Yeni filmi "Senden Kalan" ile beyaz perdede izleyiciyle buluşan Cemal Hünal, hem rolünü hem de sinema dünyasının değişen yüzünü anlattı. Bir kez daha tabiri caizse 'kötü adam' olarak kamera karşısına geçen oyuncu, "Senaryo ilk geldiğinde 'Yine mi kötü adam?' dedim" sözleriyle gülümsetti. Sinemanın dönüşümüne dair dikkat çeken değerlendirmelerde bulunan Hünal, "Eskiden dizileri değil, filmleri konuşuyorduk" diyerek sektörün geldiği noktaya vurgu yaptı. Dijital platformların yükselişine rağmen beyaz perdeye olan inancını koruyan oyuncu, "Bazı filmler için biz o salona gitmeye devam edeceğiz" dedi. İşte röportajın tüm detayları…
-"Senden Kalan" filmi için bir araya geldik. Öncelikle neler hissediyorsunuz?
Sinemaya yeni bir film çıkarmak her zaman tabii çok ekstra bir mutluluk bence. Herhangi bir insanın hayatı için bir film setinde çalışmış olmak, vizyona çıkan bir filmde oynamış olmak çok büyük bir armağan. Çocukluğumdan beri çok derin bir sinema aşkıyla büyüdüğüm için ben, benim için her biri başka bir özellik tabii.
ESKİDEN DİZİLERİ DEĞİL FİLMLERİ KONUŞUYORDUK
-Siz öyle söyleyince sinema kültürümüzü kaybettiğimiz gerçeğiyle yüzleştim bir an…
Bu global bir mevzu. Hem pandeminin çok derin, kalıcı hasarı oldu sinemalara, hem dijital kanalların çoğalması, insanlar için seçenekler çoğaldı. Pandemi döneminde de insanlar evlerine kocaman televizyonlar aldılar. İhtiyaç değişti, dönem değişti, izleme alışkanlıkları değişti. Eskiden dizileri konuşmuyorduk, filmleri konuşuyorduk. Şimdi dizileri filmlerden daha çok konuşuyor oluyoruz. Format değişti. Bakalım.
-Sizce sinemalar eski popülaritesini yakalar mı?
Sanmıyorum. Sinemanın yeni bir kimlik, yeni bir tanım bulması gerekecek zaman içerisinde. Ama her zaman bir seyircisi olacak. Belli filmler için her zaman sinemaya gideceğiz. Özellikle sevdiğimiz, beklediğimiz filmler için sinemaya gideceğiz. Ama elimizde ekranla geziyoruz artık. Bir ekran görmek için sinemaya gidiyorduk ama şimdi herkesin elinde var bir tane. Dolayısıyla değişen teknolojiyle tüketim alışkanlıklarının değişmesi de çok normal. Başka şeylere evrilebilir, sinema anlatım lisanı değişebilir. İnsanlar farklı sebeplerle sinemaları tekrar doldurabilirler ama bakalım. Yeni bir formül gerektirecek tahmin ediyorum.
İLAYDA ÇEVİK ÇOK İYİ PERFORMANS SERGİLEDİ
-Filmin konusunu bilmeyenler için sizden kısaca dinlesek…
İlayda Hanım'ın oynadığı karakter bir süper model. Ben menajeri oluyorum, son derece hayırsız bir insan evladı. Hanımefendiyi çok seviyor ama hayırsız bir insan evladı. Ölümcül bir hastalığa yakalandığını öğreniyorlar. Kadının hayatında çok derin değişiklikler oluyor, dünya görüşü değişiyor. İlayda'nın (Çevik) çok iyi performanslar sergilediği bir film oldu. Ferhat Bey (Gündoğdu) ile çalışmak çok güzeldi. Çok enteresan, durgun bir ağırlığı var. Hepimiz için bir şekilde bir çapa oldu, bütün hikayenin etrafında döndüğü. Ümit Gündoğdu yönetmenimiz, ilk filmi. Ama çok geniş, rahat bir takvimde sahneleri konuşarak, fikir paylaşarak çalışmak çok ender bir mutluluk. Bir şekilde hikayeyi onun istediği yere taşıyabildik diye ümit edebiliyorum. Ben de filmi görmedim. Onun için bu kadarını söyleyebileceğim.
-Nasıl geçti çekimler, neler yaşadınız?
