İslam tarihinin en ilginç şahsiyetlerinden biri hiç şüphesiz Hallâc-ı Mansur'dur. Söylemleri, tasavvuf anlayışı, hâkim paradigmaya meydan okuyuşu, sözleriyle eylemleri arasındaki diyalektik bütünlüğü ve hakikat adına ortaya koyduğu başı, bugün bile büyük bir iştiyak uyandırmaktadır. Kendi alanında birçok özgün ve önemli esere imza atan Ekrem Demirli hoca, bu defa hakikat merceğini İslam tarihinin en tartışmalı isimlerinden biri olan Hallâc-ı Mansur üzerine tutarak önemli bir çeviriye imza attı. Turkuvaz Medya Grubu bünyesinde faaliyet gösteren Fikriyat aracılığıyla Hallâc-ı Mansur'un Divan'ını okuyucuyla buluşturdu. Eserin içeriğine geçmeden önce Hallâc-ı Mansur'a dair birkaç kelam etmekte fayda var...
Hallâc-ı Mansur, düşüncelerinin bedelini canıyla ödemiş bir fikir kahramanıdır. Gönül ehli bir sufidir; fakat inandığı değerler uğruna canını ortaya koymaktan bir an bile tereddüt etmemiştir. Tasavvuf geleneği içinde hem cesaretiyle hem de kullandığı sembolik dilin yoğunluğuyla dikkat çeker. Onu farklı kılan şey yalnızca söylediği sözler değil; zühd, ibadet ve tefekkürle dolu yaşamının sözleri kadar güçlü bir arka plan oluşturmasıdır.
Hallâc'ın düşüncesinin merkezinde ilâhî aşk anlayışı yer alır. Ona göre insan, kendi varlığından sıyrıldıkça Hakk'a yaklaşır. Bu bağlamda en çok bilinen ve tarih boyunca tartışılan sözü 'Enel-Hak', benlikten tamamen sıyrılmış bir hâli ifade eder. Bu söz, Hallâc'a göre bir varlık iddiası değil, aksine "Ben yokum, geriye yalnızca Hak kaldı" anlamına gelen metafizik bir kendinden geçiş hâlidir. Fakat dönemin âlimleri tarafından şirk veya sınırları aşan bir ifade olarak görüldüğü için büyük tepki çekmiştir.
Hallâc-ı Mansur'un halk üzerindeki etkisi beklenenden fazla olmuştur. Büyük bir aşk hâlindeyken ifade ettiklerinin yanlış anlaşılması sonucu uzun bir yargılamaya tabi tutulmuştur. Birçok tarihçinin ittifakla aktardığına göre 922 yılında Bağdat'ta idam edilmiştir. Mevlânâ'dan Yunus Emre'ye, İbnü'l Arabî'den daha birçok mutasavvıfa kadar pek çok isim onun fikirlerinden etkilenmiş ve onu daima saygıyla anmıştır. Hallâc-ı Mansur, bugün de İslam dünyasının en fazla hürmet gösterilen isimlerinin başında gelmektedir.
Bu eser, Hallâc-ı Mansur'un zihin dünyasına yabancı biri tarafından çevrilseydi muhtemeldir ki istenilen etkiyi veremeyecekti. Meselelere aynı pencereden bakabilmek ya da en azından ortak bir frekansta buluşmak, bu tarz eserlerin çevrilmesinde kritik önem taşır. Hallâc-ı Mansur'un 'Arz Ederim' şiirinin çevirisinin altında Ekrem hoca tarafından düşülen dipnotu okuduğunuzda ne demek istediğim daha net anlaşılacaktır. Eser, bir çevirinin ötesine geçerek Hallâc'ın zihin dünyasının anlaşılması bakımından da kıymetli dipnotlarla örülmüş. Bahsettiğim şiirin altına şu dipnot düşülmüş:
"Doğrusu bu şiir, daha önce sufiler hakkında yazdıklarını hatırlatırcasına tasavvuf tarihindeki kırılmadan söz eden bir şiir olarak okunabilir. Özellikle son mısra, Kuşeyri'nin 'Çadırlar bizim mahallenin çadırları, kadınlar benim mahallemin kadınlarına benzemiyor' mısrasını hatırlatırcasına bu kırılmaya işaret ediyor."
Yukarıda da değindiğimiz üzere Hallâc'ın hayat hikâyesini bilenler, "Dostlarım! Öldürün beni öldürün" şiirindeki meydan okumayı ve kendi sonunu adeta deklare ettiğini fark edecektir. Ekrem hocanın bu şiire düştüğü not da oldukça önemlidir. Şöyle diyor:
"Bu şiir, Divan'daki en etkili şiirlerden birisi olmalıdır. Şiirin birinci kısmında ölüm/hayat üzerinden Hallâc'ın Allah yolunda ölüm arzusu dile getirilirken daha sonra şiir teorik olarak oldukça çetrefilli bahislere varıyor. Şiirin sonunda sözünü ettikleri ise insanın bu âlem içinde var olma keyfiyetidir. En verimli çiçek dediği insandır."
Eser, ayakları yere basan ve hakikatle bağını koparmayan bir metafizik geleneğin en büyük temsilcilerinden biri olan Hallâc-ı Mansur'a ve onun zihin dünyasına ilgi duyanlar için büyük bir hizmet...
Hakikatin izini sürenler için keyifli okumalar.