Oyuncu Eren Ören ve Türkü Su Demirel, Günaydın YouTube kanalında "Yasemİnce İtiraflar" programında Yasemin Durna'nın konuğu oldu. Röportaj boyunca hem karakterlerine hem de kendilerine dair merak edilenleri tüm açıklığıyla anlattılar. Eren Ören, şehir değiştirmenin en büyük zorluğunu "Asıl zorluk set bittikten sonra başlıyor… Sosyal ortamın, arkadaşların, ailen başka bir şehirde kalıyor" sözleriyle dile getirdi ve oyunculukta en çok değer verdiği şeyi "İyi partnerlik iyi arkadaşlıktan geçiyor" diyerek özetledi. Türkü Su Demirel ise Rize'ye alışma sürecinin ilk başta zor olduğunu, ama artık "İki gün İstanbul'da kalıp hemen Rize'ye dönmek istiyorum" sözleriyle bu sürecin onda yarattığı dönüşümü anlattı. Aşk hakkındaki düşüncesi ise dikkat çekti: "Ben aşkta sınır tanımam… Aşk nadir bir şey, olduğunda sonuna kadar gitmek lazım." İkili, ilişkilerden dostluğa, karakterleriyle benzer yönlerinden hayata bakışlarına kadar birçok konuda samimi itiraflarda bulundu. İşte Eren Ören ve Türkü Su Demirel'in dikkat çeken röportajının tüm detayları…
-Nasılsınız, nasıl gidiyor Rize'de hayat?
Eren Ören: Rize çok güzel. Hem coğrafi olarak hem yemekleri güzel, insanı güzel, havası güzel. Vakit geçirmek çok keyifli burada. Çalışmak da bir o kadar keyifli. Kendine göre bir güzelliği var buranın tabii hayatımızda.
Türkü Su Demirel: Rize çok güzel. İnsanı çok güzel kucakladı bizi. Biraz havası bizi yönlendiriyor. Onun dışında çok keyifli çalışıyoruz burada. Buranın oksijeni zaten herhalde hepimizin ömrüne bir beş sene ekledi diye düşünüyorum (gülüyor).
-Setin Rize'ye taşınması sizi nasıl etkiledi? Zor oldu mu?
E.Ö.: Ya zaten bence fazla çalışınca nerede çalıştığının bir önemi kalmıyor. Sadece rutinlerinden uzaklaşınca anlıyorsun. Çünkü çalıştığımız mekanlar da genelde evimizin dibinde olmadığı için İstanbul'da. Zaten bir yerlere gidiyoruz. Asıl zorluk set bittikten sonra, o mekandan çıktıktan sonra başlıyor. Bazen dinlenmek istiyorsun, bazen dışarı çıkmak istiyorsun ama şehir dışında pek öyle şeyler olmuyor. Çünkü sosyal ortamın, arkadaşların, sevdiklerin, ailen başka bir şehirde kalıyor. Ama bizim işin de keyfi orada biraz. Bazı fedakarlıklar yapıyoruz. Karşılığında güzel şeyler almaya çalışıyoruz.
T.S.D.: Benim için alışma süreci biraz zordu açıkçası. Çünkü ben Aslan burcuyum. Biraz böyle kendi alanıma, kendi çevreme, kendi insanlarıma çok bağlı biriyim. Ama buraya geldik ve gerçekten yoğun bir tempoda çalıştık. Ve artık şöyle bir durumdayım ben. Gidiyorum İstanbul'a ama iki gün kalabileceksem, işimi bitirip ailemi gördükten sonra "Hadi döneyim artık, Rize'ye geleyim, setime geleyim, çalışayım" oluyorum. Yani alıştım diyebilirim.
ROMANTİK KOMEDİ YOKTU KARİYERİMDE, İLK OLDU
-Diziyle başlayalım… Gözleri Karadeniz'de sizi çeken şey ne oldu?
