İŞ'TE İNSAN - 09.05.10
Feride Cem
feride.cem@sabah.com.tr
“Yalvaranlarla değil, doğru insanla çalışırım”
1998 yılında sahibi olduğu Marshall Boya’yı dünya devi Akzo Nobel’e satan Feridun Uzunyol, aradan 12 yıl geçmesine rağmen hala bu şirketle bağını koparmadı. Bir zamanlar patronu olduğu şirkette şimdilerde bir profesyonel yönetici olarak görev yapıyor.
“Bu işten para kazandığım sürece yapmaya devam edeceğim” diyen Uzunyol, şimdilik işi bırakmaya niyetli değil. Aksine Marshall’ı bulunduğu bölgede önemli bir güç haline getirmek gibi iddialı hedefleri var. Bunun için de kendi sorumluluğunda olan Ortadoğu ve Kafkaslar Bölgesi’ni adım adım gezerek Marshall’ı evlendirecek şirket arıyor. Şimdilik birkaç şirketle flört aşamasına geldiklerini söyleyen Uzunyol ekliyor: “Biliyorsunuz flört, evliliğin ilk adımıdır!”
Uzunyol, Marshall’da bir profesyonel olarak bulunsa da aile şirketi Eminiş Ambalaj’da hala patronluk yapmaya devam ediyor. Ambalaj kısmında da işlerin gayet iyi gittiğini söyleyen Uzunyol ile patronluktan profesyonel hayata uzanan iş yaşamı üzerine konuştuk…
Patronluktan profesyonelliğe geçmek nasıl bir şey?
Aslında Marhall’da patron olan ben değil, ailemizin büyüğü babamdır. Tabi ki ben bunun avantajlarını yaşadım. Üniversite eğitimimden sonra yurtdışında yedi yıl süren bir profesyonel hayatım oldu. Türkiye’ye döndükten sonra bir alman bir de Amerikalı şirketin genel müdürlüğü yaptım. 1989’da Marshall’ın genel müdürü oldum.
Neden hazır bir işiniz varken çalışmaya profesyonel olarak başladınız?
Bu benim tercihimdi. Biraz fazla sosyal düşüncede olmam bunda etkili oldu diye düşünüyorum. Profesyonellikte çok daha fazla ve hızlı bilgi paylaşımı yapabileceğimi düşündüğüm için hep profesyonel genel müdür olma arzum vardı. Bilgiyi güçle ve inandırıcılıkla bir araya getiren bir liderlik modeli hayal ediyordum. Doğrudan patron olsaydım işimi yaptırmak için sadece para dağıtan bir kişi olurdum. Genel müdür olduğunuzda ise fikirlerinizi ve yönetim becerinizi ortaya koyuyorsunuz.
Hala Marshall’da hisseleriniz var…
Ufak hissemiz var ama ben şu anda dünyanın en büyük kimya şirketlerinden Akzo Nobel’in sahibi olduğu Marshall’ın genel müdürüyüm. Akzo Nobel tüm dünyada 70 bin çalışanı olan ve15 milyar euroluk cirosu olan dev bir yapı.
Bu dev yapı içinde sizin sorumluluğunuz nedir?
Ben Türkiye’nin yanı sıra Ortadoğu ve Kafkaslar Bölgesi’ne bakıyorum. Ana işim, bölgede muhtemel evlilikleri organize etmek. Bugüne kadar yaptığımız çalışmalarla söz konusu bölgede lisanslar verdik. Bu lisansları da, evliliğin ilk basamağı yani flört olarak görmek mümkün. Bunun ardından evlilikler gelecek.
Profesyonel hayatınızı daha ne kadar sürdürmeyi planlıyorsunuz?
Biliyorsunuz genellikle üst düzey yöneticiler kontratla çalışır ama benim kontratım limitsiz. Şirket bana “hayır” diyebilir. Ancak ben kendim “hayır” deme hakkımı kullanmayı tercih ederim. Ayrıca “yatırımlarımda mı daha çok para kazanacağım yoksa profesyonel hayatımda mı daha fazla kazanacağım” diye bakarım. Bu denge bozulduğu anda kendi işime geçerim.
Zaman zaman, eski şirketinizde bir çalışan olmanın ikilemini yaşıyor musunuz?
Zaten Akso Nobel kadromu, teşkilatımı ve liderliğimi bırakmama koşuluyla bu satın almayı yaptı. Çünkü tüm dünyada şirketlerin en önemli değeri insan kaynakları oldu. İyi yönetime sahip şirketlerin pazar değerinin yüzde 35’ini bu kadrolar oluşturuyor. Şirket satın almalarında da bizim baktığımız bir numaralı kriter budur. Yoksa her yerde ürün ve marka var. Artık iyi yönetim çok önemli. Bu nedenle gelecekte futbolcu transferleri gibi yönetici transferleri olacak.
İyi yöneticiler gerçekten çok mu az?
Az ama bunun yanı sıra iyi olduğu halde kendini anlatanların sayısı da az. Bu noktada gerçekten iyilerin de keşfedilmeyi beklemek yerine öne çıkmaları da önemli. Bizim kültürümüz de kişinin kendini öne çıkarmasını önlüyor. Ayrıca çalışanlar iş değiştirme konusunda da başarısız. İş değiştirmelerde başarısız olma nedenimiz, referansla çıkmayışımızdır. İşimizden ayrılırken referanslı çıkmanız lazım. Arkanızdan gelenler ya da üstünüzde olanlar “Bu kişi çok iyidir desin”, bakın fiyatınız ne kadar artar. Kavga ederek işinizden ayrılırsanız sıfırdan başlarsınız ve isktontolu ayrılırsınız. İyi ayrıldığınız zaman herkes bunu doğal karşılar. Profesyoneller referanslarına dikkat etmeli. Müdüründen çalışma arkadaşlarına herkesin referansı önemli. Bunun yanı sıra Türkiye’de işsizlik kadar mesleksizlik de önemli. Bu nedenle gelecekteki iş kollarını tespit edip ona göre eleman yetiştirmeliyiz.
