Şarkıcı Tuğba Özerk, Günaydın'ın YouTube kanalında 'Yasemİnce İtiraflar' programında Yasemin Döngel'in konuğu oldu. Son dönemde değişen müzik piyasasından ve rap furyasından bahsetti, "Bu furyalar hep olacaktır, bir dönemdir. Yavaş yavaş olmaması gerekenler gidecek. Biz yine olduğumuz yerde bekliyoruz." sözleriyle iddialı bir çıkış yaptı. Yeni şarkıcıların isimlerini de eleştirdi, "Zorluk çekiyorum. İsimler barkot numarası gibi. Ezberleyemiyorum, bana bir enteresan geliyor" ifadelerini kullandı. Özel hayatıyla ilgili de konuşan Özerk, daha önce yaptığı evliliklerin bazılarından pişman olduğunu dile getirdi, "Yaşadıklarımın bazılarından pişmanım. Acılar geçiyor ama acıların içinden geçtiğiniz o vakitler tam olarak geçmiyor" itirafıyla dikkat çekti. İşte Tuğba Özerk röportajının tüm detayları...
-Nasılsınız, nasıl gidiyor hayat…
Konserler başladı ve devam edecek, onların yoğunluğu var. Orkestra provaları tabii devam ediyor. Bir yandan bazı programlara canlı şarkı söylemek için katılıyoruz. Tabii onlar da bir prova gerektiriyor her zaman. Programlar, röportajlar, yeni şarkı çıktı biliyorsunuz "Dertliyim Arkadaş". Onun yoğunluğu ama güzel, keyifli, tatlı bir telaş içindeyiz.
OKULA DÖNDÜĞÜMDE STARDIM
-İzmir'de doğmuşsunuz, nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
Çok mutlu bir çocuktum ben. Pozitif bir ailede, pozitif bir yetiştirmeyle büyüdüm. Şarkılarla, keyifle, kalabalık sofralarda, kalabalık aile… İzmir'de doğdum. Ve İzmir'de bayağı bir süre okul hayatım devam etti. 7 yaşında TRT Çocuk Korosu'na girdim, İzmir TRT Çocuk Korosu'na. Hizmet ettim TRT'ye 5-6 sene kadar. Gençlik korosundayken kolej eğitimim olduğu için onunla beraber götüremedik. Çünkü okul hayatının verdiği bir yoğunluk vardı tabii ki. Ailemin her zaman müziğime çok katkısı oldu. O zaman da konservatuar sınavlarını kazanmıştım, ben ilkokuldan sonra da kazanmıştım ama bir kolej bölümüm var. Orada eğitimimi aldım. Eğitimimi alırken de 11 yaşında Sezen Aksu ile yine TRT'de 91-92'ye bağlayan yılbaşı gecesinde 12'ye çeyrek kala sahneye çıktım. Okula döndüğümde stardım.
-7 yaşında çocuk korolarında müzik eğitimine başlamışsınız. Ailede sesi güzel olan başka biri var mı? Kimin keşfi, kimin yönlendirmesiydi?
Ben çok erken konuşmuşum. Yani 8 aylık falan konuşmaya başlamışım. 9 ay 5 günlük de yürümüşüm. Konuşmaya başladıktan sonra da hep şarkılara ilgim olduğunu fark etmişler. Reklamları izlerken şarkıları ezberleme gibi gibi şeyler oluyormuş. Babam zaten çok güzel şarkı söylüyordu ama sanayiciydi, yani bu meslekle alakası olan birisi değildi ama evde hep müzik çok hakimdi. Babamla beraber ve annemle beraber aslında.
-Ama ailede sanatçı yok değil mi?
Hayır, profesyonel olarak yapan yok. Ama tabii ki annemin desteği de şu manada çok önemliydi; TRT Çocuk Korosu'yla biz bütün Ege'yi birçok yeri gezerek konserler de veriyorduk. Çekimler yapıyorduk. Stüdyolarda kayıtlar yapıyorduk. Çok ciddi işler bunlar 7 yaşındaki bir çocuk için. Çok ciddi bir şey gerçekten. Annem hiç peşimi bırakmadan her yere gelip bana destek oldu. Dolayısıyla da ailemin tabii ki ilk katkısı ve keşfi diyebilirim. Hem müzik eğitimine hem de okul eğitimine çok önem verdiler. Dolayısıyla da böyle gelişti.