T.S.D.: Ben karakterime çok yükseldim. Yani Fatoş'un o dosdoğruluğu, belki biraz delikanlı tarafı, babasıyla olan ilişkisi, o sıcaklık, annesiyle olan o çatışması çok gerçek bir yerden hissettirdi bana. Onun dışında hikayede de çok besleyici taraflar vardı ben senaryo okuduğumda. Ben buradan beslenirim bunu oynarken, kendime bir şeyler katarım gibi hissettim. Nitekim öyle de oldu.
E.Ö.: Benim için ilk iki bölümdeki Dursun'un çok güçlü bir intikam duygusu vardı açıkçası. Çok cezbetti beni o tarafı. Çünkü güçlü duygularla bir karakteri çıkarmak, temelini sağlam kurmak güzel bir şey oluyor ileriki bölümlerde. Bir de hikayeye çok güvendim. Güzel bir aile draması vardı, bir intikam vardı, aşk vardı. Benim karakterim için mesela planlanmış bir romantik komedisi vardı. Böyle çok yönlü bir karakter, hiç romantik komedim yoktu benim kariyerimde. İlk oldu.
-Karadeniz işi var mıydı peki kariyerlerinizde?
T.S.D.: Yok, benim de romantik komedi yoktu.
E.Ö.: Karadeniz işim de yoktu. İlklerin yeri gibi oldu. Ama bence güzel oldu bu iş. Sıcak bir iş çıktığını düşünüyorum açıkçası. Keyifle de çalışıyoruz.
YAKINLIK KURABİLECEĞİMİZİ İLK TANIŞMAMIZDA HİSSETTİM
-Daha önce tanışmış mıydınız? İlk kez tanıştıysanız ilk düşünceleriniz ne oldu birbiriniz hakkında?
E.Ö.: Ben o zaman işe okeylenmiştim. O sırada böyle bir partner seçimi vardı. Türkü böyle bir enerjisiyle geldi, Fatoş olduğunu gösterdi. Görüşmeler de iyi geçti. "Herhalde oldu" dedim. Enerjisiyle aldığını düşünüyorum ben açıkçası. Bence çok da güzel oldu. Çok sevilmemizin sebebi de bence karakterlere içten bağlılığımız ve gerçekten iyi bir şeyler çıkarmak istediğimiz için iyi tuttuğunu düşünüyorum enerjinin.
T.S.D.: Biz Eren'le ilk karakter toplantısında tanıştık. Orada zaten ben iyi anlaşabileceğim bir insan olduğunu, böyle yakınlık kurabileceğim bir insan olduğunu ilk tanışmamızda hissetmiştim. Keza zaten bizi Eren'le yan yana gören herkes ilk haftalarda bunu söylüyordu bize. "Sizin enerjiniz, sizin enerjiniz" diye etrafa dışarıya taşan bir enerji vardı. Keza öyle de oldu. Yani ilk birlikte audition verdiğimizde ben de onun tam olarak Dursun olduğunu hissetmiştim. O da bana çok yardımcı oldu Fatoş karakterine bir anda girmeme ve Fatoş olarak gelmeme.
E.Ö.: Bence iyi partnerlik iyi arkadaşlıktan geçiyor. Kendini değil de birlikte hareket ettiğini düşünerek hareket ederse iki partner, hani bencil olmayıp da ikimiz için bir şeyler yapalım dediği noktada zaten enerjiler kesişiyor ve ortaya güzel bir şey çıkmaya başlıyor. İyi arkadaşım olduğu için de bence ekrana çok iyi yansıdığını düşünüyorum.
T.S.D.: Ben mesela Eren'in yanında kendimi hiç kasmıyorum. Olduğu gibi düşünmeden tartmadan konuşabiliyorum, davranabiliyorum. Kendim olabiliyorum. Keza onun da bana karşı öyle olduğunu düşünüyorum. Bence de bu çok doğru. Önce iyi arkadaş olmak ve birbirine güvenmek çok önemli. Biz de başta bunu şanslıyız ki kurabildik birbirimize karşı.
-Karakterinizle benzer yönleriniz var mı?
