Yasemin hanım bayramları nasıl yaşıyorsunuz?
Bayramı tatil olarak görenlerden değiliz. Eski bayramlar hala var. Biz geldiğimiz yeri unutmuyoruz. Ailelerimize gidiyoruz. Büyüklerimizin ellerini öpüyoruz. Kalabalık sofralarda buluşuyoruz. Umarım bu bayram da kimsenin etini dolapta bekletmediği ihtiyaç sahiplerine verdiği güzel bir bayram olur.
Sofralar nasıl olur peki, neler yaparsınız?
Yapıp götürmeyi çok severim. Burakların ailesi etçi, biz sebzeciyiz. Ben hamur işi güzel yaparım. O yüzden bizde muhakkak kavurma ve börek olur. Kayınvalidem içli köfteyi çok güzel yapar. Geçen bayram hayatımda ilk defa baklava açtım, çok beğenmişlerdi. Böreklerim poğaçalarım da çok güzel olur. Mutfak benim içimdeki domestik kadını çok besliyor. Mutfağa girdiğimde komedyen olduğumu da ünlü olduğumu da unutuyorum. Mutfak benim için sıfırlanmak demek, terapi gibi.
Alışveriş yapmayı sever misiniz?
Eşim Burak benden daha çok sever. Genelde o yapar. 40 saat düşünür. İnce eleyip sık düşünür. Bir tuvalet kâğıdının önünde ne kadar durabilirsin biri bana anlatsın mesela.
Birlikte Mısır çarşısını gezerken kimseyi kırmadınız. Her isteyenle fotoğraf çektirdiniz. Ünlü gibi davranmadınız. O yüzden çok seviliyorsunuz belki de…
Ünlü olduğunda başarıyı devam ettirebilmenin tek yolu, ünlü olduğunu unutarak yaşamak. O zaman o gerçeklikten hiç uzaklaşmıyorsun. Ünlülük seni belli bir kalıba sokuyor. Biraz uyumlanarak biraz dışında kalarak o dengeyi koruduğunda hayatını sağlıklı bir yolda idame ettirebiliyorsun. Ünlülüğün getirdiği güzel şeyler kadar maalesef zorlayıcı kısımları da var.
Siz hangi kısımları daha sık yaşıyorsunuz?
Ben güzel kısımlarını çok yaşıyorum. Şehir şehir geziyorum. Dünyada ne kadar doğal insan varsa hepsini bire bir görüyorum. O gerçeklikten hiç kopmuyorum. Çünkü sosyal medyaya baktığında, artık hiçbirimiz hayatımızı tam olduğu gibi yansıtmıyoruz, kendimizi göstermek istediğimiz halimizle oradayız. Bir şeyi bu kadar uzun sürer taklit edersen zamanla o senin gerçeğin oluyor. O yüzden ben Anadolu turnelerini çok seviyorum. O doğallığın içineyim. Kaldı ki ailem başlı başına çok doğal bir aile. Onlarla da çok grift bir ilişkim olduğu için onlar beni hiçbir zaman ünlü olarak görmüyor.
Bir şey değişmedi mi peki ailenizle ilişkinizde?
Hiçbir şey değişmedi, sadece ailemin daha iyi şartlarda yaşamasına destek oluyorum. 4 yeğenim var benim. Psikoloğuma onlara çok yardımcı olmak istediğimi söylediğimde, 'size kim yardım etmişti?' diye sordu bana. Hakikaten hiç kimse yardım etmemişti bana. Ben o yokluğun içinde örnek alacak insan bile bulamazken kendine bir şey çıkarmaya başlıyorsun. Buna ihtiyaç duyuyorsun. Tüm icatlar ihtiyaçtan doğar. O yeğenlerimin de bir şeylere ihtiyaç duymasını istiyorum. Yine alışverişe çıkarıyorum ama aşırıya kaçırıyorlarsa anında ambargoyu koyuyorum. Çünkü benim mesleğim de tehlikeli bir meslek. Yarın ne olacağımız belli değil. O yüzden onların rahata alışmasını istemem.
Psikoloğa gitmeye neden ihtiyaç duydunuz?
Hayatın kendisi bile bunu gerektiriyor. Seni herkes ilgilendirdiğinde seni her şey ilgilendirdiğinde tek başına bir bedenin içinde bütün dünyayı taşıyamıyorsun. Bunu aktaracağın bazen fikir danışacağın bir mentöre ihtiyaç duyuyorsun. O yüzden 1.5 senedir gidiyorum. Her terapi bir ders benim için. Kendimi öğreniyorum. Neye nasıl tepki veriyorum bunu öğreniyorum. Bu benim senaryolarıma da yansıdı. Artık daha iyi karakterler yazıyorum mesela. İletişimim kuvvetlendi. Bazı şeyleri kişisel algılamamaya başlıyorsun ve en büyük anahtar da bu. Bir söz var çok seviyorum. Kimse bana karşı değil, herkes kendinden yana diye. Herkesin kendinden yana olduğunu fark ettiğinde ona hak vermeye başlıyorsun
Hep böyle kendinizle barışık biri miydiniz?