Dram işlediğimiz için genel olarak setin genel tonunu da etkiliyor. Orada hikayenin anlatımının bizim üzerimizde her zaman bir etkisi oluyor sette de. Komedi filmi çektiğin zaman onun hafifliğini ya da absürtlüğünü sette yaşayabiliyorsun. Korku filmi çektiğin zaman onun gerginliği başka oluyor. Dönem filminde başka bir ağırlığı oluyor. Arkadaşlar kostümlerin içinde eziliyorlar vesaire. Bunun da kendi özgü bir lisanı, zamanı ve renkleri vardı. Dediğim gibi İlayda'nın çok güçlü performansları vardı. Ama hep beraber izleyeceğiz.
-"Film, sıra dışı sorgulamaları da beraberinde getirir." diye bir cümle vardı hikaye özetinde. O sorgulamaları çekim esnasında veya sonrasında siz de yaptınız mı kendi içinizde?
Benim oynadığım karakterin dünyasıyla ilgili çok gelgitlerim oldu. Çünkü bir şekilde ilk kanaatim çok daha sert ve kalpsiz bir karakter olduğu üzerindeydi. Ama İlayda ile tanıştıktan sonra, Ferhat Bey ile tanıştıktan sonra, biraz onların sahnelerini izledikten sonra, filmin Ümit Gündoğdu yönetmenin aradığı tonu biraz bulduktan sonra başka bir yöne çekildi o karakter. Daha tutkulu, aslında gerçekten seven, aslında çok yumuşak bir karnı olan… Ama biraz iç kötülüğü, biraz kendi cahilliğiyle, çok densiz kararlar verebilen, bir şekilde o dünya içerisinde kendine yer arayan bir insan evladına dönüştü. Dolayısıyla hikayenin içerisinde bir karakter gelişebiliyorsa genellikle hikaye için bize iyi bir şeyler söylüyor. Bunu çalışabiliyorken yapabilmek çok keyifli oluyor. En azından işimin hakkını daha iyi verdiğimi düşünebiliyorum bu aşamalardan geçtiği zaman.
-Siz kendi hayatınızda hiç büyük bir şey yitirip "bana kalan bu" gibi bir gerçekle hiç yüzleştiniz mi?
Yani akıllandığım birkaç ders aldım evet, onu soruyorsan. Herkes gibi.
KARİYERİ BURAYA KADAR GETİREBİLMİŞ OLMAK ÇOK BÜYÜK NİMET
-Filmin ana temasında "sahne ışıltısı" ve beraberinde getirdiği baskılara dair detaylar görüyoruz. Siz tabiri caizse bu ışıltılı hayattan hiç rahatsızlık duydunuz mu?
Kendim için hayır açıkçası. Ben çok düzayak ve anlık yaşadığımı düşünüyorum her şeyi. Bu günlük ilişkilerime de yansıyor. Hani tanınan bir oyuncu personasıyla görünmezliğin olmadan ortakta gezmek tuhaf olabiliyor bazen. Bunu fazlasıyla hissettiriyor çevremdekiler. Ama normalleşebiliyor. Benim için açıkçası oyunculuk gibi bir meslek seçip de yaptığım işle seyircinin kalbini kazanabilmiş olmak, tanınabiliyor olmak, kariyeri buraya kadar getirebilmiş olmak çok büyük nimet.
5 SENEDE BİR DÖNÜŞÜM YAŞARIM
-İnsanların belli yaşlarda belli farkındalıkları olur, hatta bu farkındalıklar dönüm noktaları olur derler. 30'lar, 40'lar, 50'ler… Siz böyle bir dönüşüm yaşadınız mı?
Beş sene bir benimki (gülüyor). Benimkiler beşer senededir. Yani çok sürekli devam eden bir arayışım ve bir yolculuğum var. Ve canlı tutmaya çalışıyorum. Ve genel olarak yaptığım her şeyde hobilerim olsun, mesleğim olsun, mutfakta yaptığım yemek olsun, daha iyisini yapma ve her zaman öğrenme açlığında olan bir insan olduğum için çok fazla değişkenden geçti hayatım. Çok sevdiğim şeyleri bırakıp yerine çok sevdiğim başka şeyler koyabildim. Onun için şanslı hissediyorum açıkçası kendimi.
-Hayatı çok planlı değil de akışında yaşıyorsunuz gibi bir his aldım sizden. Öyle misinizdir?