-Süreç profesyonel anlamda nasıl devam etti?
Geri vokal deneyimlerim başladı İstanbul'a geldikten sonra. 19 yaşında geldim İstanbul'a. Çeşitli sanatçı arkadaşlarımızla, büyüklerimizle de çalıştım. Ve o zaman günde iki tane kaset vokaline giderdik biz. İnanılmaz derecede kaset çıkıyordu. Şu an belki de hiç olmayan, ismini bile bilemediğimiz birçok sayısız kasette profesyonel olarak geri vokal yaptım. Sonrasında da kendi yolumda yürümek için sahne çalışmalarım başladı. Caz söyledim bir dönem. Sonra yavaş yavaş işte Türkçe popla beraber karıştırarak, minik minik sevdiğim müzisyen büyüklerimle çalıştık. Yani çok önemli müzik adamlarıyla gidip bir yerlerde şarkı söylüyordum. Hep kontroldeydim ailem tarafından da. Sonra arkasından Türkçe pop müzikle devam ettim. Zaten o hep vardı hayatımda. Yani 80'lerden itibaren o benim hayatımda olan bir şey. Türkçe popla beraber vokal deneyimleri derken derken yine bir albüm denemesi oldu fakat asıl çıkışım 2005 yılında Lo Lo Lo'yla tabii ki oldu. 25 yaşındaydım.
-Siz kaset deyince aklım o eski dönemlere gitti. Kasetler, sonra cd'ler… O dönem mi daha keyifliydi, şu an mı sizce?
Ya ben biraz analogçu bir insanım. Çok ruhu olan bir şey olduğuna inanıyorum. Bizim birçok kaydımızda da hatta o düğmelerle analog düğmelerle yapılan miksler vardır. Yani onlar çok duygusal şeyler geliyor bana, çok romantik geliyor. Ama tabii ki çağımıza da ayak uydurmak zorundayız dijital dünyaya. Ama dijital dünyanın zorlukları var mı? Var. Yani platformlarla alakalı zorluklar oluyor dijital platformlarla. Bunu sanatçı arkadaşlarımdan da dile getiren çok oluyor son zamanlarda farkındayım. Ben aslında uzun zamandır dile getiriyorum ama biraz daha yeni fark ettiler. Ne zaman ki çok manipülasyonlar bazı şeyler olmaya başlayınca bu mecralarda olabiliyor maalesef. Asıl ortaya çıkması gereken kaliteli Türkçe pop müzik birazcık geriye atılmaya başlanınca tabii kırılıyor insanlar da haklı olarak. O yüzden hep beraber mücadeleye devam ediyoruz diyebilirim.
OĞUZHAN KOÇ'UN AÇIKLAMASI ÇOK DUYGUSALDI, BEN DESTEK VERİYORUM
-Bu bahsettiğiniz platformla ilgili zorluk, geçtiğimiz günlerde Oğuzhan Koç'un yaptığı açıklamayla mı ilgili?
Evet. O kadar duygusaldı ki ben destek veriyorum kendisine. Çok da güzel bir şarkı yapmışlar. Ortak sanırım Merve (Özbey) ile beraber. Destekliyorum.
-Çok detayını hatırlayamadığım için soracağım; son dönemde bazı şarkılar daha çok ön plana çıkarılıyor gibi bir durum mu var?
