FERHAT ÜNLÜ
CUMHURİYET tarihinin ilk ihtilalinden dokuz yıl sonra bir bayram sabahı, güzel takım elbiseler giymiş akranlarının aksine minicik gövdesine cübbe ve şalvarı geçirmiş bir çocuk Çarşamba sokaklarında kapı kapı dolaşıyor. O dönemde Çarşamba, ihtilalcilerin mimlediği semtlerden biri ve cübbe cemaatin yetişkinlerinin bile tercih etmediği kisveyle dolaşan bir çocuk için düzene bilinçdışı, naifçe bir başkaldırıyı simgeliyor.
Cübbesi, sonradan farkında olmadan bir ideolojiye dönüştüreceği bu çocuksu isyanın değişmez sembolü haline gelecektir. Tıpkı modern kıyafetler gibi modern eğitim kurumlarından da pek hazzetmemektedir. Bu yönüyle, sosyolog Şerif Mardin’in, “Öğretmen Hoca’ya yenildi,” cümlesiyle özetlediği toplumsal çatışmanın galip taraftaki canlı delillerinden biri gibidir.
Küçük Ahmet, geleceğin Cübbeli Ahmet Hocası, İsmailağa Cemaati’nin soyadıyla müsemma meşhur siması, popüler kültür öznesi Ahmet Mahmut Ünlü, aykırılıkları sayesinde çocukluğundan beri kendini farklı, ‘özel’ hissetmeyi başardı. Zaten İsmailağa Camii’nin hemen karşısındaki evde 27 Şubat 1965 tarihinde ailenin tek çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Cami cemaatine mensup olan baba Yusuf Ünlü, Turgut Özal’ın başbakanlığı döneminde önü açılmış kurnaz bir müteşebbisti. Ancak ticarette ilk atılımı, bütün ısrarlarına rağmen oğluna takım elbise giydirmeyi başaramadığı post-darbe döneminde, 1960 sonrasında gerçekleştirmişti.
Yusuf Ünlü’nün ilk işi topluiğne üreticiliğidir. Ürünün alıcısı Türk Silahlı Kuvvetleri olur. Ünlü daha sonra çivi ticaretine başlar. Ok Çivi Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. adında bir şirket kurar. 1980’lerin sonlarına doğru işleri biraz büyütür. Ne var ki, şirketleri borçlarını ödeyemeyince batma noktasına gelir. Ünlü’nün ticari faaliyetleri 28 Şubat döneminde de devam eder, ancak bu dönemden sonra işleri tamamen bozulur. Öylesine bozulur ki, “Beni borçlandırıp işten çıkardı,” dediği eski bir çalışanı tarafından 2001 yılında Fatih Çarşamba’da sokak ortasında vurulur. Yusuf Ünlü, yaralı olarak kurtulduğu bu saldırıdan sonra köşesine çekilir ve yegâne oğlu Ahmet Mahmut Ünlü’nün ‘başarılarını’ izlemeye başlar.
Yürümeyi öğrendikten sonra camiye gitmeye başlayan, beş yaşındayken kibrit kutusundan camiler, kibrit çöplerinden de cemaatler yapıp namaz kıldırma oyunları oynayan oğul Ünlü, zeki, cevval ve fazlasıyla meraklı bir çocuktur. Adaşlarıyla karışmasın diye daha o yıllarda ‘Cübbeli’ olarak anılmaya başlanmıştır. Modern yargının simgesi olan cübbe, onun üzerinde moderniteye reddiyenin alamet-i farikasına dönüşür ama Ahmet Mahmut Ünlü, ilk gençliğinden itibaren modernitenin maddi nimetlerinden yararlanmasını da bilir.
