ATV'nin fenomen dizisi Kardeşlerim'in sevilen isimleri Melis Minkari ile Recep Usta, Sabah TV'te bu hafta Yasemİnce İtiraflar programında Yasemin Döngel'in konuğu oldu. 4. sezonunda da ilgiyle takip edilen diziyle ilgili konuşan ikili, yeni sezonda da heyecanın dorukta olacağının sinyallerini verdi. Partner olarak çok iyi anlaştıklarını belirten Melis Minkari ile Recep Usta, "birbirimize uyuz olduğumuz anlar da oluyor" itirafında bulundu. İşte röportajın tüm detayları…
-Hayatımıza çok hızlı girdiniz, bir anda isminizi pek çok insan bilir oldu. Bu hızlı şöhret sonrasında neler yaşadınız, hayatınızda neler değişti biraz anlatabilir misiniz?
Recep Usta: Öncesinde ben başka bir işte yer almıştım. Ondan sonra devam etmiştim iki yıl bir ara vermiştim. İki yıldan sonra "Kardeşlerim" projesinde yer aldım.
O İKİ YIL BENİM İÇİN CİDDİ BİR BOŞLUKTU
O iki yıl benim için ciddi bir boşluktu. İnzivada olduğum bir dönemdi. Kardeşlerim'e başladık, Berk ile tanıştım. Berk'in Aybike'si ile tanıştım. Çok güzel bir çiftin arasında buldum kendimi. Çok eğlenceli bir ortamdaydım. Her şey çok keyifli geçti. Devam eden süreçte de gerçekten insanların sevgisini kazanmamız çok mutlu etti bizi. Bunu başarıyor olmak çok keyif verici, çok haz verici bir şeydi. İnsanlar tarafından takdir ediliyor olmak, seviliyor olmak çok özel çok güzel duygular. Yani çok şey değişti hayatımda. Ün kazandık, daha çok tanınır olduk. Haftanın her günü bizi izleyen insanların ailesine konuk olur olduk. Bizleri kabul ettiler, içlerinden biri gibi sevip kucakladılar. Yani çok şükür her şey çok güzel oldu, çok güzel devam etti, ediyor da. Umarım çok çok daha güzel şeyler olacak.
Melis Minkari: Bir de sanki böyle mahalleden arkadaşlarıymışız gibi kucakladılar. Kesinlikle mesela onların torunuyuz, öyle bir his var. Bazen geliyorlar başımızı okşuyorlar.
ELİM AYAĞIM BİRBİRİNE GİRMİŞTİ
-Şöyle bir en başa gitsek bilmiyorum hatırlıyor musunuz, diziden ilk teklif geldiğinde ne hissettiniz, sete ilk gittiğinizde ne düşündünüz?
M.M: Hatırlıyorum çünkü benim ilk işim. İlk başta bize 4 bölüm verilmişti. Çok da hikayesine girilmemişti ama elim ayağım birbirine girmişti. Ne yapacağımı bilmiyordum.
R.U: Ben de öyle, çok heyecanlıydım. İki sene ara verdikten sonra 'çok güzel bir projeymiş' dedim. Belki haddime değil bunu söylemek ama o zaman farkında değildim çok güzel bir projeymiş. Berk diye bir karakter geldi. Çok bir bilgi yoktu elimde. Sonra tanıştık ve devam ettik yola. Sürpriz oldu.
-"Kardeşlerim" dizisiyle parladınız hemen diziye gelelim. Nasıl geçti önceki sezonlar, bu sezon bizi neler bekliyor?
R.U: Senaryo çok sürpriz. Son anda geliyor bize de. O yüzden sürpriz oluyor. Spoiler verecek bir şeyimiz yok çünkü bize de verilmiyor o spoiler'lar (gülüyor). Bir hafta çok tatlı giden bir senaryo örgüsü var, bir hafta sonra birden yıkılıyor. Üç hafta sonra tekrardan sevgiyle buluşuyor. Dört hafta sonra tekrar kavgayla son buluyor filan. Çok karışık gidiyor her şey.
