"Ruhsar" dizisinde hayat verdiği 'Reyhan' karakteriyle hafızalara kazınan usta oyuncu Ebru Karanfilci, Sabah Günaydın'da yayınlanan Biyografi'k programının yeni bölüm konuğu oldu. Yasemin Döngel'e çocukluk yıllarından sanat yolculuğuna kadar samimi ve çarpıcı açıklamalarda bulunan Karanfilci, 'Ruhsar' dönemine dair itirafıyla dikkat çekti: "Yönetmenimiz tarafından sürekli mobbing görüyordum. Oynayıp tuvalete gidiyor, ağlıyordum. Hande Ataizi bana çok destek olmuştu." En özel projesinin 'Sihirli Annem' olduğunu vurgulayan oyuncu, "Hayatım boyunca unutamayacağım" sözleriyle duygulandırdı. Oyunculuk dünyasının son dönemine, kazançlara ve sektördeki tekelleşmeye dair çarpıcı yorumlar da yaptı. İşte o çok konuşulacak röportajdan satır başları…
-Nasılsınız, neler yapıyorsunuz?
Çok yoğun bir tiyatro sezonu geçirdik bu sene. Yeni bir oyuna başlamıştık "Kirli, Çürük ve Adi" diye müzikli bir oyuna. Danslı, müzikli filan çok tatlı. Onu bitirdik ama Doğu Ekspresi geçen sezondan beri devam ediyor. Bu sene de devam ettik. Ve çok hızlı bir şekilde kapalı gişe giden bir oyun oynadık, Agatha Christie'nin Doğu Ekspresi'inde Cinayet. O kadar yoğun gitti ki yani ayda 10 tane oyun, 13 tane oyun filan oynadık. Bir yandan turneler filan. Tiyatronun dışında bir film yapmıştım "Dayı 2" diye. Ama tiyatroyla dolu dolu geçen bir sene oldu yani.
HAYATIM BALEDEN SONRA ÇOK DEĞİŞTİ
-Çocukluğunuzdan başlayalım… Nasıl bir çocuktunuz, nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
1971 yılında İzmir'de doğdum. İlkokul 3'e kadar ben İzmir'de okudum. Babam askerdi, çok da seviyor askerliği. Bir gün onun bulunmuş olduğu birliğe böyle ünlü bir iş adamı geliyor ve babama bir teklifte bulunuyor tekstil firmasının sahibi. Babam da kabul ediyor. Ve biz İstanbul'a geldik, 4. sınıfı ben İstanbul'da okudum. Benim için bir İstanbul hayatı başladı. İzmir'i çok seviyordum ama İstanbul'a böyle ama çok büyük hayaller kurarak gelmiştim. Çünkü annem çok istiyordu İstanbul'a gelmeyi. Ben biraz içine kapanık ama böyle aşırı hareketli bir çocuktum. İçsel olarak böyle yoğun duygular yaşayan, biraz daha çekingen gibi gözüken ama çok yaramaz. Yani çocukken inanılmaz yaramaz. Ondan sonra bir okula bir adapte olma dönemi başlıyor. Biraz zor geçti ilkokulum. Çünkü öğretmenimle biraz zorlu zamanlar geçirmiştim. Sonra baleye başladım. Annem böyle baleye benim isteğim olduğunu görünce… Çok vizyonlu bir kadındır. "Ebru seni piyanoya gönderelim, işte baleye gönderelim" falan. Sonra baleye yazıldım. Benim için o bambaşka bir şey oldu. Çünkü ben birazcık geç başladım aslında baleye ama çok büyük başarı elde ettim. İlk sene üst sınıf atladım, 2. sene üst sınıf atladım. Daha geç başladığım için ve içimde de öyle bir sevgim olduğu için çok çalıştım. Bale yıllarında işte AKM'de resitallerimiz oluyordu. Bir sürü klipte oynadım. İlhan İrem'in klibinde oynadım. Ondan sonra İzel'in klibinde, dans ediyordum. İlhan İrem'in Anlayamazsın diye bir şarkısı vardı, orada bale yapıyordum. İzel'le Hasretim klibi yapmıştık. Daha birçok klibim var öyle. Sonra işte reklamlar filan ben daha tiyatroya girmeden bir sürü şey çekmeye başlamıştım. Bale'nin bana vermiş olduğu yetkiye dayanarak (gülüyor). Bale benim hayatıma çok şey kattı. Benim hayatım baleden sonra çok değişti. Yani çok çok güzel oldu.