1978’de daha 13 yaşındayken babasının aldığı son model Mercedes’e binmeye başlar. Babası gibi ticarete de ilgisi vardır. Ama asıl gayesi bir din âlimi olmaktır. Bunun için Cumhuriyet’in okullarına ihtiyacı olmadığını bilir. Bu yüzden Yavuz Selim İlkokulu’nu gönülsüz bitirir. Fatih Koleji’nde ortaöğrenime başlar. Ama ikinci sınıfta okulu terk eder. Böylece Türkiye’nin, Gülen hareketinden sonra, hitap ettiği kitle bakımından ikinci büyük cemaati olan İsmailağa Cemaati’nin en popüler ismi Cübbeli Ahmet Hoca’nın alaylı eğitim yılları başlar. Küçük yaşlardan itibaren camilerde ‘vaaz stajı’ yapar. Zamanla kalabalığa hitap etmek onun için öğrenmenin bir yolu haline gelir.
İSMAİLAĞA FAKİR İNSANLARA SESLENİYOR
Ahmet Mahmut Ünlü’nün popülaritesinin sebeplerini anlamak için mensubu olduğu cemaati de tanımak gerekiyor. İsmailağa Cemaati, özellikle yoksul ve eğitimsiz muhafazakârlar üzerinde ciddi bir etkiye sahip. Bu kitlenin çoğunluğunu, varoşlarda ‘Volk İslam’ı yaşayan insanlar oluşturuyor. Cemaatin Edirne’den Kars’a, Hakkâri’den Manisa’ya Türkiye’nin dört bir yanında üyeleri var. İsmailağa’nın manevi lideri, cemaat mensuplarının ‘Efendi Hazretleri’ diye andığı Mahmut Ustaosmanoğlu. 1929 doğumlu olan ve artık sağlık durumu pek iyi olmayan Ustaosmanoğlu, Ahıskalı Ali Haydar Efendi ile Nakşilerin seçkin ve eğitimli kesimine hitap eden İskenderpaşa Cemaati’nin manevi lideri Mehmet Zahit Kotku Efendi’nin talebesi. Böylesi bir gelenekten gelen Mahmut Ustaosmanoğlu’nun popülariteden uzak durmasında şaşılacak bir şey yok. Cemaat üyeleri açısından şaşırtıcı olan şey, bir çeşit ‘getto’ya dönüşmüş olan Çarşamba’da, mensuplarının gözlerden uzak bir hayat sürdüğü İsmailağa Cemaati’nin Cübbeli Ahmet Hoca’nın şahsında haddinden fazla medyatikleşmesi.
Cemaat istese de istemese de Cübbeli Ahmet Hoca’nın televizyon ekranlarından Youtube, Facebook ve Twitter gibi sosyal medya mahfillerine kadar pek çok alanda sık sık arz-ı endam eylemesinin İsmailağa Cemaati’ne hatırı sayılır bir PR hizmeti olarak döndüğünü teslim etmek gerek. ‘Sempatik cübbeli’ figürü üzerinden ilerleyen bu ‘medyatik tebliğ süreci’, kendi değerler sistemini öteki mahallelere kabul ettirmeye çalışan İsmailağa mensuplarının da işine geliyor. Bunlar olurken ortaya toplumun bütün kesimlerinin kolektif hafızasında birbiriyle çelişen farklı imajlar oluşturan bir Cübbeli Ahmet Hoca portresi çıkıyor. Bu imajlar galerisinin içinde ilginç resimler saklı: - Üzerinde cübbesiyle gösterişli bir kürsüden iri yüzüğünü göstere göstere parmağını sallayarak, kendince retorik sanatının nadide örneklerini sergileyen bir hatip.
- Malta sahillerinde bir Jet Ski’nin üzerinde yaz aylarında ‘en değerli giysi’ vazifesini gören cildini güneşlendirirken fotoğraflanmasıyla ilgili tartışmalara “Helal olan her şeye bineriz,” gibi imalı bir cümleyle mukabele eden bir polemikçi. - Ekranlarda muzip bir tebessüm eşliğinde cevabı önceden tahmin edilerek sorulan sorulara, bir turist rehberi edasıyla verdiği nükteli cevaplarla bazılarının hakkında hiçbir şey bilmediği uhrevi dünyaya ilişkin bilgi veren bir kılavuz.