BİRBİRİMİZE UYUZ OLDUĞUMUZ ANLAR OLUYOR
-Partner olmayı ve birbirinizi ne kadar sevdiğinizi görüyorum, izleyiciye de bu geçmiş anladığım kadarıyla. Peki, birbirinize sinir olduğunuz anlar hiç mi olmuyor?
M.M: Yok. Gerçekten yok. Çünkü iki konuşan insan arasında bir sorun olma ihtimali olacağını düşünmüyorum.
R.U: Bir de insan birbirini kabul ettiği sürece onun iyi halini de kötü halini de her şeyiyle kabul etmiş oluyor. Ben Melis'i en başından beri kabul ettim ki o da aynı şekilde kabul ettiği için birbirimizin kötü taraflarını görsek bile "onu nasıl kontrol altına alabiliriz? Nasıl iyi bir yola sokabiliriz?" diye düşünüyoruz. Birbirimizin kötülüğü hakkında değil de tam tersi "daha iyi nasıl olabiliriz?" üzerine odaklanıyoruz.
M.M: Çünkü iş ilişkisinden önce bir alışkanlık var ya hani. Uyuz olduğumuz şeyler var ama tabii "şurada şunu yaptın uyuz oldum sana" diyorum.
R.U: Bazen evet çok sıkılıyoruz. Bazı günler çalışma saatlerimiz uzuyor. Bazen mesela gergin olalım diye küçük küçük şakalar yapıyoruz, damarına bastığımız zamanlar da oluyor. Çünkü birbirimize sataşıyoruz, insan sevdiğine sataşır ya sonuçta. Ben de en çok sette Melis'le vakit geçiriyorum ve bundan çok keyif alıyorum. E canım sıkıldığında ne yapacağım? Tabii ki de ona saracağım. Çünkü beni en iyi alttan alan kişi o.
-Madem en çok vakti birlikte geçiriyorsunuz, sahneniz olmadığında neler yaparsınız biraz onu dinlesek?
M.M: Uzun bir araysa yemeğe çıkıyoruz. Kısa bir araysa karavanda oturuyoruz.
-Peki, repo günlerinde neler yaparsınız?
R.U: Ben dinlenmeyi tercih ediyorum. Evcimen bir insanım, çok dışarıda işim olmuyor. Haftanın çoğu günü sette olduğumuz için ben kalabalıktan kaçıyorum. Daha çok evde, arkadaşlarımla, onların evinde filan vakit geçiriyorum. Dinleniyorum, spor yapıyorum. İşte kendimi geliştirebilecek şeyler yapıyorum. Kitap okuyorum, film izliyorum. Boş zamanlarım varsa at binmeye gidiyorum. Doğanın içine gidiyorum yürüyüşe, elimde olsa ormanın içinde yaşarım. Emekli hayatı yaşıyorum izin günlerimde.
M.M: Benim çok dönemlik mod'larım var. Şimdi mesela güneş var hava güzel filan, repoları dışarıda yapabileceğim bir şeylerle değerlendirmek istiyorum. Arkadaşlarımı görebilmektir, spordur. Onun dışında dinleniyorum.
-Şöyle biraz sizi tanımak adına sorular sormak isterim. Duygusal mısınızdır, realist mi? Mesela bir konuda karar verirken mantığınızla mı hareket edersiniz, kalbinizle mi?
R.U: Ben ikisiyle de bir anlaşma yapıyorum. Önce mantığım bir devreye giriyor. Ama ortak noktayı bulurken son noktayı kalbim koyuyor. İçimden ne geçiyorsa onu yapıyorum. Ne kadar mantıklı gelse bile son dakika vereceğim karar bütün mantıkları çürütüyor ama yine de ben onu veriyorum yani hislerimle hareket ediyorum. Bekliyorum, hayat bana ne getirecek, sürprizlerle dolu.