O KADAR BAŞ EDEMEDİM
-Sonra üniversite için İstanbul'a geliyorsunuz. Bölüm Turizm-Otelcilik, neden?
Evet, ona da girdim. Turizm otelcilik okudum. Sonra halk danslarına girdim İTÜ'de. Halk dansları okudum ama sonra ayrıldım ondan. Çünkü konservatuara girmiştim o zaman. Tiyatroyla birlikte yürütmek çok zor oldu benim için. Bir yandan dans ediyordum, bir yandan halk dansları vardı, bir yandan tiyatro. Çünkü tiyatro çok çok çok zamanımı alıyordu. O kadar baş edemedim yani.
-Yani aslında isteyerek girmediniz Turizm Otelcilik'e o zaman…
Bir hevesti benim için. Aslında çok içimden gelen bir şey değildi, içimdeki sanatmış yani. Zaten sanatla başlamıştım, o yüzden bir şekilde Allah o yola götürdü beni.
STÜDYOYU TERK ETTİK, BURADAN ÖZÜR DİLERİM…
-Oyunculuk serüveni nasıl gelişti?
Aslında bir arkadaşımla birlikte… Gülçin Hatıhan vardır oyuncu arkadaşım benim. Çok severim. Biz onunla tanışmıştık, ben o sırada lise zamanı filan. Babama şey demiştim, "Ben kendi paramı kendim kazanacağım. Ben senden para istemiyorum" filan demiştim. Ben sokakta gazete de sattım, bir yerde böyle bir şeyin tanıtımını da yaptım. Gülçin ile de öyle tanıştık biz. Hatta albüm bile çıkarıyorduk. Bir aranjör var Oğuz Abadan diye, bize albüm yapmak istedi. Tam o Yonca Evcimin olduğu dönemlerde. Dansımız da var işte biz bir heveslendik. Sonra biz stüdyoyu terk ettik. Bütün şarkılarımız belliydi, her şey belliydi. Buradan da özür diliyoruz Oğuz Abadan'dan. Biz daha bize ulaşamadı (gülüyor). Biz dedik "Oyuncu mu olacağız? Yoksa şarkıcı mı olacağız?" Keşke onu da yapmış olsaydık. Ne olacak ki? Ama o kadar idealist yaklaştık ki böyle tiyatro olsun filan diye. Terk ettik, "Yok yapmayacağız. Biz sadece tiyatro ile ilerleyeceğiz" dedik. Sonra ben İstanbul Üniversitesi'nin sınavlarına girdim. Kazandım hatta daha oyunumu oynamadan kazandım. Yıldız Kenter bana şey dedi, "Tamam şekerim, canikom. Geliyorsun, kazandın" dedi. Sonra benim orada birazcık moralimi bozmuşlardı. İşte "Senin torpilin var" bilmem ne. O sırada da Müjdat Gezen'in çok özgür bir platformda olacak bir konservatuar açtığını duydum. Ve böyle bir yüreğim coştu. Çok da severim onu. Gülçin ile beraber onun sınavlarına girdik ve kazandık. İyi ki de orası olmuş. Çok mutluyum yani. Gerçi seneler sonra Yıldız Kenter ile karşılaştık. Aynı filmde oynadık. Sen ne dilersen diye. Dedim ki, "Sizin öğrenciniz olamadım ben." "Olsun şekerim" dedi. "Bir dahaki hayatta." Çok güzel bir anıdır bu benim için.