Şöyle, bir platformda mesela Türkçe Pop listesi var. Ama Türkçe Pop'un içerisinde rap çok var demiş. Mesela 50 tane orada şarkı var Türkçe Pop'ta ve en çok dinlenen liste, diyelim ki bir milyon kişiye ulaşıyorsa o liste, o 50 tane çıkan dışında o kadar çok çıkmış şarkı var ki biz yokuz. Ama biz Türkçe Pop'uz demek istiyor. Doğru da söylüyor. Türk Pop listesinin Pop olması lazım. Yani buna bir el atılması gerek diyor. Ben bunu zaten uzun zamandır söylüyorum. Dolayısıyla da inşallah yani bir şeyleri doğru yaparız.
-Son olarak "Dertliyim Arkadaş" teklisi müzikseverlerle buluştu. Nasıl dönüşler alıyorsunuz?
Çok iyi dönüşler alıyorum. 81 yılında Ajda Pekkan'ın seslendirdiği çok özel bir eser. Ben zaten uzun yıllardır parçayı dinleyip seviyorum.
-Var mı yakında yeni sürprizler?
Var. Yeni şarkılar yolda.
-Peki, bir koltuğunuz varmış, sadece orada şarkı yazabiliyormuşsunuz. Özel bir hikayesi var mı bu koltuğun?
Genelde öyle. Uzun yıllardır öyle gerçekten.
-Özel biri mi aldı, nedir uğuru?
Yok, orada çok önemli bir hit çıktı. "Gidesim Geldi" çıktı o koltukta. Yani o inanılmaz bir eserdir zaten. Çok kült olmuş bir eserdir. Bir de o koltuğu ben çizmiştim bir evimde. Evime taşınmadan önce. Ben istemiştim hani şöyle rahatlığı olsun böyle şeyi olsun. O koltuğu yaptıktan sonra tabii mobilyalar değişti, hayat değişti. O koltuğun yüzü değişti. O koltuk mutlaka konuşlandırıldı bir yere. Yanına minik bir fiskos masası, bir tekli. Sabah kalktığımda da hep o köşedeyim. Kalkınca kahvemi orada içiyorum, bilgisayarıma notlarıma orada bakıyorum. Ve şarkılarımı da genelde orada yazıyorum. Hatta dağılıyor o kağıtlar her yerde böyle… O yüzden o koltuk böyle bir mabedim mi yani? Öyle bir alan oluşturdum kendime. Köşemi çok seviyorum o koltuğumu. Hatta "Koltuklar Kitaplar" diye bir şarkı bile yazdım.
YERİNE GÖRE GİYİNMEK DOĞRU BİR ŞEY
-Son dönemde de şarkıların güzelliğinden çok sahne kostümlerini konuşuyoruz. Özellikle kadın sanatçılarda tabii ki, bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Herkes özgür tabii ben hiç kimsenin giydiğiyle ilgili hiçbir şey söyleyemem. Ben kendimden yola çıkarsam; çok küçük yaşlardan beri annem ve ailemden gördüğüm yerine göre giyim diye bir şey var bence. Yani yerine göre giyinmek doğru bir şey. Dolayısıyla ben mesela klibimde evet mayo giyiyorum, zaman zaman giydim. Çünkü deniz kenarındaydım klipte, gibi gibi böyle şeyler. Ama onun dışında konserlerime çok özenle hazırlanıyorum. Modacılarımla çok özenle toplantılar yapıyoruz. Gideceğim yere styling'imiz olsun, saç makyaj olsun. Bunlar için yerine göre uygun bir şekilde giyinmeyi kendi adıma doğru buluyorum ve bunu da başardığıma inanıyorum. Ama herkes tabii ki özgür. Kimseye de bir şey söyleyemem.
BEN ELBİSE KADINIYIM
-Yani klip çekimi deniz kenarında olunca mayo giyebilirim ama sahnede tercih etmem mi diyorsunuz?
Ben sahnede elbiseyi tercih ederim. Öyle daha uygun görüyorum. Çünkü sahnede bir star'ın görünüşünde böyle bir yürüdüğünde o elbiselerin görünmesi gerektiğine inanıyorum ben. Ben daha elbise kadınıyım diyebilirim.
ŞİMDİ BEN MAYOKİNİYİ ALIP SAHNEDE NASIL GİYEYİM?