DERİNLERDEKİ SEMBOL ÇATIŞMASI
Zaten Türkiye’de dindarlık ve laiklik etrafındaki tartışmalar dönüp dolaşıp sembollerde düğümleniyor. Başörtüsü ve içki bu sembollerden en önemlileri. Her iki sembol de, gündelik hayatın içinde sıklıkla görüldüğü için çatışmanın toplumsal ve yüzeydeki kısmını yansıtıyorlar. Toplumun iki ucunun bilinçaltında yaşanan çok daha köklü bir çatışma var. ‘Cübbe’, işte bu derin çatışmanın biricik sembolü. Çatışma, tek bir sembolün farklı tezahürleri üzerinden yaşanıyor. Modern hukukun, yargının simgesi olan cübbe ile hakiki kelime anlamıyla şeriatın, yani İslam hukukunun simgesi olan cübbe arasında... Her ne kadar hukuki simgelerle örtülmüş olsa da bu çatışma siyasi, ideolojik niyetlerden besleniyor.
Söz konusu çatışma, ancak Cübbeli Ahmet Hoca’nın, yargı mensuplarının cübbesini giyerek kendi mahallesinde dolaştığı ya da frak giyip papyon takarak Cumhuriyet Bayramı resepsiyonuna gittiği imkânsıza yakın bir gelecek tasavvurunda sona erebilir. İlke, bunun tam tersi, yani modern yargı mensuplarının, Ahmet Hoca’nın cübbesini sırtına geçirdiği ütopyada da aynen geçerli. Neyse ki, halihazırdaki savaş, Freud’un topografik kuramındaki tasnife göre çok derinlerde cereyan ettiği için toplumun kahir ekseriyetini etkilemiyor. Yüzeyde hissedilmeyen derin sarsıntılar büyük çaplı bir zelzeleye yol açmadığı müddetçe yere sağlam basmaya devam edeceğiz demektir. Zaten deprem korkusuyla yaşayan bir ülke için en iyisi bu.
Cemaatin maddi yönünü temsil ediyor Pazar SABAH’ın görüştüğü İsmailağa Cemaati’nin önemli isimlerinden biri, Cübbeli Ahmet Hoca’nın, etrafında cemaat dışından insanların da bulunduğu bir sempati halkası oluşturmasını takdirle karşıladıklarını belirtiyor. Görüştüğümüz isme göre, cemaat hakkında önyargısı olan insanlar, karşılarında eli ayağı düzgün, zeki, sıradışı bir portreyi görünce etkileniyor. Ne var ki bu olumlu etki, bir tehlikeyi de beraberinde getiriyor.
Görüştüğümüz isim bu tehlikeyi şöyle özetliyor: “Reyting tutkusundan beslenen popülerliğin tahrip edici etkilerinden ötürü Nakşi kültürün, Türkiye’de alışılagelmiş biçimiyle ilerlemesi zarar görüyor. Cübbeli Ahmet cemaatin manevi değil, daha çok maddi yönünü temsil ediyor. Maddi derken paradan değil, görünen değerlerden bahsediyorum. Ekranlarda pazarlamacı bir üslupla yer almak da maddi bir şeydir.”
Cübbeli Ahmet, İran’ı rakip olarak görüyor
İsmailağa Cemaati, İstanbul’un fethinden bu yana devletin ilgisinin yoğun olduğu, stratejik açıdan önemli bir bölgede bulunuyor. Fatih Sultan Mehmet’in, Karadeniz Çarşamba’dan getirttiği Müslüman ahaliyi Fener-Rum Patrikhanesi’nin bulunduğu bu bölgeye yerleştirdiği biliniyor. Cemaat üyelerinin kılık kıyafetleri, “Türkiye İran’a dönüyor,” paranoyasının yaratıldığı 28 Şubat ikliminde ‘fotojenik’ açıdan verimlilik arz ediyordu. Ancak “İran’a dönüyoruz,” söylemi, Şia’ya karşı Ehl-i Sünnet’in bayraktarlığını yapan Hasan Kılıç, Metin Balkanoğlu ve Mehmet Talu gibi cemaatin önemli isimlerini rahatsız etmiş olsa gerek.
