Ünlü oyuncu Ceyhun Fersoy, geçirdiği trafik kazasından henüz birkaç ay sonra Sabah TV'de 'Yasemİnce İtiraflar' programında konuğum oldu. Kaza sürecini, kayıplarını ve sağlık durumunu anlattı. Kariyer yolculuğundan da bahseden Fersoy, oyunculuk üzerine ses getirecek itiraflarda bulundu. İşte tüm detaylar…
-Nasılsınız, neler yapıyorsunuz biraz ondan bahsederek başlayalım…
Sağlık durumum iyi. Öncelikle ona şükrediyorum. Kötü bir olay geçirdik tiyatro ekibi olarak. Geride kaldı. Sağlığımıza sarıldık bütün arkadaşlarımızla. 3-5 ay sonra koşacağız edeceğiz ama arkadaşlarımızı kaybetmemizin acısı tarif edilmez. Onlar artık yoklar. Çok acı bir şey aslında. Sağlıksal anlamda iyiyim ama çok çok değerli bir arkadaşımı kaybettim Tolga Güleryüz'ü. Çünkü bizim onunla çok hayallerimiz vardı, çok umutlarımız vardı. Diğer Burak Topçu arkadaşımız da çok iyi bir tiyatro emekçisiydi. Devlet tiyatrosunda da zaten çalışıyordu. Ve 7 günlü turnenin başında tanıştığım Özgür Karataş… Yöresel bir organizatör. Onu da kaybettik. Onu da ilk gün tanımıştım. Çok değerli bir insandı o da. Hep ismini duyuyordum ama karşılıklı tanışma fırsatımız orada oldu. Böyle bir dönemdeyim. Onları çok seviyoruz. Özellikle Tolga'nın yeri her zaman ayrı olacak. Yaşatmaya çalışacağız inşallah yaptığımız güzel işlerde.
-Ayağınızdan bir operasyon geçirdiniz değil mi?
Evet, sağ ayak bileğim kırıldı. Bağlar koptu, kıkırdak hasarı oluştu. Burnum kırıldı, kaburgalarım çatladı. Sağ kolumda çok büyük bir kese var. O da düzeldi ama dediğim gibi biz yatarız, düzeliriz ama şükretmemiz gerekiyor yani. Ben kötüyüm demek gidenlere, ailelerine haksızlık olur.
CANLI CANLI CEHENNEMİ GÖRDÜM
-Ölümü konuşmak bana çok zor geliyor…
Bana artık çok kolay geliyor. Çünkü ben canlı canlı cennet ve cehennemi orada gördüğüm için, herkes tadacak ölümü.
-Ama en kötüsü zamansız gelenidir ya…
33 yaşındaydı. 40 yoktu hiç kimse. 40 yaşında şu dersi aldım ben; anda kalmak gerek. Gelecek için plan yapmamak lazım. Hırslı olmamak lazım. Çünkü sağlığımız olmadıktan sonra hiçbir şey yapamayız ki biz. Plan da kuramazsın, umutların da olmaz. Sağlığın olduktan sonra anda kalalım, bu anın tadını çıkartalım, hırslarımızdan uzak olalım.
-İnsan biraz da yaş aldıkça fark ediyor değil mi bazı şeyleri?
Kesinlikle. Ölüm bana hep uzak geliyordu. Kaza anından sonra evde kaldım, ameliyattan sonra düşündüm parça parça bütün anları, kaza anını sonrasını, ambulansla gidişi filan hepsini birleştirdim. Ölüm her an olabilir. Öyle yaşamak lazım. Garantisi yok ki, biraz sonra ne olacağını bilemeyiz.
HER ŞEY TOZ BULUTTU, O ANDA KAFAMDA ŞALTERDE ÖLÜM İNDİ
-O gün neler yaşadınız, neler hissettiniz, bizimle biraz paylaşabilir misiniz?
Aslında çok paylaşma taraftarı değilim ama sadece hayatı ciddiye almamamız gerektiğini söyleyebilirim. O anlar bambaşka bir şey, Allah düşmanıma yaşatmasın. Düşmanım yok ama, herkes de sever beni (gülüyor). Ya kimse yaşamasın. Hayatı ciddiye almamamız gerektiğini orada anladım çünkü canlı canlı gördüm orada her şeyi. Toz bulut… Tamamen böyle toz bulutu. O arada kafamda şalterde ölüm indi yani. Ölüm diye bir şey yoktu çünkü bütün arkadaşlarım oradaydı. Şimdi yoklar. Sonra şey düşündüm; ben niye ameliyat oldum? Biz niye kaza geçirdik? Sergen ameliyat oldu, niye oldu? Melis'in kemik kırıldı, öteki arkadaşımın bacağı paramparça oldu falan. Niye bunlar oldu ya? Biz ne güzel oyunumuzu oynuyorduk. Daha çok oynayacağımız oyunlar vardı ama inşallah Sergen de iyileştikten sonra oyunlarımızı oynamaya devam edeceğiz.
