Çağdaşlarının, mantık ve zekâda eşsiz bir zat olarak tanımladığı, yaşadığı dönemde kendisine hocalık edenler de başta olmak üzere pek çok önemli ismin hürmetine mazhar olan İslâm âlimi İmam Gazzâli, verdiği eserlerle hem düşün dünyasının hem de Müslüman âleminin mürşitlerinden oldu. Batı filozoflarınca 'Abuhamet' ve 'Algazel' olarak tanınan Tûslu mütefekkir Hüccetülislâm (İslâm'ın delili), Zeynüddin (İmânın süsü) gibi adlarla da anılıyor. Babasının yün eğirici, iplikçi mânâsına gelen mesleği 'gazzâl'ın, ismine etki ettiği de söylenenler arasında. Sözün kısası, nâmının ve lakaplarının dahi üzerine uzun uzadıya irdelenesi cinsten olması, büyük mütefekkir hakkında merak unsurunun her dem taze kaldığının ayrı bir göstergesi.
Gazzâlî'nin tesir alanı, İslâm coğrafyası ve Doğu'yla sınırlı kalmayıp gayrimüslim sahayı ve Batı'yı da kapsadı. Ölümünden yaklaşık bir asır sonra Latince ve İbranice'ye çevrilen eserleri, Descartes, Hume, Montaigne gibi düşünürleri besledi. Nice kimselere kılavuzluk etmiş, dilden ziyade ruha mütercimlik yapmış İmam Gazzâlî, düşünce hayatını ve hakîkât arayışını özetlediği bir yönüyle otobiyografik eseri El-Münkız Mine'd Dalal'da şu dediğini hatırlayalım: "Gençliğimin baharından bu yana – yani henüz yirmi yaşıma girmediğim buluğ çağımdan yaşımın elliyi geçtiği bugüne kadar – hep bu derin okyanusun dalgalarıyla mücadele edip durdum. Onun derinliklerine korkak ve çekingen biri gibi değil cesurca daldım. Korkusuzca her karanlığa girdim, her problemin üzerine gittim ve her zorluğun içine atıldım.''
TOKLUĞUN AFETİ AÇLIĞIN HİKMETİ
Mi'Yârü'l-İlm, Faysalü't-Tefrika, El-Müstasfâ gibi birbirinden nitelikli eserlerin kalemi İmam Gazzâlî'nin bir yapıtı daha var ki, yaklaşan günler için Müslüman dünyasının üzerinde tefekkür edeceği meselelerden biri olmalı. Tasavvuf ve ahlâk olmak üzere fıkıh, kelâm gibi ilimlere kendi fikir ve ufkunca çerçeveler çizdiği büyük eseri İhyâ'nın 'Mühlikât' kısmı, muhtevâsı gereği her dem güncelliğini koruyan sorunlarımızdan birini konu ediyor. Geçtiğimiz yıl Mustafa Nalbat çevirisiyle çıkan Nefsâni İsteklerin Kırılması''nda Gazzâlî, 'tokluğun afetleri ve açlığın faydalarının beyânı' ile oburluğun felâketinden bahsediyor.
Dönüşen dünya ve düzenle birlikte bilim insanları, hekimler, içsel gelişim guruları hem bedenen hem de ruhen sağlıklı yaşamanın ve yaşlanmanın metotlarını veriyor. Aralıklı oruçlar, ketojenik beslenmeler, eliminasyon diyetleri... Hepsinin, tüketicisine göre önemli bir vasfı var. Her gün literatüre eklenen bir yeni bilgiyle daha, bazı bildiklerimiz yön ya da şekil değiştirebilir olsa da, yüzyıllar öncesinden gelen kadim bir görüş var: Nefsin selâmetiyle midenin hacmi arasındaki bağıntı. Gazzâlî 'Mühlikât' bölümündeki üçüncü kitabın başlarında Müslümanlara şöyle bir uyarıda bulunuyor: ''Besmele, hamdele ve salveleden sonra, âdemoğlu için helak edicilerin en büyüğü midenin şehvetidir.'' İmam burada elbette ki, sadece maddesel bir mide doluluğundan değil, onun getirdiği sıkıntılı durumlara da dikkat çekiyor. Midenin şehvetlerin kaynağı, hastalıkların, kötü huy ve yaklaşımların ortaya çıktığı yer olduğu görüşünü savunuyor. Bir silsile gibi birbirini takip eden bezgin hâller insanı bittabi âciz bırakıyor.
Hz. Peygamberin hadislerinin hatırlatıldığı bölümde ezcümle, şu rivayeti kenara not etmekte fayda var: ''Çok yiyip içmek suretiyle kalplerinizi öldürmeyin. Kalp ekin gibidir. Ekin üzerine su dökülmesiyle, kalp de çok yiyip içmekle ölür.'' İmam Gazzâli 'Açlığın Faydalarının Beyânı' kısmında ise kâfi miktarın insana yansıyan hâletini sıralıyor. Kalbin safası ve saflaşması, tabîatın nurlanması, basîretin açılması, nefsin uysallaşması, idrâkin artması... Günümüzde iştahı artıran içeriği kirli ürünlerin kullanımı, haddi aşan tüketim, israf ve tuhaf 'sosyal paylaşımlarla' yeme ahlâkımız erozyona uğrasa da, durmak, düşünmek ve yeni bir yola sapmak için iyi ki pusulalarımız var.