-Sosyal medyada sahne kostümleri oldukça konuşuluyor ya…
Ben hiç konuşmuyorum. Ben öyle şeyleri hiç konuşmuyorum. Sadece şeyi diyorum; evet, ilk mayokiniyi ben giydim Türkiye'de, onu dedim. Çünkü mayokini diye bir şey yoktu diye söyledim. Yani mesela mayo vardı, bikini vardı, mayokini çıkmıştı. O zamanki stylingim o zaman getirmişti. Yurt dışından çıkmış bir modaydı. Giydik yani. Çok güzel bir klip çekmiştik işte "Lo Lo Lo"da o zaman; çok konuşulmuştu, çok olay olmuştu. Ama yani o zamanın bir şeyiydi, o şekilde giyildi. Ama şimdi onu alıp ben nasıl sahnede giyeyim? Olmaz ki. Yani ben daha isterim böyle bir aksın o elbiseler. O kumaşlar güzel güzel görünsün. Böyle o kadının zarafetini elbiseler göstersin. Benim tavrım öyle genelde.
BİR AYAKKABIYA ÇOK PARA GİDİYOR
-Çok paralar harcıyor musunuz o sahne kıyafetlerine?
Biz genelde modacılarımızla birlikte çalışıyoruz. Bazı şeylerde tabii ki, özel şeylerde harcanıyor. Bazı şeylerde onlar yapıyor, onları tanıtıyoruz. Hani gönülden reklam yapıyoruz diyebilirim. Aslında iş birliklerimiz oluyor. Ama tabii ki bazı şeylere de çok gidiyor. Yani şimdi bir ayakkabıya çok para gidiyor. Bir kere sahnede en önemli şeylerinden bir tanesi ayağın rahat etmesi. Bir ayağım rahat etmediği için sahnede çok ciddi bir şey yaşamıştım çünkü ben. Yani mesela aslında çok iyi bir ayakkabıydı. Fakat bantları o kadar açıkmış ki ayağım yana gitti falan. Yani bunlara çok dikkat etmek lazım. Mesela ayakkabı alırken çok düşünüyorum. O yüzden de iyi ya da yaptırıyorum mesela, tam ayağıma göre işte kalıbıma göre falan. Bir de tabii kumaş çok önemli bir şey. Kumaşın çok iyi olması. İşte diyorum ya elbisenin kumaşı o çok çok kıymetli bir şey, özel kumaşlar oluyor. Onlar tabii ki masraflı şeyler doğal olarak.
-Kıyafetlerinizi satın mı alırsınız, kiralar mısınız? Dolabınızda kaç tane elbise olduğunu merak ettim aslında…
Dolabımda çok elbise var. Fakat ben dönem dönem şöyle bir şey yapıyorum; eğer aldıklarım varsa işte "Nişanı, kınası falan olan 36 beden kimler var?" diye soruyorum. Ondan sonra genelde yolluyorum. Çünkü o elbiseler ancak nişan tarzı günlerde olabiliyor. Öyle yapıyorum, paylaşıyorum yani. Kimi sanatçı arkadaşım belli platformlarda satıyor onları. Ama herhalde bazıları yardım olarak da satıyor ama onlardan çok anlamıyorum. Ben ihtiyacı olanlara vermeye çabalıyorum genelde. Yani bence güzel bir şey bu. Yani paylaşmak en azından.
-Bir giydiğinizi bir daha giyer misiniz sahnede, giyiyor musunuz?
Giyebilirim. Sahnede pek değil de başka bir yerde olabiliyor. Yani bazen şöyle yapıyoruz; mesela çok uzun bir elbise diyelim. O sahnelik bir şeydi. Biraz kestirip, başka bir şeyde bir şeyini değiştirip falan değerlendirebiliyoruz tabii ki biz de yani. Bence değerlendirmek de lazım.
OLMAMASI GEREKENLER YAVAŞ YAVAŞ GİDECEK, BİZ BURADA BEKLİYORUZ!