T.S.D.: Ben ilk okuduğumda da kendimle bağdaşlaştırabildiğim ilk özelliği Fatoş'un, ikimiz de sevdiklerimiz söz konusu olduğunda çok sahipleneceğiz. Ben de Fatoş gibi sevdiklerimi çok sahiplenen bir insanım. O yönle benziyoruz diyebilirim. Ama tabii o kadar fevri değilim. Dümdüz konuya giren, konuşan, bu kadar riskli hareketleri yapabilecek biri değilim. Bir de en büyük farkımız da ben Fatoş'tan çok daha özgür büyümüşümdür muhtemelen. Çünkü o Türkiye'nin en büyük mafyasının ailesinin tek kızı. Ve Mehmet gibi bir ağabey, Azil gibi bir ağabey, Osman Maçari, Nermin Maçari gibi ebeveynlerle benden çok daha sıkışık ve hayatı yaşamak isteyip de belki alan açılmamış bir yerden büyümüştür o. Ben ona göre çok daha istediğimi yapmışımdır, daha özgür büyümüşümdür. En büyük farkımız da budur diye düşünüyorum.
E.Ö.: Benim benzer yönlerim var. Ben de arkadaş ilişkilerine, dostluklarıma çok önem veririm. Aile bağlarıma çok önem veririm. Onun dışında çok ortak noktam yok açıkçası. Farklılıklarım… Dursun gerçekten biraz saf bir karakter. Ve çok temiz kalmış bir karakter olması çok benle alakalı bir şey değil (gülüyor). Bazı olayları çok bembeyaz bir yerden alması... Ben o kadar beyaz bir yerden düşünemiyorum açıkçası. Hatta bazı sahneleri okuduğumda diyorum ki "Bu gerçekten saf bir çocuk, beyaz bir sayfa adam." O kadar değilim açıkçası.
T.S.D.: Masum…
E.Ö.: Ya ben de masumum yani.
T.S.D.: Ama Dursun daha masum.
E.Ö.: Dursun daha masum, evet. Çok temiz bir yerden. Böyle Yeşilçam'dakiler gibi yani. Arkadaşlığı tam arkadaşlık, aşkı böyle daha saf bir yerde, işte aile biraz daha böyle sıkı. Sanki geçmişten gelen bir karakter. Şu anda ona ihtiyacımız varmış ve Dursun olmuş gibi bir karakter bence. Çok yok öyle karakter. Komik aynı zamanda.
T.S.D.: Zaten başta Fatoş olarak öyle bir yerden etkilendi benim karakterim Dursun'dan. Fatoş'un dünyasında Dursun gibi bir karakter hiç olmadı. Belki hep çok hesap yapan insanlar oldu, çok ince eleyip sıkı dokuyan, bunu düşünen insanlar oldu. Dursun'un o masumiyeti, o saflığı bence Fatoş'u Dursun'a karşı çekti.
DURSUN GİBİ BİR KARAKTERİ GÖRSEYDİM MERAK EDERDİM
-Türkü böyle bir karakterden hoşlanır mıydı gerçek hayatta?
T.S.D.: Hoşlanırdı bence. Ben masumiyeti çok değerli buluyorum insanda. Tabii ki tam olarak Dursun diyemem. O da beni biraz yorabilirdi çünkü. Sürekli Dursun'a böyle kendini açıklamak zorunda kalırdı Türkü. Ama kesinlikle merak ederdim yani, Dursun gibi bir karakteri görseydim merak ederdim.
-Eren, peki sen?
E.Ö.: Yani bence çok absürt bir yanı yok. Bence zaten normal bir kız Fatoş. Sadece aile baskısı var biraz. Çok özgürlüğü yok ama böyle insanlar da var zaten. Dışarıda bir yerde Fatoş var zaten. O yüzden çok da bir şey söylemiyorum bu konu hakkında.
BURADA AYNI SET ORTAMINI KURMAK EVDE HİSSETTİRDİ
-Eren sana sormak isterim bunu; Kardeşlerim setinden bazı arkadaşlarınla bir araya geldin, nasıl bir duygu yeniden bir arada olmak?