M.M: Ben de Reco gibi. Dengede olması gereken şeyler gibi geliyor ama son kararı benim de hissim veriyor. O içimde kalma hissini hiç sevmem. Mantığım çok devreye girdiğinde şunu düşünüyorum; acaba şu an doğru yapmam gereken şeyi hissediyorum da korkum mu çalışıyor? Mantık sandığım şey o mu acaba? Yüzde 75-80 duygusalımdır bence.
-Mesela karşınızda birlikte olmamanız gereken biri var. Mantığınızı dinleyip uzaklaşır mısınız, yoksa engelleri umursamayıp kalbinizi mi dinlersiniz?
R.U: Şimdi olmaması gerekiyor ya da olması gerekiyor'un cevabını veren şey zaten mantığım oluyor. Neden olmaması gerekiyor diye sorarsan bu sefer hissim devreye giriyor. Çünkü mantığın olmaması gerektiğini düşünüyor der bana. Ben o yüzden karşımdakine bakarım önce kişiye bakarım. Hiç mantığımı devreye sokmam. İçimden geldiği gibi hareket ederim. Sonra yoluma devam ederim. Ne oluyor ne bitiyor zamanla çıkar gün yüzüne.
M.M: Ben de içimden geldiği gibi hareket ederim. Ama işte karışık meseleler. Ne olacağı da belli olmuyor. Engel kime göre neye göre engel? Nasıl bir engel? Asla cevaplayamıyorum şu an soruyu farkında mısın? (gülüyor). Ben hislerimi takip ederdim yine bu konuda da.
-Biten bir ilişkinin ardından en fazla ne kadar süre aşk acısı çektiniz?
M.M: O böyle ne zaman bittiği anlaşılmayan bir şey ya, yavaş yavaş izi geçiyor. Ama 5 ayı geçen olmuştur.
R.U: Bir müzik dinlersin, yıllar sonra o müziği duysan bile o kişiyi hatırlarsın mesela. O hala geçmemiş demektir bence.
-Yıllar önce bitmiş gitmiş ama şarkıyı duyunca aklına gelebilir bence…
Bence gelmemeli.
ESKİ SEVGİLİMİ STALK'LARIM
-Peki, bitmiş gitmiş uzun yıllar geçmiş bir ilişki sonrası eski sevgilinizi ne yapıyor diye stalk'lar mısınız?
M.M: Evet canım ben merak ederim yani.
R.U: Ben direkt 'nikahına beni çağır sevgilim' (gülüyor).
-Bu arada Melis'in güzelliğine değinmeden geçemeyeceğim… Çok duru bir güzelliğin var. Hiçbir işlem yok gibi görünüyor ama var mı bir özel sırrın?
M.M: En önem verdiğim şey uzun saatler boyunca makyajımız cildimizde kaldığı için arındırmak ve nemlendirmek üzerine dikkat ediyorum. Çok su içerim mesela. Onun dışında ekstra bir şeyim yok.
KIZILLIKTAN KURTULMAK İÇİN ELİMDEN GELENİ YAPTIM
-Aynı şekilde Recep'e de kızıl olmak çok ayı bir hava katıyor bence ama bu durumdan sen rahatsız mısın, yoksa hoşuna mı gidiyor?
R.U: Çocukken çok uğraştım kurtulmak için. Tabii küçüktük, klasik her turuncu yaşamıştır bunu. Dalga geçilen insan sınıfına giriyor sonuçta. Irkçılık mı denir artık bir hor görülme var. O zamanları ben de yaşadığım için kurtulmak için elimden geleni yapmıştım. Baktım olmuyor artık, cildim tahriş oldu, kabuk atmaya başladı, bıraktım. Yıllar sonra popüler oldu, çil dövmeleri filan çıktı. O zaman dedim rahatız. O zaman barıştım yani kendimle. Geçmişimde uğraştım ondan kurtulmak için, yaşım ilerleyince farkına vardım. Kendimi olduğu gibi kabul etmem gerekiyor ve kendimi sevmem gerekiyor. İşte onun farkına vardıktan sonra hiçbir problem kalmadı. Seviyorum kendimi, turuncuyum, çilliyim, mutluyum.