KAZANIN BU KADAR BÜYÜK OLDUĞUNU TAHMİN ETMİYORDUM
Kaza anında ben arabadan çıktığımda, bu kadar büyük olduğunu tahmin etmiyordum, ölülerin olduğunu tahmin etmiyordum, "hay Allah ya, bir hafta sonra Adana turnesi var nasıl çıkacağız biz o turneye" filan diyordum. Çıkamadık… Ne yapalım, hayat devam ediyor.
-Kazanın hemen ardından Uraz Kaygılaroğlu GQ ödül töreninde duygusal bir konuşma yaptı. Ama konuşmaya damga vuran şey Cem Yılmaz'ın o anları dalgaya alması ve Uraz'ın Cem'e "Ciddi bir şey anlatıyorum" diye uyarması oldu. Cem Yılmaz'ın bu tavrı hakkında sen ne düşünüyorsunuz, görünce ne hissettiniz?
Yok ya onların arasındaki şakalaşma. Bana asla öyle geçmedi. Çünkü Uraz benim çok samimi arkadaşım ve öyle bir çocuk değil. Öyle bir insan değil Uraz. Aile terbiyesi ona müsait değil çünkü. Herkesin içinde Cem Yılmaz'a öyle bir şey yapacak bir adam değil. O aralarında geçen espri niteliğinde bir şeydi. Bana asla öyle geçmedi.
BİRİNİN PAÇASINI TUTUP TELEFONUNU İSTEDİM, HEMEN BEGÜM'Ü ARADIM…
-Yaşananların ardından Begüm Hanım haberi nasıl aldı, neler hissetti?
Begüm her anlamda çok evhamlı, çok titiz olduğu için arabadan çıktığımda daha ambulanslar gelmeden oradan birinin paçasını tutup telefonu istedim. Benim telefonum yoktu, arabanın içindeydi. Begüm'ü aradım, "çok büyük bir trafik kazası geçirdik, ben iyiyim, seni bilgilendireceğim" dedim. O da, "neredesiniz" filan deyince "birazdan zaten büyük ihtimalle düşer haberler" dedim. Orada ambulansta bir şekilde telefonum bana geldi. Telefonum bana geldiğinde aradım "Amasya Devlet Hastanesi'ne gidiyoruz" diye.
-Peki havayı dağıtalım… İsviçre, Fransa ve Türkiye gibi farklı ülkelerde eğitim görmüşsün, bu aidiyet konusunda seni zorladı mı?
Evet zorladı. Küçük yaşta gittim. İsviçre'ye 1986'da gitmiştik, 4 yaşında gittim oraya ve 5 yıl kaldık. Sonra döndüm iki yıl burada kaldım. Artık yavaş yavaş bilincim yerindeydi. Fransa'ya gittiğimde zorlandım aslında. Orada da bir 3-3,5 yıl yaşadık. Fransa'da bir zorlandım ama her yere ayak uydurduğum için.
-Oyunculuk kariyerin şimdiye kadar dinlediklerimden epey farklı. Önce perküsyon, sonra futbol derken aile ısrarıyla oyunculuk… Genelde aileler tam tersine oyuncu olmasını istemezler çocuklarının ama sizde bu durum tam tersi olmuş. Neden bu kadar istemişler?
Çocukluğumdan beri bizim eve giren çıkan hep ünlüler olduğu için… "Sen çok komiksin ya şunu da anlatsana, şunu da yapsana" falan filan. 3 yaşındayım falan, 2 yaşındayım belki. Annem "sen kendinin farkında mısın?" dediğinde ben "yo, ben futbolcu olmak istiyorum" dedim. Aslında annem ve babam beni bu yola teşvik etti.
BİZİM DÖNEMİMİZDE HERKES OYUNCU OLAMAZDI
-Oyuncu olduğun için hiç pişmanlık duydun mu?
Asla. İyi ki de teşvik etmişler. Ailem iyi ki arkamda oldu. Ama şöyle bir durum var, herkes oyuncu şu anda. Bizim dönemimizde herkes oyuncu olamazdı, yetenek önemliydi. Şu an Tiktok fenomeni de oyunculuk yapıyor.
-Bu sektör zordur, acımasızdır derler. Kaprisli insanlar, yapılan haksızlıklar, psikolojik şiddet… Sen yaşadın mı bu tarz durumlar?