İlk profesyonel oyunum da "2071 yılında Türkiye" diye Demet Akbağ'la oldu. Çok büyük bir şanstı benim için. Ben hep şanslı oldum zaten. Bir kura çekilir bir şekilde bana denk gelir. Ama bu çalıştığım insanlarla ilgili özellikle hayat bana çok güzel davrandı.
RUHSAR'DA DEVAMLI MOBBİNG GÖRÜYORDUM, HANDE ATAİZİ BANA DESTEK OLDU
-"Ruhsar" ile televizyon dünyasına adım atıyorsunuz. İlk projenizle hafızalara kazınıyorsunuz… Nasıl bir deneyimdi?
Benim için çok önemli bir proje. Yani benim hayatıma çok etkisi oldu. Oradaki o dizinin sevilmesi, orada oynadığım Reyhan karakterinin de sevilmesiyle insanlar böyle sevince seni öyle bir şeye alıyorlar ki, bir şekilde seni her şeyde görmek istiyorlar. Çok avantajı oldu. Çok büyük bir deneyimdi benim için. Çok zor bir deneyimdi de aynı zamanda. Çünkü zor şeyler de yaşadım aslında orada. Bunu böyle bir yerde anlatmıştım ama çok da dillendirmiyorum ama o zorlukların içerisinden o zorluklar olduğu için Reyhan öyle bir karakter oldu. O yüzden önemli bu. Şöyle söyleyeyim, yönetmenimiz benden çok hoşlanmıyordu ve çok iyi davranmıyordu bana. Ben her defasında oynuyordum, gidiyordum tuvalete ağlıyordum. Eve gidiyordum ağlıyordum. Gidiyorum "Günaydın" diyorum, "Hadi git giyin" falan diyordu böyle. Sonra Hande Ataizi bana çok destek olmuştu. Dedi ki, "Ebru gel sen benim odamda giyin" falan. O çok tatlı bir kadındır. Çok severim. Buradan da selam olsun Hande Ataizi'ye. Cem Davran da öyle onu da çok severim. Göksel Kortay keza. Yani onlar benim için çok önemlilerdi. Çünkü devamlı bir mobbing görüyordum. Sonra dedim ki "Ebru buna bakmayacaksın. Sen rolüne odaklanacaksın. Ve yapacağının en iyisini yapacaksın." O yüzden ben daha çok çalışmaya başladım. Bana istediği kadar kötü davranılsın, dedim ki "Ben kendime odaklanıyorum. Bu rolümü en güzel şekilde ne yapacağım, ona odaklanacağım." Ben öyle yaptıkça etrafımda sanki böyle melekler ordusu filan olmaya başladı. Makyözü ayrı yardım ediyor, işte kuaförü ayrı yardım ediyor. Orada destek olan insanlar var. Beni yücelttiler aslında. Beni bir yandan birileri bastırmaya çalışırken bir yandan da beni yukarı taşıyan kişiler oldu. Ama ben o yönetmene her gün gittim yine "Günaydın" dedim. Hiçbir zaman ne onun dedikodusunu yaptım, ne arkasından konuştum. Dedim ki "Yaşanacak varmış. Ben kendime odaklanıyorum." Sonra seneler sonra benden özür diledi. "Biz sana neler yaptık. Kusura bakma. Bundan sonra her zaman yanındayım senin" filan dedi. Benim içimde zaten bir şey kalmamıştı öyle. O zaman çok üzülüyordum ama sonra anladım neden öyle. Hani böyle bizi hayatta zorlayan insanlar aslında bizi en çok seven insanlar ve bizim gelişimimiz için en güzel şeyleri yapan insanlarmış ya. Dedim "Eğer böyle davranmasaydı belki çok sıradan bir karakter olacaktı. Ben normal oynayacaktım onu." Ama orada bana bir motivasyon sağlamış oldu. Her gün düşündüm; şöyle mi yapsam, böyle mi olsam? O yüzden şükürler olsun. İyi ki öyle bir şey olmuş. Hala daha şu an Ruhsar'dan tanıyan küçücük çocuklar var. Baktım bir tane çocuk "Abla ben seni tanıyorum" dedi. Dedim herhalde Selena filan. "Yok Ruhsar" dedi. "Nasıl ya, sen kaç yaşındasın? dedim, daha küçücük. "Youtube'dan izliyorum" dedi. O tatlar, eski o zamanın dizilerindeki o yumuşak şeyler… Bir de ilk sihirli diziydi. Çok güzeldi yani.