-Sektörde bunun zorluğunu yaşadığın oldu mu?
Zorluğu olmuştu. Çalıştığım insanlar da söylüyordu ama bana zaten sektöre girmeden önce renginin hem avantajı hem dezavantajı olacak diye uyarılmıştım baştan. Yaşadım tabii. Sırf rengimden dolayı şöyle bir şey geldi başıma diyecek bir olayım yok ama buna benzer ufak tefek şeyler olmuştu. O karaktere uymadığım ya da karakter hikayesi gereğince başka bir hayat yaşıyor, herhangi bir kara yağız delikanlı tamam ama turuncu olduğun için tamam olamıyorsun filan böyle saçma sapan şeyler yaşadığım olmuştu umarım artık yaşamayız böyle şeyler.
-Kısa Sorular'a geçiyorum, son sorum olsun… Henüz çok gençsiniz. Bundan sonraki hedefleriniz, hayalleriniz neler?
M.M: Şaşırmak istiyorum sadece. Çünkü her şey çok yolunda gidiyor. Çok şükür. Böyle devam etsin istiyorum. Sürpriz olsun kafasındayım.
R.U: Yaptığım işte en iyi yerlere gelmeyi istiyorum. Bu işe başlamadan önce tek gayem de buydu. Umarım zamanı geldiğinde bunu yaşarım. Bir Türk oyuncu olarak dünyaya mal olabilecek bir sürü işte yer almak istiyorum.
-Hayatınızdan neyi çıkarırsak geriye hiçbir şeyin kalmayacağını düşünürsünüz?
M.M: Bence arzuların ve tutkuların. Direkt seni yöneten şeylermiş gibi geliyor. Onları çıkarttığında boşlukta gezinirsin herhalde.
R.U: Motivasyon da olabilir. Motivasyonum olmadığı müddetçe hiçbir şeye bir hevesim olmaz sonuçta. Ot gibi yaşarım.
-Çevrenizden kendiniz hakkında en sık duyduğunuz şikâyet nedir?
M.M: Son bir haftadır sadece duyduğum bir şey… Ya duyduğum oluyordu da son bir haftada sıklaştı (gülüyor). İki tane arkadaşım "çok agresifleştin sen" demeye başladı. "10 saniye daha sabredin" diyorum, o geçecek. Ama bu aralar biraz artmış herhalde. Özür dilerim arkadaşlarım sizden. Bu konudaki çalışmalarım devam ediyor.
-Bize programın adına yakışır bir itirafta bulunur musun?
M.M: Ben ilkokul zamanlarında futbol oynamayı çok severdim. Ve ben çok iyi oynuyordum gerçekten. Ama kızım diye beni aralarına almadılar ve ben çok üzülüyordum o dönem.
R.U: Ben futbolda çok yeteneksizdim. Çok da sevmezdim. Futbol oynayan bir tayfa vardı, ben onlardan değildim. Bunlar tabii her sene turnuva yapıldığı için evine madalya götürürlerdi. Ben de 5 ya da 6. sınıftayım yalan olmasın. O zaman katılmadım ama ailem madalya götürenleri gördü diye "ben de aldım ya" demiştim. Aslında hiçbir madalya filan yoktu. O gün de Berk denilen arkadaş gelmemişti ve turnuvaya benim de adımı yazdırdıkları için o gelmeyenin madalyasını bana vermişlerdi. Üstünde isim soy isim yazmadığı için de o madalya benim olmuştu. Ben de eve gidip "bakın madalya aldım" demiştim.