Yok hayır. Ben hiç kimsenin 25 yaşında bu olgunluğa erişeceğini düşünmüyorum. Herkesin aklı başına 30'dan sonra geliyor. Derlerdi inanmazdım ben de 30'dan sonra bambaşka bir insan oldum.
Ne oldu mesela?
Bir kere 28 yaşında konservatuvara başladım. O küçük mahalleden çıktım. Bankada çalışıyordum ve çok az arkadaşım vardı. Küçük karabalık hikâyesindeki gibi okyanusa ulaştım. Haliyle ne kadar çok insan görürsen birini diğeriyle kıyaslaman ve en doğru insan profilini oluşturma şansın oluyor.
Okyanusta boğulursun diyen olmadı mı?
Olmaz mı, dediler. İnsan hayatta kendine konum göndermeli. O zaman o okyanusta korkuya kapılmadan kendi yolunu bulabiliyorsun. Çünkü bunu çok küçük yaşta öğrendiğim için kendimi şanslı hissediyorum. Ne beni çok övenle kendimi iyi hissediyorum, ne beni çok yerenle kendimi yetersiz hissediyorum. Kafamın içinde önceden duyamadığım bir ses duyuyorum ve o bana doğruyu söylüyor.
Kendi yolunuzu bulma noktasında sizi tetikleyen şey ne oldu?
Her kafadan bir ses çıkıyordu. Herkesi dinliyordum kendi iç sesimi bastırıyordum. Şimdi içimdeki cevap veriyor onlara. Herkesin benimle alakalı bir hikâyesi olabilir ama ben kendi hikâyemden sorumluyum.
ANNEME BUGÜNE KADAR GÖRMEDİĞİ BİR KADIN PROFİLİ GÖSTERDİM
Bu noktaya geleceğinizi düşünmüş müydünüz? İlk hedeflediğiniz yer burası mıydı?
Hayır, canım belediye tiyatrosuydu. Ama hayatım boyunca hiçbir şey bana yeterli olmadı. Bankada sigorta satıyordum en iyi satışçı olmak istiyordum. 18 yaşında mağazada çalıştım. Beni en iyi satış elemanı seçtiler. Bir şey var içimde. Sanki onun iyisini yapmazsam bir şeyler yolunda gitmeyecekmiş gibi. Belki bu da onay bağımlılığı bilemiyorum. İyi bir şey yapmadığımda kendimi kötü hissedebiliyorsam içimdeki potansiyeli bildiğimden… O yüzden kimsenin kötü yorumu benim kendime yaptığım yorum kadar beni üzemiyor. Çünkü kendimden beklentim çok yüksek.
Gösterinizde çıtayı her defasında yukarı taşıdınız. Bundan sonraki hedefiniz nedir?
En büyük arzum gösteriyi Beşiktaş'taki stadyumda yapabilmek. Ben bu gösterinin finalini orada yapmak istiyorum. Harbiye'ye sekizinci gösteride çıktım Herkes yapma çok erken dedi. 8 sonsuzluk demek ya, benim için büyük anlamı vardı. O yüzden 8. gösterimde Harbiye'ye çıktım. İlk etapta stadyum deseydim belki de gözüm çok kokacaktı ve yaptığım hiçbir şeyi yeterli görmeyecektim.
Bu noktaya gelmenizde annenizin çok büyük katkısı var diye düşünüyorum…
Evet. Bana hep 'evlen' derdi. Geçen gün yeğenime 'halan gibi karizmanı oturt ondan sonra evlen' dedi. Annem gibi bir kadından böyle bir cümlenin çıkması mümkün değil. İlk defa annemin benim 30'larımda evlenmemi yeğenime örnek gösterdiğini gördüm. Annem bana doğum günü sürprizi yapardı. Bütün komşularını çağırdı, benim doğum günümde yaşıtlarım olmazdı. Bana hediye olarak borcam, altılı yemek tabağı gelirdi. Annem onlara 'çeyizine alın' diye tembihlerdi. Annem için evlilik kendi ayakları üzerinde durmak demekti. Evlen kendi ayakların üzerinde dur derdi. Ben yıllarca anneme bir kızın evlenmeden de ayakları üzerinde durabileceğini anlattım. Anneme bugüne kadar görmediği bir kadın profili gösterdim. Benden önce böyle yırtıcı bir kadın görseydi belki bana bu kadar yüklenmeyecekti.
Peki, tüm baskılara rağmen evlendiğinizde kaç yaşındaydınız?
Ben 32 yaşında evlendim. Sadece anneme göre değil toplum normlarına göre de geç evlenmişim. '30 yaşında kadar evlenmemiş herkes ilk boşanmasından kurtulmuş demektir' diye bir laf var. Ben bu süreçte o kadar evlilik gözlemledim ki… Annemin aydınlanmasını sağlayan benim anneme karşı çıkmamdı. Bugün yeğenlerime beni örnek gösteriyorsa bir şeyleri başarmışım demektir.