Siz de sıklıkla iş başvurusu alıyor musunuz?
Hayır eskisi kadar gelmiyor. Belki de disiplinli yapımdan kaynaklanıyor bu. Prensipleri ilk başta koyduğunuz zaman ve o prensiplere saygılı iseniz böyle şeyler yaşamıyorsunuz.
Ne prensibi?
Fabrikamızın bulunduğu bölgenin belediye başkanlarıyla minimum üç ayda bir toplantı yaparım. Dertlerini anlamak isterim ve onlara nasıl yardım ederim diye toplantı yaparım. Ama en başta “Sizinle oturup sohbet ederim ama yarın bana telefon açıp şunu işe alır mısın demeyeceksiniz. Bunu dersen seninle ikinci bir toplantı yapamazsınız” derim. 1989 yılında Marhall’ın fabrika müdürü oldum ve üretimi Dilovası’na taşıdım. O günden beri bu prensibimdir. Yani yalvaran insanla değil, doğru insanla çalışırım. Sadece çalışanlarımızın yüzde 50’sinin bulunduğumuz bölgeden olması şartımız var.
Çocuklarına koçluk yapıyor
“Gençlerin para kazanma arzusu çok fazla”
Bir de üniversitede hocalığınız var. Bu macera nasıl başladı?
Kocaeli Üniversitesine bağlı Hereke Ömer İsmet Uzunyol Meslek Yüksekokulu; Marshall Boya ve Uzunyol Holding'in katkı ve destekleriyle 1994-1995 döneminde eğitime başladı. Marshall, kadrosunu oldukça fazla eğiten bir teşkilat olduğu için bu konuda ciddi bir bilgi birikimi ve kadrosu oluşmuştu. “Acaba bu bilgi birikimini ve kadroları üniversiteye ile ortak kullanabilir miyiz?” fikriyle Kocaeli Üniversitesi ile temasa geçtik. Çok olumlu tepkiler alarak Hereke Sümerbank Halı Fabrikaları’nın sosyal tesislerinde iki yıllık boyacılık meslek yüksek okulu kurduk. Şimdi burada 3 bin 500 kişiye eğitim veriyoruz. Buraya hem aile olarak hem şirket olarak ciddi paralar akıttık. Marshall’daki bütün yöneticilere yılsonunda prim alabilmeleri için ders verme mecburiyeti getirdik. Ben de orada girişimcilik dersi veriyorum. Zaten Kocaleli Üniversitesi’nde mütevelli heyetindeyim.
Öğrenciler temasınızın olmasının sizin için önemi nedir?
Onlarla konuşurken her bireyin para kazanma arzusunun ne kadar fazla olduğunu görüyorum. Ayrıca herkesin ruhunda bir girişimcilik var. Bu ruhun arkasında ise girişimciliği hayata geçirip onu paraya çevirmek var. Bu durumu bir yönetici olarak çok önemsiyorum. Çünkü bizim için girişimci ruha sahip çalışanı keşfetmek önemli. Bu insanları bulup çalıştıran şirketler çok hızlı koşuyor.
Hedefiniz ne burada?
Bu yıl bin 500 öğrenci mezun olacak yüksek okulunuzdan. Onların CV’lerinin yazılması, elektronik ortama aktarılması, İK şirketlerine teslim edilmesi ve bunların da Bauhaus, Praktiker, Koçtaş gibi organize perakende firmalarda yer bulmasını sağlamak benim için en büyük hedeflerden.
Bunun Marshall’a ne gibi bir katkısı oluyor?
Marshall disiplini ile yetişmiş yöneticilerimiz tarafından eğitilmiş, kafaları bir şekilde markamızla özdeşleşmiş bir orduyu yetiştiriyoruz burada. Bu bizim için çok önemli.
“Yönümüzü kadınlara çevirdik”
2010 yılının dört ayını geride bıraktık. Ekonomideki toparlanma süreci satışlarınıza nasıl yansıdı?
Karlı bir boya şirketi olduğumuzu söyleyebilirim. Biz zaten kazandığımızı şirkete yatıran bir kurumuz. Bizim için en önemli kriter marka bilinirliğimiz bu konuda da hayli öndeyiz.
Son dönemlerde renklerle ilgili çalışmalar yapıyorsunuz, bu nedir?
Fokus Grubu araştırmalarından sonra en büyük müşteri kitlemizin kadınlar olduğunu keşfettik. Boya ile ilgili kararları kadınlar veriyor. Rengi tespit ediyor, ondan sonra mümkünse rengi görsel olarak algılamak istiyor, sonra da kocasına “Bu renkte boya al” diyor. Bunu keşfettikten sonra yüzümüzü hanımlara çevirdik ve burada renk dünyasını gördük. Bu noktada boya satan bir firma olmaktan öte renk satan bir firma olmaya doğru yöneldik. En son yaptığımız Osmanlı renkleri çalışması da bu düşüncenin ürünü.