-Müzik dünyasında bir rap'e bir yöneliş var ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Biraz hafifledi. Ben zaten bunu hep söylüyorum ilk çıktığından beri. Tamam, evet çok dinleniyor diye bunu da konuştuğumuz oldu. Belli bir dönemde çok dinlendi. Fakat dönem dönem çok gördü bu ülke gelip giden müzik türlerini. Çok geldi gitti ama biz kaldık. Yani 20 senedir ben buradayım mesela. Ve yaptığım şarkıların da hep aynı şekilde beğenildiğini görmek beni çok mutlu ediyor. Keza benim gibi olan başka arkadaşlarım açısından da söylüyorum. Yani bu furyalar hep olacaktır, bir dönemdir. Fakat aşırı reklam vererek, para harcayarak belli şeylerin önüne geçip bazı şarkıları da çok fazla kulağımıza veriyorlar. Ben bunu da çok söylüyorum. Yani bazı sabah uyanıp hiç sevmeyeceğim bir şarkının kulağımda çınladığını biliyorum. Çünkü kulak artık alıyor ve ezberliyor. Bunu tabii küçük çocuklar da biliyorsunuz genç beyinler inanılmaz çabuk absorbe edebiliyor. Bunu farkındayım ve çok araştırıyorum bir yapımcı olarak da. O kötü sözlere ve o negatiflere kesinlikle karşıyım. Ve bunların geçici bir furya olduğuna her zaman inandım ve hep söyledim. Gerçek rap yapanların da buna üzüldüğünü biliyorum. Dolayısıyla da yavaş yavaş olmaması gerekenler gidecek. Biz yine olduğumuz yerde bekliyoruz. Problem yok.
YENİ ŞARKICILARIN İSİMLERİ BARKOT NUMARASI GİBİ, EZBERLEYEMİYORUM!
-Bir de bazı şarkılar dilimize dolanıyor ama kimin söylediğini asla anlayamadığımız bir süreç de var…
Bir de çeviriyorsunuz, aynı kişi söylüyor gibi yani. Şimdi bir kere müzikte ses ya da söyleyiş biçiminin çok ayırt edici olması gerektiğine inanıyorum. Spesifik sesler, bunu kendim için tabii ki söyleyebilirim ama başka arkadaşlarım var çok güzel sesleri olan ve dersiniz mesela "Bu, bunun sesi." Ben onda da zorluk çekiyorum. Bir de isimler barkot numarası gibi (gülüyor). Onu ezberleyemiyorum. Bana bir enteresan geliyor.
-Hiç duygusal anlamda size acı çektiren birine şarkı yazdığınız oldu mu? Ya da şimdiye kadar çıkardığınız şarkılarda sizin için çok özel olanı var mı içlerinde?
Hepsi, hepsi yani (gülüyor). Şarkıların isimlerine baksana; Acı Hatıralar, Aklımda Sen Varsın… Bir Bitter Çikolata'm var, o çok tatlı. Onu da başka bir şarkıcı arkadaşıma yazmıştım. Onun da şey diye düşünmüştüm; hayatta bitter olmamak lazım. Yani acı olmamak lazım. Çünkü biraz ilişkilerin içerisinde birbirimize karşı acı oluyoruz. O tatlı taraflarımızı bir müddet sonra kaybediyoruz. Hayatta bitter olmamak lazım diye. Sonra ama bitter çikolatam benim yani hem çikolatasın hem de bittersin. O öyle çıkmıştı. Yani var tabii ki öyle esprili parçalarım da var ama ben hayatın hüzün kısımlarını güzel kaydeden bir söz yazarı olduğumu düşünüyorum.
-Hiç "Kalbimi kırdı ama şarkıya malzeme çıktı" dediğiniz biri oldu mu?
Tabii ki, hep diyorum. Çok teşekkür ediyorum acılarıma bana şarkı yazdırdıkları için (gülüyor). Acılar olmasaydı, o yaşananlar, kalp kırıklıkları olmasaydı ya da mutluluklar olmasaydı yazamazdık belki de. Yani yazardık da o taraflar olduğu için buraya dökülebiliyor. Bir yetenek varsa oradan alıyorsunuz, bunları yazıyorsunuz.