Bu anlamda başarılı hissediyor musunuz kendinizi?
Bütün kadınların birbirine benzediği bir dünyada, sokaktaki kız çocuklarının 'Yasemin abla senin gibi olmak istiyorum' dediklerini duyunca bir şeyleri başardığımı hissediyorum. Emekle bir yere gelmenin, travmaları komediye dönüştürebilmenin, dayatılan şeylerin dışına çıkıp farklı bir şey yapabilmenin simgesi kabul ediyorum kendimi. Biri "Hastalığımı seninle atlattım" ya da "Babam kemoterapi alırken bir tek sana gülüyordu" diyorlar. 75 yaşındaki izleyicimin doğum gününü benim gösterimde kutluyorlar. Bunları neyle satın alabilirim ki… Ama başarılı hissetmeyi tercih etmiyorum. O çok tehlikeli bir şey. Sıfırlanmayı seviyorum. Harbiye'ye çıktığımda "Ne olacak?" diyorlardı. Ben 60 yaşında belgeseli çekilecek Yasemin Sakallıoğlu'na arşiv oluşturuyorum. Bu isme hizmet ediyorum. O yüzden insanların bunu anlaması o kadar kolay değil.
Çocukluğunu yaşayamama noktasında içinizde kalan bir ukde, bir çatışma, bir isyan var mı?
Hiçbir değersizlik hissi yaşamadan acaba nasıl biri olurdum çok merak ediyorum. Annemin belki de abilerime bu kadar değer vermesi, içimdeki potansiyeli daha fazla zorlamama sebep oldu. Bir erkek kadın çatışması başladı bende. Şimdi de erkek egemen bir sektörün karşısında duruyorum. Hiçbir şeyin tesadüfi yaşandığına inanmıyorum. Hayat yakın mesafede trajedi uzak mesafede komedidir derler ya, komedi üzüldüğünüz her şeyi şikâyet edebilme hakkı veriyor size. O yüzden gösterimde insanlar hem gülüp hem ağlıyor…
KENDİMİ ÇEKİCİ BULUYORUM MESELA. ÇÜNKÜ İNSAN DERDİYLE GÜZELLEŞİYOR
Bu güçlü kadın imajı eve, evliliğe nasıl yansıyor?
Eşim çok müdahalecidir. Onun yeni fikirleri bana başka fikirler açıyor, besliyor beni. Eleştirdikçe daha iyisini yapma mecburiyetine sokuyor beni, bu da çok iyi bir şey. Çünkü o da beni şahanesin diye pohpohlasaydı ben kendimi geliştiremeyebilirdim. Gösterinin yönetmenidir aynı zamanda. İlk bir buçuk yıl hangi espri tuttu, hangi şakayı fazla uzatmışım gibi şeyleri not tuttu. Aynı şeye gülmeyen, bir komedyenin ciddi bir adamla evlenebilmesi çok zordur.
Nasıl başladı ilişkiniz?
Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz'da tanıştık. İlişkide 6, evlilikte 3. yılımız. Burak beni tanıdığında ben bu kadar ünlü değildim, biz birlikte büyüdük. Bunun tüm zorluğunu yükünü de beraber çektik.
Anne olmakla ilgili bir düşünceniz, bu konuda üzerinizde baskı var mı?
Bu baskı hep var. Sadece ailelerde değil izleyicilerimizde de var. Herkes bana senden çok iyi anne olur diyor. Biz de istiyoruz, kısmet. Lise yıllığıma baktığımda, bütün arkadaşlarım anaç biri olduğumu yazmış. O zamanlar bilmiyordum, şimdi anlıyorum. Kendi ihtiyaç duyduğum her şeyi başkalarına vermişim. Kimseyle normal bir arkadaşlık yaşamıyorum. Sanki karşımdakinin bütün dertleri beni ilgilendiriyormuş gibi anne şefkatiyle yaklaşıyorum. Bizim gibi ailelerde büyüyen çocuklarda böyle oluyor. İyi ki böyle bir ailem varmış. Her şeyin pürüzsüz olduğu bir dünyada nasıl biri olurdum merak ediyorum. Şimdi kendimi çekici buluyorum mesela. Çünkü insan derdiyle güzelleşiyor.
Gösterinize neden 'Doğru Koca Nasıl Seçilir?' ismini koydunuz?
Bu isim benim Youtube'daki ilk videomun, yani tanınmamı sağlayan videonun ismiydi. Onun uğuruna çok inandım ve karşılığını da aldım. Bana göre sadece eş değil iletişim kurduğumuz herkesi doğru seçebilmenin yolu kendimizi tanımaktan geçiyor. Ve hem kendi hem de evremizdeki insanların değişimlerine kucak açmaktan. Çünkü aslında kimse tanıdığınız ilk günkü gibi kalmıyor ki kalmamalı da. Bir tane hayat var. En seveceğimiz halimize ulaşana kadar kendi sınırlarımızı zorlamaya devam.