Yani hayata genel olarak baktığım zaman bir de tarih seven birisi olarak plan yapmanın çok fazla bir alemi olmadığını düşünüyorum. Ulaşmak istediğimiz yerler var hepimizin hayatta ve genellikle ulaşmak istediğimiz yerler bizim mevcut yeterliliğimizden fazlasını bekliyor bizden. Dolayısıyla oraya varabilirsen, şans eseri gelebilirsen orada kalabilmek için eğer yeterli birikimin varsa ve bunun için idmanlıysan varlığını orada sürdürebilirsin. Ama sürekli orada bir şekilde emek verip daha iyisi için kendine bir savaş verip öğrenmenin verdiği mutlulukları yaşayıp ama orada durmayıp yoluna devam etmek lazım. O zaman hayat bize başarıları getiriyor, kişisel başarıları getiriyor. Bize daha çok mutluluk veren şeyleri bize getiriyor. Aynı şekilde evden çıkmak lazım ki başımıza bir şeyler gelsin. Bence yolculuğumuzun önemli bir parçası göze almak. Onun ötesinde de şansınızı ne kadar zorlarsanız… Çok sevdiğim bir yazarın, çok sevdiğim bir deyimi var: "Aradığın hazine girmeye korktuğun mağaranın dibinde yatıyor." diye. Dolayısıyla devam.
SENARYO İLK GELDİĞİNDE "YİNE Mİ KÖTÜ ADAM?" DEDİM
-Senaryo size ilk geldiğinde ne hissettiniz? Hangi hisle bu işin içinde olmalıyım dediniz?
"Yine mi kötü adam?" dedim. Daha eğlenceli oluyor. Kahraman karakterleri genellikle çok daha köşeli, belli. "Kahraman bunları yapamaz" listesiyle beraber geliyor. Öyle davranamaz, şöyle duramaz, o surat ifadesini yapamaz. Anti kahraman veya tırnak içerisinde "kötü" karakterleri, evrende o negatif enerjiyi o hikayede dolduran karakterleri oynadığınız zaman çok dipsiz bir kuyu. Onunla gerçekten ne istersen yapabiliyorsun. Benim için orada ölçü, genel olarak çalıştığım ortam, beraber çalıştığım oyuncular, yönetmen, görüntü yönetmeni bir dünya yaratıyor, bir ton var. Oranın içine yerleşmek lazım, oraya sığmak lazım. Elimizdeki sahne için emek vermek lazım ve ona odaklanmak lazım. Sahnenin ihtiyacını karşılamak lazım diye düşündüğüm için yaptığım işim günü gününü tutmuyor. Dolayısıyla her gün başka bir macera. Kötü karakterler daha eğlenceli oluyor ve kesinlikle mesaisi de daha az.
-Fragmandaki "Hayatta ihtimal dahilinde olmayan bir şey var mı ki?" sorusu dikkatimi çekti bir de. Siz bu soruya nasıl yanıt verirdiniz?
Birçok şeyi kendimiz yaratıyoruz. Başımıza bir şeyler geliyor, başımıza gelen şey hayatımızın yüzde 10'u, yüzde 15'i. Hadi bilemedin çok zor bir yerde yaşıyorsan yüzde 20'si. Nasıl tepki verdiğin hayatına kalanı. Nasıl karşıladığın, elindekiyle ne yaptığın hayatına kalanı. Bir sürü başarı ve mutluluk hikayesi var bunu doğru çıkartan. Yaklaşımımız o kadar önemli ki… Ve bir şekilde nefesimizi nereye üflersek, rüzgarımızı nereden alırsak, dümenimizi nereye kırarsak, küreği nereye çekersek bir şekilde o yöne doğru gidiyoruz. Yaşam bize bu imkanı veriyor.
-Son olarak "Romantik Komedi" filmine de değinmek istiyorum…
Çok severek çalıştığımız bir işti. Ketche'nin çok güzel bir şekilde rengarenk bir film çıkardığı, bir yönetmenlik yaptığı, çok güzel bir sinema eseri oldu o da.
-Romantik komedi deyince bana göre o türün en iyi filmi...
Galiba öyle oldu gerçekten. Çok kaliteli bir iş çıkarmayı başardık. Çok mutluyuz.
ROMANTİK KOMEDİ 3 ÇEKİLSE OYNAMAM!
-Serinin üçüncü filmi neden gelmedi?
Ben oynamam.
-Gerçekten mi?
Evet, her filmde rolüm azalıyor (gülüyor).
BİR YERE KADAR, BU SAATTEN SONRA GENÇLERE GİTMELERİ LAZIM
-Çekilme ihtimali var mı, ne düşünüyorsunuz?
Bilmem. Gençlere gitmeleri lazım bence bu saatten sonra. Bir yere kadar (gülüyor).