-Geçen yıl hakkınızda "Aşka küstü" diye bir haber çıkmış, "Evlenmekten vazgeçtim" demişsiniz. Sonrasında da "Çok hızlı evlilik kararı alıyorum ve flört edemiyorum, direkt evleniyorum. Adamlar çok hızlı evlilik teklifi ediyor, ben de kabul ediyorum. Kısmet dördüncüye" diye bir açıklamanız olmuş…
Ya espri bunlar söylüyoruz. Allah bilir her şeyi. Ben çok kaderci bir insanımdır. O gün öyle demişimdir "Aman istemiyorum artık ben" diye normal yani. Sonrasında da daha sakin demişimdir, olabilir.
AŞKLA HİÇ ALAKAM YOK, DAHA TEMKİNLİYİM
-Bugün ne düşünüyorsunuz?
Çok klişe gibi gelecek ama şu an hiç aşkla alakam yok. Yani hiç alakam yok ama aşkın ne zaman geleceği belli mi? Yani o da bir anda olan bir şey bana kalırsa ama daha temkinliyim. Aşkta daha temkinliyim diyebilirim. Yani şu an daha işe kanalizeyim. Yani beni bölecek bir şey istemiyorum belki de işimle alakalı çünkü şu an sorumluluklarım çok ağır. Yani bir yapımcılık sorumluluğu var, o kadar ekip var, çalışanlar var. Yani sadece şarkı yazıp söylemek değil şu anda o yapımcı kısmı da olduğu için şimdilik böyle bir gidelim bakalım.
YAŞADIĞIM EVLİLİKLERİN BAZILARINDAN PİŞMANIM!
-3 evlilik deneyiminiz oldu. Hiç pişman olduğunuz oldu mu bu kararlarınızdan herhangi birinde?
Tabii ki pişman oldum. Daha önceleri "Yok ben pişman değilim" falan diyordum. Pişman değilim derken yani hayat bu getirilerinden pişman değilim. Diyorum ya, kaderci bir insanım. Ama yaşadıklarımın bazılarından pişmanım. Yani acılar geçiyor ama acıların içinden geçtiğiniz o vakitler tam olarak geçmiyor. Kalıyor, o çizik kalıyor.
-Peki, anne olma fikrine nasıl bakıyorsunuz?
Yani o bence evlilikle beraber düşündürecek bir şey. Düşünmediğim için demek ki o evliliklerde bugüne kadar olmadım. Bundan sonrasını bilemiyorum.
KISA SORULAR
-Hayatınızdan neyi çıkarırsak geriye hiçbir şeyin kalmayacağını düşünürsünüz?
Müzik. Tabii yani müziği çıkarırsak beni ben yapamazsın. Düşünsene iki buçuk yaşından itibaren müziğin içerisinde olan biriyim. Çünkü dostlarım da müzikle tanıştığım dostlarım oldu. Uzun arkadaşlıklarım da hep müzisyen arkadaşlarım. Dolayısıyla müziği çıkartınca hem benim işlevim bitiyor hem de dostlarım kayboluyor gibi olur herhalde.
-Çevrenizden kendiniz hakkında en sık duyduğunuz şikâyet nedir?
Mükemmeliyetçiliğim olabilir ama bunu şikayet olarak da değil ama derler. Yani "Çok disiplinlisin." diye. Bana mesela dedin ki, "Yarın şunu teslim edeceğim." Onu yarın teslim etmezsen ben kızarım. Ben sorumluluğumu yaptıysam maddi ya da manevi. Bu sefer de diyorum ki "Ben niye yapıyorum o zaman?" Çok disiplinliyim. Bu bence küçüklükten gelen bir şey. İşte o TRT, o çocuk korosu falan. Yani şikayet mi bilmiyorum ama biraz dikte ederim yani.
-Takıntı derecesinde bir huyunuz, bir özelliğiniz var mı?
