Suskunluk bazen kelimelerden daha çok şey söyler. Esmahan Devran İnci'nin ilk romanı Çemberi Kıran, tam da bu suskunlukların çevresinde örülmüş bir hikâye... Roman, Köln'de yaşayan Hann'ın aniden gelen bir çağrı ile geçmişin kapılarını aralamasını konu alıyor. Babasının ölümü yaklaşırken gördüğü rüyalar ve içten gelen huzursuzluk, onu köklerine, Anadolu'nun derinliklerine doğru çekiyor. Bu yolculuk, yalnızca mekânsal bir dönüş değil; aynı zamanda aile içindeki suskunlukların, pişmanlıkların ve yarım kalmış hesapların ortasına dalmak anlamına geliyor.
Roman üç kuşağın hikâyesini iç içe anlatıyor: Dedesi Eyüp, babası Çetin ve Hann... Her biri kendi suskunluğunu taşırken, aslında aynı çemberin farklı halkalarını oluşturuyorlar. Eyüp'ün geçmişte yaptığı hatalar, Çetin'in içinde büyüttüğü pişmanlıklar ve Hann'ın kimlik arayışı, bir zincirin halkaları gibi birbirine ekleniyor.

Okur, bu üç figürün sessizliklerinin arasında gezinirken, suskunluğun nasıl nesilden nesile aktarılan görünmez bir mirasa dönüştüğünü görüyor. İnci, aile içi sırların ve konuşulmamışların nasıl bir çember oluşturduğunu, bu çemberin bireyin hem kişisel hem de toplumsal kaderini nasıl belirlediğini etkileyici bir dille anlatıyor. Romanın kalbinde güçlü bir 'eve dönüş' teması var. Köln'den Anadolu'ya uzanan bu yolculuk, yalnızca köklere değil, aynı zamanda yüzleşilmemiş geçmişe bir dönüş. Hann'ın içsel arayışı, mekânsal yolculuğun ötesinde, kendini tanıma çabasına dönüşüyor. Bu açıdan bakıldığında Çemberi Kıran, bireysel kimlik ile toplumsal aidiyet arasındaki çatışmayı da görünür kılıyor. Avrupa'daki göçmen hayatının sessizliği ile Anadolu'nun suskunluğu iç içe geçiyor; iki coğrafya arasındaki mesafe, karakterlerin ruh dünyasında yankılanıyor.
DİNGİN VE DERİNDEN
İnci'nin romanı, Anadolu kültürünün dokusunu da başarıyla işliyor. Geleneksel değerler, töre, toplumsal baskılar ve aile içindeki hiyerarşiler, romanın zeminini oluşturuyor. Yazar, bu kültürel motifleri yalnızca bir arka plan olarak değil, karakterlerin kaderini şekillendiren belirleyici unsurlar olarak kurguluyor. Bu sayede roman, bireysel hikâyelerin ötesine geçerek toplumsal bir eleştiri niteliği de kazanıyor.
Geleneklerin dayattığı sessizlik, kuşaklar boyunca büyüyen bir ağırlık olarak karşımıza çıkıyor.
Romanın dili sabırlı ve ölçülü. İnci, hikâyesini aceleye getirmiyor; okuru yavaş yavaş alıyor karakterlerin dünyasına.
Bu yavaşlık, romanın atmosferini daha da yoğunlaştırıyor. Her cümle, okuru biraz daha içine çeken bir çağrı gibi işliyor.
Özellikle içsel monologlarda ve geçmişle bugünün iç içe geçtiği bölümlerde dil, hem şiirsel hem de berrak bir akışa sahip.
Bu üslup, romanın suskunluk temasına da uyum sağlıyor; kelimeler fazlaca bağırmıyor, derinden ve dingin bir tonda konuşuyor.
Çemberi Kıran'ın okurla kurduğu ilişki de dikkat çekici. Roman, bir aile hikâyesi anlatırken okurunu da kendi geçmişiyle yüzleşmeye davet ediyor. Her ailenin kendine özgü sessizlikleri vardır: konuşulmayan meseleler, ertelenen yüzleşmeler, kuşaklardan kuşaklara aktarılan pişmanlıklar. İnci'nin romanı, bu evrensel sessizliklerin peşine düşerek okurda kişisel bir yankı uyandırıyor. Okur, Hann'ın hikâyesini izlerken bir yandan kendi ailesinin sessizliklerini, kendi çemberlerini hatırlıyor.
Everest İlk Roman Ödülü'nü kazanan kitap, güçlü teması ve işlenişiyle Türk edebiyatına yeni bir ses armağan ediyor.
Esmahan Devran İnci'nin mimarlık kökeninden gelen sabırlı kurgusu ve detaylara gösterdiği özen, romanda da hissediliyor.
Âdeta bir yapı inşa eder gibi, katman katman örülmüş bir hikâye sunuyor bize.
Çemberi Kıran, suskunlukların ağırlığını, kuşaklar boyu taşınan pişmanlıkların yükünü ve geçmişle yüzleşmenin zor ama gerekli yolculuğunu anlatıyor. Bu ilk roman, hem bireysel bir iç yolculuk hem de toplumsal bir eleştiri olarak okunabilir.
Esmahan Devran İnci, sessizlikten yola çıkarak sesini bulan, çemberi kırmaya cesaret eden bir roman armağan ediyor bize.