Çok şükür hep düzgün ekiplerle ve güzel insanlarla çalıştım. Bunun en yüksek mertebesi herhalde rahmetli Rasim Öztekin'dir. 10 sezona yakın çalıştık. O kadar çok şey öğrendim ki… O yüzden hiç denk gelmedi bana. Öyle işte "karavandan çıkmam" filan. Çok duydum başka işlerde çalışan arkadaşlarımdan.
-Keza "Seksenler" hakkında da kayıt dışı konuştuk, burada da bahsedelim. Nasıl bir işti, nasıl bir ekibiniz vardı?
Çaycısından tut yönetmenine kadar, sonuna kadar hak ettiği değeri gören bir işti. İş oradan başlar, ekipten başlar. O yüzden devam etti. Çünkü bir ara bitti, tekrarları olunca seyirci yeniden istedi. İki sezon daha çekildi. Sonra bitmesi gerekiyordu ve bitti. O yüzden her gittiğimizde mutlu bir şekilde gittik.
EVLİLİĞİ BİZ BASİTLEŞTİRDİK
-"Seksenler" ile hem kariyerinde patladın, hem de aşkı buldun. Begüm ile de 7,5 yıldır evlisiniz. Nedir mutlu evliliğin sırrı?
İnsanlar bize dışarıdan hep şu soruyu sordu; evde de berabersiniz, dizide de berabersiniz. 4 sezon oyun yaptınız, kafayı yemiyor musunuz? Ben de, "çok basit ya. Biz bunu basitleştirdik" dedim. Evde biz evliyiz ama sette benim çalışma arkadaşım. Oyunda da çalışma arkadaşım. İnsanlar bizi yan yana Safiye (Soyman) ve Faik (Öztürk) gibi zannediyorlar (gülüyor). Evde evliyiz ama işte evli değiliz biz. Orada arkadaşız, sürekli beraber değiliz. Onu biz kolaylaştırdık.
-Aynı işten eve gelen iki eş ne konuşuyordur bu merak ediliyor olabilir…
Gerçekten biz çok iyi arkadaşız. Arkadaş olmak çok önemli. Her şeyimi anlatabiliyorum. Önce arkadaş, sonra sevgili ve evli olmak lazım. Evde işle ilgili konuşmuyoruz, onları orada bıraktık. Ne yiyelim, ne izleyelim vs. gibi.
-Herkesin hayatında bir dönüm noktası olduğunu düşünürüm. Sizin için var mı bir kırılma noktası?
Çok dönüm noktaları var bende. Bu mesleği seçmemdeki dönüm noktam ailem. Yaptığım işlerde iyi insanlarla çalıştım. 3,5 yıl BKM Mutfak'ta çalışmam bir dönüm noktası. Müjdat Gezen ile tanışmam ve o çatı altında bir eğitim almam bir dönüm noktası. Birol Güven'le tanışmam da bir dönüm noktası aslında. Bu dönüm noktaları hep iyi olarak döndü bana.
KISA SORULAR
-Hayatınızdan neyi çıkarırsak geriye hiçbir şeyin kalmayacağını düşünürsünüz?
Yeteneğimi.
-Öğrenmek zorunda kaldığınız en zor hayat dersi ne oldu?
Kaza olabilir ya. Çok zor geçti. İzleri hep kalacak. Dün Tolga Güleryüz festivali düzenledi Çiğli Belediyesi. Normalde acının dinmesi gerekiyor, ben anneannemi teyzemi, eniştemi ve dayımı kaybettim. Onların mesela zaman geçtikçe acıları azalıyordu, tebessümle anıyorduk ama bu mesela öyle değil ya. Ön görüm iyidir benim. Biz 6 yıldır tanışıyoruz Tolga ile ve görüşmediğimiz haftada iki gün vardı. O da en düşüğü. Bir de düşünsenize turneler, projeler… Sanki katbekat artacak gibi hissediyorum. Ama işte alışacağız. Belki 1 yıl sonra başka bir hissiyatım olacak ama bu 6 yılda çok fazla şey yaşadık.
Dün annesi şey dedi; "5-6 kere, hadi 10 kere görmüşümdür oğlumu." Benimle daha çok görüşüyordu. Normal sosyal hayattaki arkadaşları da dahil olmak üzere.
-Cimri biri misiniz?
Hayır.
-En çok neye para harcarsınız?
Çok şapkam var. Bir de forma koleksiyonum var. 540 küsür tane filan formam var ve gidip bazı futbolcularından üzerinden alınmış. Ya da yurt dışında o euro'ları pound'ları verdiğim formalar var.