Var. Takıntı derecesi derken aşırı takıntı değil ama seyahat çok ediyoruz ya biz. Tamam, yardımcım da var ama ben evden çıktıktan sonra onun fiş çekildi mi falan diye onları mesela çok takarım. Bir de titizimdir. Ellerim hep temiz olacak falan. Titizimdir yani titiz tarafım vardır. Ama o çok takıntı derecesinde değil. Dağılınca da dağılırım. Ama evde aklım kalıyor böyle. O bir takılıyor kafama.
-Günlük yaşantınızda totemleriniz var mıdır?
Var. Dua ederim. Çok dua ederim. Sahne öncesi falan. Totem de değil bu yani inançla alakalı bir şey. Çok seviyorum dua etmeyi. İyi gelir bana.
-"Asla tahammül edemem" dediğiniz o şey?
Gözümün içine baka baka beni saf yerine koymalarına gerçekten tahammül edemiyorum. Aslında bunun tam cevabı zekamla oynanmasına hiç tahammül edemem. Bence en güzel cevabı bu olabilir.
-Ağzınıza asla sürmediğiniz, "kokusuna bile tahammül edemem" dediğiniz bir yiyecek var mı?
Hiçbir şey yok. Yani şöyle, tatmak bile istemeyeceğim şeyler tabii ki vardır. Hani böyle uzak doğuda falan bazı şeyler. Ama onun dışında normal yemeklerimiz içerisinde hiçbir şey yok, her şeyi yerim.
-Kıskanç biri misiniz?
Onu bana sormamak lazım aslında (gülüyor). İlişki bazında çok kıskanç değilim galiba. Çünkü ben de çok kıskanılmayı ve sıkılmayı sevmiyorum. Ben bana yapılmasını istemediğim bir şeyi başkasına yapmıyorum genelde. Hatta bazen bu problem bile olmuştur. "Ya sen niye hiç kıskanmıyorsun?" gibi bir şey olmuştur.
-Cimri biri misiniz?
Asla. Yani bu var ya bana en son söylenecek şey olur herhalde. Hiç, asla değilimdir. Elim çok açıktır. Ve her zaman böyle olduğunda veren elin alacağına inanırım. Babam da beni öyle büyüttü, o şekilde de devam ediyor.
-En çok neye para harcarsınız?
Yani ben gerekli olan şeyleri alıyorum. Harcarım, harcamam değil. O gün bir yere gittik. Güzel yemeklerimizi yiyeceğiz, ben çok rahatımdır, harcarım. Çalıştığım insanlara bir şeyler yapmak için rahatımdır. Ama onun dışında takıntı derecesinde para harcama hastalığım yok. Sadece takı seviyorum diyebiliriz. Biraz takı seviyorum. Yani mesela bir tane iki tane güzel bir şey alayım ama o ömürlük olsun.
DİZİLERDE GERÇEK BİR ŞARKICININ ŞARKI SÖYLEMESİNİ DOĞRU BULUYORUM
-Bize programın adına yakışır bir itirafta bulunur musun?
Ben ilkokuldan sonra konservatuvarı kazandım demiştim ya, Bale bölümünü kazanmıştım. O zaman işte Rus hocalar falan vardı konservatuvarda İzmir'de. Fakat sonra öğrendim ki yani yemek yemeleri falan hep kısıtlanıyormuş balerinlerin. İşte vitaminleri eksik bırakılıyormuş. Ufak tefek kalmaları için biraz beden gelişimleriyle alakalı. Bilmiyorum tabii yani bunları o zamanlar yapıyorlarmış, şu an yapılmıyor da olabilir. Kimseye kötü bir şey söylemek istemem. O yüzden korktum ve asla bale bölümüne girmedim. Yoksa 5 yaşından itibaren bale yapıyordum. Baleye de devam etmek isterdim.
Bir de yani itiraf ediyorum ki bir şarkıcıyı oynamak isterim. Çünkü ben sinema filmlerinde ya da dizilerde gerçek bir şarkıcının şarkı söyleyerek şarkıcıyı oynamasını doğru buluyorum.