E.Ö.: Süper bence tekrar aynı projede yer almamız. Biz zaten Halit'le normal hayatta da çok yakın arkadaşız. Şu an oynadığımız Azil Dursun gibi biz de normal hayatta bir ikiliyiz. O yüzden o tarafta çok böyle bir özlemimiz yoktu. Aynı sette çalışmayalı çok olmuştu ama arkadaş olarak hep dışarıda görüşüyorduk. Berk Ali'yle de zaman zaman görüşüyorduk ama yüz yüze gelmemiz çok değildi. Ama burada yine aynı şekilde bir set ortamı kurmak evde hissettirdi. Tanıdığın insanlarla bir yere başlamak biraz daha kendini iyi hissettirir ya. Hem Halit hem de Berk Ali'nin olması anlamında birbirimize iyi geldiğimizi düşünüyorum açıkçası.
-Uzak mesafede keyifli bir ilişki mi, yakın mesafede zorlu bir ilişki mi?
E.Ö.: Ben yakın mesafede olmayı hep tercih ederim. Zamanında söylemişler yani gözden ırak olan, gönülden de ırak olur diye. O yüzden hani bir bildikleri vardır büyük ihtimalle. Yanında olması daha farklı bence. Çünkü ben seviyorum yan yana ilişki yaşamayı. Uzak mesafe açıkçası hiç yaşamadım, onu da bilmediğim için çok da bir yorum yapmayayım ama ben çok da çalkantılı olmamak şartıyla yanımda olmasını isterim tabii.
T.S.D.: Ben uzak mesafe ilişkisi yaşadım daha önce. Birini özlediğin zaman aslında o özlem sevgiyi o kadar pekiştiren bir şey ki… O duygu içinde beşse elli oluyor mesela. Bu da çok besliyor. Kavuşma anı mesela. Pazartesi günü buluşacaksanız çarşambadan heyecanlanmaya başlıyorsunuz. Sürekli yan yana olduğunuz bir ilişkide bu kalmıyor maalesef. Ben yakınımda olup da kötü ya da daha toksik bir ilişkiden ziyade uzak mesafe tercih ederim.
-İlk defa bu cevabı sen verdin Türkü. Herkes yakın olup zorlu bir ilişki içinde olmayı tercih ediyor…
T.S.D.: Ben biraz o kavuşamamanın besleme durumunu seviyorum. Hisleri yoğunlaştırıyor.
AŞKTA SINIR TANIMAM
-O zaman aşkın tanımını da sormadan geçmeyelim. Aşk sizin için ne ifade ediyor?
T.S.D.: Benim için belki insanın kendi sınırlarını keşfetmesidir aşk. Hani o kadar zorlar ki seni neler yapıp neler yapamayacağını… Belki yapamayacağın şeyleri yaptırtır sana. Daha böyle cesaret ve tutku ister.
-Sınırı yoktur diyorsun…
T.S.D.: Ben aşkta sınır tanımam. Aşk öyle bir şey değil mi? Çünkü sevgi, hoşlanmak, birini beğenmek tabii birçok durumda karşımıza çıkabilir ve bunu yaşayabiliriz. Ama aşk biraz nadir bir şey ya. Olduğu zaman sonuna kadar gitmek lazım.
E.Ö.: İlk aklıma gelen şey huzur oldu, yol arkadaşlığı oldu. Bence aşk iyi bir arkadaş olmaktan geçiyor. Gerçekten bu konuyla ilgili net bir tanımım yok. Ama var mı insanların mesela daha önce bu soruyu sorduğunuz insanların?
NİYESİZDİR BENCE AŞK
-Elbette, herkesin kendince kendi dünyasında aşkın ne olduğuyla ilgili bir yorumu var.
T.S.D.: O zaman sen hiç aşık olmadın diye mi düşünelim?
E.Ö.: Yok, ben aşık olduğumu düşünüyorum ya. Ama tanımını yapmalıyım diye yaşamadığım bir duygu olduğu için… Aşk şey gibi ya, sarhoşluk gibi yani. O süre boyunca gelen bir sarhoşluk gibi. Böyle bir dış dünyadan ayrılma, başka bir ütopyada yaşama gibi geliyor bana. Mesela sana dese ki bir anda "Alaska'ya gidelim" dese, "Niye gidiyoruz?" demezsin ya. "Hadi gidelim" dersin. Öyle bir şeydir. Niyesizdir bence aşk.