RUHSAR'DA OLMASAYDIM ÇOK AKLIM KALIRDI
-Teklifi mecburi ya da keyfi olarak reddedip pişman olduğunuz bir iş oldu mu hiç?
Ya olmuştur. Oldu galiba tam hatırlamıyorum şu an. Çünkü ben onlara şey diyorum "Bu olması gerekirse bu olmuştur." Yani hani aklımın kaldığı bir şey olmadı. Ama Ruhsar'da olmasaydım çok aklım kalırdı. Yani "Keşke bu dizide oynasam" dediğim işlerden bir tanesi olurdu herhalde Ruhsar.
EN ÖZEL PROJEM SİHİRLİ ANNEM'Dİ, ZORLANDIM
-Sonrasında çok proje var, hangisine değinsek bilemedim. Zor Baba, Reyting Hamdi, En İyi Arkadaşım, Sevda Çiçeği, Selena, Küçük Sırlar, Sihirli Annem… yeni döneme doğru da Arka Sokaklar, Menajerimi Ara, Yasak Elma, Gül Masalı gibi projeler mevcut. Sizin için en özeli hangisiydi?
Sihirli Annem, neden? Nedenini söyleyeceğim… Çünkü orada ben Nevra Serezli'nin gençliğini oynadım. Öyle büyük bir ustanın ve de çok sevdiğim bir ustanın gençliğini oynama rolü bana verildiği için böyle ayrı bir mutluluk duydum. Çok özeldi çünkü onunla da oynadık biz. Daha sonra Metin Serezli'nin birazcık rahatsızlığı vardı o dönemde, o da ayrılmak durumundaydı. Birkaç bölüm beraber oynadık. Çok çok özeldi. Bir de onun sesini yapmak, onun böyle duruşlarını, jestlerini, mimiklerini yapmak falan. Zorlandım, zorlandığım projeleri daha çok seviyorum galiba. Zorlandığım için, bir de böyle özel bir şey olduğu için hayatım boyunca hiç unutamayacağım. Çok güzel bir setti de.
KONUK OYUNCU OLARAK GİRDİM, REYTİNGLERİ YÜKSELTTİĞİM İÇİN DEVAM ETTİM
-Aralarından "Selena" da benim hafızamda. Orada da çok orijinal bir karaktere hayat veriyordunuz. O nasıl bir projeydi sizin için?
O da çok enteresan oldu aslında. Ben konuk oyuncu olarak girdim 50 küsur bölümüydü Selena'nın. İnci Kırhan onun yapımcısı benim arkadaşım da aynı zamanda, "Ebru konuk olabilir misin?" dedi, "Tamam seni kırmam, konuk olurum" dedim. İşte oynadım o bölüm, birdenbire beni İnci aradı "Gani müjde burada hep birlikteyiz. Geliyorsun bundan sonra hep devam ediyorsun" dedi. Reytingleri yükselmiş orada. "Çok güzel bir reyting aldık. Bir de karakter de çok tatlı bir karakter oldu. Burada devam ediyorsun" dedi. Ben hani konuk oyuncu olarak girdiğim bir işte devam etmiş oldum. Ben de bu tarz işlerde doğaçlamayı, senaristin yazdığı bir şeyi böyle geliştirmeyi çok seviyorum. Komedide bunu daha iyi yapabiliyorum. Orada da Sinem vardı işte Sinem Kobal'la da aynı şekilde çok eğleniyorduk. Çünkü benim aklıma komik şeyler geliyor yani muzip tarafını buluyorum yani bir şekilde karakterin. O yüzden o karakteri çok değiştirdim yani çok şey kattım. O da böyle Ruhsar'daki Reyhan gibi çok sevildi Afrodit karakteri.