Ehl-i Sünnet/Şia rekabetini anlamak önemli. Artık İran ile dostlukla birlikte artan siyasi rekabet ilişkisinin, aynı zamanda dinsel ve sosyolojik açıdan bir rekabete dönüşme potansiyeline sahip olduğunu söylemek mümkün. İran’ın başta Gülen Hareketi olmak üzere Türkiye’deki muhafazakâr hareketlere mesafeli yaklaşmasının sebeplerinden biri bu. Gene de Şia ideolojisini, Türk muhafazakârlığının alternatifi olarak görmek yanlış. Çünkü Şia düşüncesinin, seküler ve modern yaşamaya alışmış Türkiye halkı için cazip bir alternatife dönüşmesi mümkün değil.
Şeyh ile müridi arasındaki beş fark
Mahmut Ustaosmanoğlu, sessiz ve mütevazı bir hayatı tercih ediyor. Ahmet Mahmut Ünlü ise zenginliğe ve şaşaaya meraklı. İyi yaşamayı seviyor.
Mahmut Ustaosmanoğlu emekli maaşıyla geçiniyor. Malvarlığı pek tartışmaya açılmadı. Ahmet Mahmut Ünlü ise Beykoz’daki kaçak külliyesi başta olmak üzere malvarlığıyla tartışma konusu oldu.
Mahmut Ustaosmanoğlu tek eşliydi. Üç çocuğunun annesi olan eşi Zehra Hanım hastayken ona baktı. Eşi ölünce genç bir kadınla evlendi. Ahmet Mahmut Ünlü ise çok eşliliğe meyyal. Halihazırda iki eşi ve sekiz çocuğu var. Medyaya sızdırılmak istenen mahrem görüntülerin üçüncü eşi ile çekilmiş görüntüleri olduğu ileri sürülüyor.
Mahmut Ustaosmanoğlu, cemaatin Ortodoks, gelenekçi kesiminin televizyona mesafe koyan duruşunu teşvik eden bir manevi lider. Ahmet Mahmut Ünlü ise cemaatin popüler bir ismi olarak televizyonu tebliğ için kullanmak gibi postmodern hizmetler veriyor.
Mahmut Ustaosmanoğlu, başından beri cemaatte her kesim tarafından kabul gören bir isim. Ahmet Mahmut Ünlü, cemaatte belirli bir kesim tarafından seviliyor. Eğer ‘posta oturamazsa’ Haliç Caddesi’ndeki mescitte yeni bir cemaat kurma ihtimali de bulunuyor.
Cübbeli Ahmet Hoca’dan inciler
“Cinler de mail atar.” (Bir soru üzerine “Çirkinler de sever,” üslubunda verdiği kısa yanıt...)
“Mevlam zina yuvalarını vurdu.” (17 Ağustos depreminden sonra sarf ettiği bu sözden ötürü pişman olduğunu açıkladı. Sözlerinden dolayı 13 ay hapis yattı.)
“Barbi bebekler erkekleri tahrik ediyor.” (Yorumsuz.)
“Helal olan her şeye bineriz. Haramla işimiz olmaz.” (Jet-Ski’ye binme tartışmaları sırasında verdiği cevap.)
“Şimdi buraya türkücü gelseydi 20-30 bin kişi toplanırdı.” (Türkücü İbrahim Tatlıses’in memleketi Şanlıurfa’da yaptığı konuşmadan...)
“Ben profesör müyüm, yoksa doçent miyim, kamyon muyum, yok. Etiket yok bizde kardeş.” (Bu cümledeki üslup sayesinde din âlimi Prof. Dr. Hayrettin Karaman’dan daha çok takipçiye ulaşıyor.)