Osmanlı'nın diğer devletlerden en büyük farkı birçok ulusa ev sahipliği yapmış olması. Farklı dinler ve farklı kültürlerden milyonlarca insan aynı devletin altında yaşamış ve zamanla bir bütün haline gelmiştir. Osmanlı devleti çatısı altında zamanında birlikte yaşadığımız balkan ülkeleriyle şu an ayrılmış olsak da aslında tarih ve kültürel olarak hala iç içeyiz. Arkadaşlarımla beraber bu ortak tarihimizi yakından görmek için bu yaz Balkan turu yaptık. 8 günde 5 şehir 4 ülke gezdik. Ancak beni en çok etkileyen Üsküp oldu. Bazı insanların oldukça sade bulduğu şehirden adeta büyülenerek ayrıldım. Aradan zaman geçmesine rağmen Üsküp'ün bendeki yeri hep ayrıdır. Ömrüm boyunca unutamayacağım güzel hatıralar biriktirdiğim bu şehirle ilgili bir kitap yayımlandı Muhit Kitap'tan... Yazar Halil İbrahim İzgi'nin kaleminden çıkan Üsküp Defteri, bana yeniden oraları görme isteği uyandırdı.
İzgi, "Üsküp, daha gitmeden açılmış bir defterdi benim için. Yavuz Bülent Bakiler'in Üsküp'ten Kosova'ya kitabının sayfalarını önce ben gezdim, sonra Üsküp'ün sokaklarını ailemle, arkadaşlarımla ve bazen de yalnız adımladım. Rumeli'de Anadolu'ya dair izleri, kendimize dair hatıraları buldum. Üsküp, defterimizin, medeniyet defterimizin İstanbul'dan önceki en güzel sayfalarından biridir. Ve kendisi de başlı başına bir defterdir" diye tanımlıyor kitabını. Buradan da anlaşılacağı üzere kitap, bir yolculuk notlarından çok daha fazlası. Geçmişin izlerini bugünün sokaklarına taşıyan bir hafıza defteri adeta. Üsküp'teki taş sokaklardan geçerken gördüğüm her yapı, okuduğum her satırla daha da anlam kazandı. Makedonya Meydanı'ndan Vardar Nehri'ne, Türk Çarşısı'ndan Taş Köprü'ye uzanan tüm rota artık sadece birer gezi noktası değil; tarih ve kimlik taşıyan duraklar haline geldi. İzgi'nin yalın ama derin anlatımı, satır aralarına sinmiş duyarlılığı, benim içimde büyüyen Üsküp sevgisini perçinledi. O şehirde geçirdiğim kısa ama yoğun zamanın ardından Üsküp Defteri kalbimdeki o tahtı daha da sağlamlaştırdı. Sanki gezimin eksik kalan sessiz cümlelerini yazar tamamladı. Bu kitap, sadece bir coğrafyaya değil, o coğrafyada saklı kimliğimize de ayna tuttu. Kitaptaki betimlemeler, gözümde şehrin siluetini yeniden çizdi sanki Üsküp'le yeniden buluşmuştum. İzgi'nin kelimeleri ile tanıdık bir şehri hem bir ziyaretçi hem de bir hatırlayan olarak bir kez daha adımladım. Üsküp'te beni en çok şaşırtan şeylerden biri de diğer Balkan ülkelerine göre Türkçenin çoğu kişi tarafından biliniyor olmasıydı. Alışkanlık üzerine başladığım İngilizce cümleler Türkçe ile bölündü hatta 'Türkçe konuşsana ben biliyorum' sitemiyle karşılaştım. İnsanların yardımsever davranışları ve bize oldukça yakın olan mutfak kültürü kendimi ülkemde gibi güvende hissetmemi sağladı. Lezzetli börekleri ve Acıbadem kurabiyesiyle Üsküp eski bir hatıran çok daha değerli bir şehir olarak hafızamda yerini aldı. Bu yüzden kitap benim için hatıralarımın sayfalara dökülmüş hali gibi.
Kitabı okurken yalnızca bir şehirle değil, o şehrin ruhuyla da bağ kuruyorsunuz. Üsküp artık yalnızca gittiğim bir şehir değil okuduğum, hissettiğim ve yeniden yaşadığım bir yer. Tarihin güzelliği ve insanların sıcaklığıyla Üsküp yeni ziyaretçileriyle yaşamaya devam edecek yegâne şehirlerden biri.
Neticede Üsküp Defteri, geçmişle bugünün arasında duran, okuyucusunu sadece bir coğrafyayı değil, kendini ve kimliğini de yeniden düşünmeye çağıran bir kitap.