Figen
Şakacı bir çocuğun gözünden 80'li yılları anlattığı ilk romanı Bitirgen'in devamı niteliğindeki Pala Hayriyede okurlarını üniversite öğrencisi genç bir kızın gözüyle '90'lara götürüyor. Üstelik muazzam bir kara mizah yaparak. Severek okuduğum bu romanı yazar Özen Yula ile yeniden değerlendirdik.
- İ
lginç bir roman ismi değil mi Pala Hayriye?
- Haklısınız, kahramanının adını taşıyan bir romanla karşı karşıyayız. Olayla, yaşamla ilgili mesaj içeren başlık yok romanda. Pala Hayriye adında bir kadın var. Eski tarz ismi olan genç kız, modern Türkiye'de kendine bir hayat kurmaya çalışıyor. Bunu çelişkileriyle birlikte özgürlük arayışıyla yapıyor. Daha sonra arkadaşları arasında evlenenleri görüyor. İşveli bir arkadaşının kendi hoşlandığı çocukla evlendiğini görüyor. Gerçi kendi hoşlandığı o adam da hoşlandığı adam değil; Hayriye bunun da farkında.
- Kahramanımız Hayriye nasıl biri?
- Hayriye, özü sözü bir, kendini tanıma, bulma telaşında olan genç bir kadın. Kendini ancak çevredeki olaylar ve bu olaylara verdiği tepkilerle tanıyabiliyor. Dolayısıyla okura da sıcak geleceğini düşündüğüm bir karakter. En zor zamanda bile gülümsenecek bir şey bulabiliyor.
- Kimliğini oluştururken epey mücadele veriyor Hayriye. Önce ailesinin yaşam tarzından kurtulmaya, kendisine ait bir hayat tarzı oluşturmaya çalışıyor. Özgürlüğü siz nasıl tanımlıyorsunuz?
- Özgürlük, beyinde başlayan bir süreç. Kapalı tutulan insan bile kendini her tür durumdan azade ve özgür hissedebilir. Fakat olgunlaşma süreci, şüphesiz seni koruyup kollayan, gözeten korumacı bir ortamın içinden çıktığın zaman başlıyor. Korunaklı dünyadan sıyrılıp gerçek dünyanın içine geçtiğin zaman, gerçekten büyümeye ve olgunlaşmaya başlıyorsun. Sanırım Pala Hayriye'de söz konusu olan da bu. Kendini sınırlayarak, koruyarak bir aile ortamının içinde o kadar da sınırlanmak istemiyor. Çünkü o büyümüş ve hayatın bir serüven olduğunun farkında. Dolayısıyla o kafayla yola çıkıyor. Kendi yolunu çizmeye başlıyor. Bana bu gayet iyi ve doğru gibi geliyor. Çünkü aileler dış dünyaya güvenmedikleri için çocuklarını korumaya alıyor.
- Pala Hayriye hafızamızı tazeliyor değil mi?
- Bir kız evden çıkmış bir yere gidiyor. Sonra anlıyoruz ki, bu kız evden kaçmış ve üniversiteye gitmeye çalışıyor. Doğal olarak bu durum okuru ister istemez olayın içine sokuyor. Hayriye hayatı yeniden tanımlamaya ve tanımaya başlıyor. Okur onun üniversiteye gitmesinden feministlere katılmasına, orta sınıf ailelerin çocuklarıyla arkadaşlık etmesinden kendi hayatını kurmasına tanıklık ediyor. Bu büyüme hikayesine 90'lar enteresan bir fon oluşturuyor. Bir kadının gözüyle Türkiye'nin bir dönemine tanık oluyoruz.
YAZAR SİYASİ KONULARI ES GEÇMİYOR
- Hayriye gazeteci olmasaydı bunlar romana yansımayacak mıydı?
- Hayriye'nin gazeteci olmasının romanın gerçekliği açısından önemi büyük. Çünkü Hayriye okulu bitirip başka bir işte çalışmayı tercih etseydi, olaylara bakışı ve yaklaşımı çok farklı olacaktı. Biz ne Metin Göktepe'yi ne faili meçhulleri ne de gözaltına alınanları öğrenebilecektik. Pala Hayriye o alanda var olmayı seçtiği için, o mesleğin etiğiyle ilgili soruları da sorduruyor.
- Yazarın sosyolog gibi saptamaları dikkatinizi çekti mi?
-Türkiye'deki değişim ve dönüşümü çok iyi gözlemleyip anlatmış. Mesela Hayriye'nin çocukken oynadığı erkek arkadaşı, daha sonra cinsel tercihini değiştirip bir kadına dönüşüyor, bir pavyonda çalışmaya başlıyor. Yazar birçok siyasi konunun yanı sıra o yapıyı da es geçmiyor, alt metinde anlatıyor. Türkiye'nin hakikaten dönüşüm yılları. Roman sözünü sakınmıyor ama son kararı okura bırakıyor. Bunu her yazar yapamaz.
- Dizilerde toplumun önüne konulan; marka giyinen, lüks yaşayan ve illa evlenmek idealmiş gibi konumlanan bir kadın modeli var. Hayriye ise tam tersi, özgürlüğünün peşinde koşan genç bir kadın. Toplumumuzda böyle rol modeller neden azaldı?
- Gündelik hayatta dizilerdeki modeli örnek alan pek çok kadın mevcut. Fakat gençler arasında aydınlık ve kafası farklı çalışan bir kuşak da var. Türkiye'deki siyasetin yakalamadığı şey de bu. Gençlerin çoğu televizyon seyretmiyor, internet üzerinden iletişim kuruyor. Hayriye farklı bir rol modeli olarak çıkıyor karşımıza.
- Yazarın yarattığı dünyayı nasıl buldunuz?
- Figen Şakacı yazar olarak beğendiğim bir isim. Belli ki, zeki ve birikimli biri. Romanın kahramanı Pala Hayriye, o kadar zeki ve birikimli mi, onu bilmiyorum. Sadece Pala'nın esprili olduğunu söyleyebilirim. Evet Pala Hayriye kadın ama bazı saptamalarında yazar kadar zeki ve birikimli olmadığı için, o saptama tam da Pala Hayriye saptaması olmayabiliyor. Roman akışı çok parçalı kesik kesik olmasına rağmen, dönemi ve bir kahramanın genç bir kızdan kadına dönüşünü çok güzel anlatmayı başarmış.
- Romanın üçleme olması hakkında düşünceniz nedir?
- Eğer anlatacağınız şeyi farklı hikayelere bölüp farklı dönemleri farklı bütünlük içinde sunmak istiyorsanız, üçlemenin iyi bir fikir olduğunu düşünüyorum. Figen Şakacı da üçüncüyü yazarak bu seriyi tamamlayacaktır büyük bir olasılıkla. Çünkü devamını merakla bekleyebileceğimiz bir roman Pala Hayriye. Hani bu kadın, bu yaşta bunları yaparsa, daha da ileri yaşlarında neler yapar, neler görür, neler anlatır?
'