-Bu tarz uçarı kaçarı, delidolu, fantastik işlerde sizi epey gördüğümüzü fark ettim. Bu sizin tercihiniz mi oldu, öyle mi denk geldi?
Denk geldi herhalde ya da benim enerjimden de kaynaklanıyor olabilir çünkü Birol Güven bana öyle bir şey söylemişti. "Ebru o kadar enerjin yüksek ki senedir başka bir şeye düşünemiyoruz" dedi. Hani komedi işleri böyle. Çünkü çocuklar da çok sevdiği için beni, ben de çocukları çok seviyorum. O enerjiyi alıyorlar herhalde. Çünkü hani dramdan daha zor bir şey aslında. Herhalde o benim yapımla da ilgili. Çok hareketliyim yani çok durmam yerimde ondan dolayı herhalde.
-Yeni dönemdeki dizileri, senaryoları ve oyunculukları nasıl buluyorsunuz?
Yani şöyle bir şeyim var son dönemdeki dizilerle ilgili; hep aynı oyuncuları görüyoruz. Yani bir dizi bitiyor sonra bakıyorum anında başka bir dizide. Hani bir sürü oyuncu var çünkü benim etrafımda da. Ben en azından tiyatro yapıyorum. Arada başka şeyler yapıyorum ama şu an hiç iş yapamayan, tiyatro da yapamayan, dizi de yapamayan birçok oyuncu arkadaşım var ve yetenekli insanlar. Onlara da bir şans verilmesi bence çok çok önemli. Aynı insan tamam olsun ama inandırıcılığı da kalmıyor artık bende. Yani tabii ki yapsın herkes her şeyde oynasın ama role bakıyorum, "Bu rolde aslında bu da olabilirdi" falan diye düşünüyorum. Bana da diyorlar, "Şu rolde sen olsaydın" falan diye mesela bazı diziler için. Diyorum ki "Benimle alakası yok bunun." Çünkü yapımcılar, "Ben bu rolde gördüm bunu, onu hemen oraya kaydırayım, hiç riske girmeyeyim" diyor.
-Şunu oynamam diyeceğiniz herhangi bir karakter var mı? Bana yakışmaz, üzerime oturmaz dediğiniz de olabilir. "Benden köylü kadını çıkmaz" demişti mesela geçenlerde bir oyuncu, o tarz bir karakter belki…
Oynayabilmeli. Zaten hani tiyatroda bunun eğitimini görüyoruz. Hani bu tarz rolleri oynadık tiyatroda. Ama şöyle bir şey var; şimdi bana ilk baktıkları zaman bu kızdan köylü kızı olmaz diye düşünebilirler. Mesela benim daha Avrupai bir tipim var. Direkt sunacakları şey işte anne, zengin bir kadın, iş kadını falan öyle roller görürsün. Ama ben onları da oynayabiliyorum, oynadım da. Bir tane kısa metrajlı bir film vardı. Orada görsen beni tanımazsın. Yönetmen derse ki "Ters köşe olsun" çok güzel, bayılırım yani.
-Estetik ve estetikli oyuncular hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ya bana da çok söylüyorlar "Ebru çok alnın kırışıyor, gözlerin kırışıyor. Biraz bir şeyler yaptır" falan diye. Bir dönem böyle çok hafif hafif işte alnıma yaptırmıştım. Ama 10 senedir falan herhalde yaptırmıyorum. Bir mezoterapi yaptırdım geçenlerde. Çünkü düşmeye başladı artık tabii ki yaştan. Sümeyra şöyle bir taklit yapmıştı, "Şimdi gülüyorum" falan diye. Şimdi böyle bir oyuncuyu düşünsene bir rol veriliyor ve ifadesizce duruyor. "Şu anda ağlıyorum" diye çok komik olur yani. Ama ufak dokunuşlar şimdi işte ufak ufak yapıyorlar. Ama şimdi dediğim gibi böyle yanaklar işte gözler kaşlar yaptırılıyor. Şu an gençler de yaptırıyor. Gençlerin hepsi belli bir yaşın üzerinde olanlardan daha çok yaptırıyor. Ben 40'ı geçtikten sonra yaptırmıştım yani yüzümü. Bir burun estetiğim var. Onun dışında çok böyle estetikli olmak istemem. İnşallah öyle bir bilince gelmem. Yani istemem açıkçası.
-Geçmiş dönem ile şimdiyi kıyaslayınca kazançlar konusunda neler söyleyebilirsiniz? Yani baktığımız zaman sanat dünyasında şu anda kazanç konusunda inanılmaz bir uçurum var… Milyonlar kazanan oyuncular hakkında ne düşünüyorsunuz?
Maalesef ki öyle ama o oyuncular da hani belli bir dönem. Yani genç ve güzel olduğu için o oyuncuları bir şekilde tutuyorlar, o paraları veriyorlar ama bu geçici bir dönem. Yani bir bakıyorsun onu 2 sene sonra görmüyorsun, çok oyuncu oldu. Hani bu işe gerçekten emeğini vermiş yılların sanatçılarına bakıyorsun o kadar büyük bir fark var ki. Böyle yılların oyuncuları mesela ben çok şaşırmıştım aldığı fiyatlara. İnsan böyle üzülüyor "Daha çok hak ediyor" filan diyorsun. Ama son dönemde bu kadar oldu. Eskiden böyle bir şey yoktu. Şimdi işte böyle sponsorluklar aldılar, işte markaların yüzleri oldular. Eskiden de vardı ama bu kadar bence ayrım yoktu ya. Eskiden gerçekten oyuncular vardı zaten. Yani şimdi artık oyuncu olmayan insanlar da hani oyuncu oldu ya.
-Oyuncu olmak için tiyatro tozu yutmak şart mı sizce?
Benim tanıdığım var, böyle manken olup hani oyuncu olanlar var. Ama kendini bu işe adıyorsa, kendini geliştiriyorsa, bununla ilgili bir eğitim almaya başlıyorsa ya da yetenek. Yani böyle yetenekli bir sürü insan var şu an. O yüzden hani eğitim çok önemli yani bir altyapısını oluşturuyor. Tiyatro ahlakı diye bir şey var işte mesela onu görüyoruz bazen. Tiyatroya gelen oyuncuların eğitim almayıp da tiyatroya geldiği zaman o tiyatro ahlakını almadığı için ona uyum sağlamadığını gördük. Yani dizide bir şekilde idare ediliyor belki ama tiyatroda biraz zor oluyor. O yüzden almamış olanların o disiplin farkını görebiliyorsun. Ama yetenek olarak yani çok eğitim almış ve çok yeteneksiz oyuncular da olabiliyor. Ama hiç eğitim almamış sahnede döktürüyor yani.
-O yüzden şart değil mi diyorsunuz?
Değil ama tabii ki iç donanımını doldurmak lazım, o bir şekilde anlaşılır. Yani önemli eğitim. Eğitim alınması gerekiyor. Ama bunu dışarıdan sonra da alabilir. Ya da ustalarla çalışıp alabilir. O da çok önemli. O da olabilir.