Bugünkü yazamızın konusu olan İslam'da Aklın Hikayesi' isimli esere yoğunlaşmadan önce her zaman yaptığımız gibi önce kitabın müellifinin zihin dünyası üzerine kısaca eğileceğiz. Sarı Nusseibeh ismi özelde Filistin ve Ortadoğu genelde ise tüm dünya için büyük bir önem taşır. Nusseibeh, sloganların ve sert politik dilin ötesine geçen nadir bir entelektüel duruşu temsil eder.
Filistin'in köklü ailelerinden birine mensup olan Nusseibeh, hayatı boyunca hem işgal gerçeğiyle hem de bu gerçeğin İslam dünyasının zihinde açtığı yaralarla yüzleşmiş bir düşünürdür. Onu benzerlerinden ayıran temel özellik, meselelere yalnızca politik değil, ahlaki ve felsefi bir derinlikle yaklaşmasıdır. Oxford ve Harvard gibi merkezlerde aldığı felsefe eğitimi, Nusseibeh'in metinlerine açıkça yansır. Eserlerinde, İslam felsefesinden tutun, Batı düşünce dünyasının paradigmalarına uzanan geniş bir atıf birikimiyle konuşur. Yazarımızın en temel özelliği aydın yabancılaşmasına düşmemiş olamasıdır. Yabancılaşma girdabında savrulmayan Filistinli düşünür, radikalliğin tetiklediği bir entelektüel buhran da yaşamamıştır. Nusseıbeh'in düşünce dünyası yoğındur. Ama bu yoğunluğu sade bir dille okuyucularına aktarır. Nusseibeh'ın fikir dünyasında barış, romantik bir temenni değil; acı gerçekler üzerine inşa edilmesi gereken zor bir ahlaki tercihtir.
Ünlü mütefekkirin zihin dünyasına kısa ve net bir projektör tuttuktan sonra yazımızın konusunu teşkil eden kitabımıza dönelim. Yazara dair ettiğimiz bir kaç kelam elbetteki eserin çok daha iyi anlaşılması içindir. Müellifi tanımadan eseri idrak etmek oldukça güçtür. İslam'da Aklın Hikâyesi, Osman Demir'in titiz çevirisiyle Türkçeye kazandırıldı.

İrfan hayatımıza eşsiz eserler kazandıran VakıfBank Kültür Yayınları farkıyla okuyucusuya buluşan kitap, İslam düşünce tarihine dair ezberleri zorlayan, sade ama derinlikli bir çalışma olmasıyla dikkat çekiyor.
Nusseibeh kaleme aldığı eserinde İslam'ı "akıl karşıtı" ya da "salt vahye dayalı" bir gelenek olarak ele alan yüzeysel yaklaşımları by pass ediyor.
Ufuk çizgisinin ötesine işaret ediyor. Perdenin arkasındakilere dikkat çekiyor. Düşünürümüz, İslam medeniyetinin asırlar boyunca akılla kurduğu ilişkinin inişli çıkışlı hikâyesini, felsefi bir soğukkanlılıkla takip ediyor. Kitap, aklı merkeze alan bir düşünce çizgisinin nasıl doğduğunu, nasıl kurumsallaştığını ve zamanla hangi kırılmalarla zayıfladığını anlatıyor.
Büyük bir fikir ızdırabın neticesinde zuhur ettiği her satırında biraz daha kendini belli eden kitap, yalnızca felsefe meraklılarına değil, çağdaş İslam dünyasının zihinsel krizlerini anlamak isteyen herkese hitap ediyor.
İslam'da Aklın Hikâyesi, geçmişe nostaljik bir bakış sunmuyor. Tam tersine, bugünün sorunlarına ışık tutan bir muhasebe metni olarak ele alınmayı fazlasıyla hak ediyor. Mûtefekkir Nusseıbeh'e göre mesele, aklın İslam'da var olup olmadığı değil; hangi şartlarda özgür kaldığı, hangi dönemlerde araçsallaştırıldığıdır. Bu soru, modern dünyada din, siyaset ve düşünce ilişkisini yeniden düşünmek isteyen okur için güçlü bir davet niteliği taşıyor.
Şunu da ifade etmek gerekir ki, eser bir kıyaslama yapmıyor.
Bir tür savunma rafleksi gütmüyor.
Mevcut olanı olduğu gibi yansıtmaya çalışıyor. En azından bende oluşturduğu intiba bu yönde. Sanıyorum ki, okuyucularında da benzer bir düşünce oluşturacaktır.
Osman Demir'in akıcı ve berrak çevirisiyle rahatlıkla okunabilen eser, Vakıfbank Kültür Yayınları aracılığıyla okuyucuyla buluşturuldu. İslam'da Aklın Hikâyesi, tartışmak isteyen, sorgulamaktan çekinmeyen ve geleneği donmuş bir yapı olarak görmeyen okur için dikkatle durulması gereken bir kitap. Eserin, irfan dünyamıza önemli katkılarda bulanacağını da belirtmeden geçemeyeceğim.
GEÇMİŞİN İZİNDE GELECEĞİN MUHASEBESİ
Nusseıbeh'in aklı soyut bir felsefi kavram olarak değil, toplumsal ve siyasal bir pratik olarak ele alması kitabın en dikkat çekici yanlarından biri.. Bu ele alış kitabın üslubunu bir sohbet havasına çeviriyor.
Doğal olarak da eserin kolay okunmasını sağlıyor. Yazara göre akıl, yalnızca doğruyu bulma aracı değil; aynı zamanda sorumluluk üstlenme biçimidir. Bu nedenle düşünce tarihindeki kırılmalar, sadece teorik tartışmaların sonucu değil, iktidar ilişkilerinin ve toplumsal şartların da ürünüdür.
Nusseıbeh, özellikle vahyin dışındaki dini bilginin naslaştırıldığı dönemlerde aklın nasıl ikinci plana itildiğini, buna karşılık aklın vahyin sınırları içinde kaldığı zamanlarda düşüncenin nasıl zenginleştiğini örneklerle gösterir. Bu yaklaşım, kitabı klasik bir "İslam felsefesi tarihi" anlatısından ayırır; onu canlı, güncel ve tartışmaya açık bir metne dönüştürür.
Bugün din ile akıl arasındaki ilişki hâlâ hararetle tartışılır.
Bizim inancımıza göre hiç şüphesiz ki, vahiy aklı besler. Ve doğru yolu ancak ilahi vahyin ışığında bulur. Ve hakikat ancak İslam'da tecelli eder. Eser, okuyucuya kolay cevaplar vermez. Bir kritik imkanı sunar. Keskin yargılardan ziyade, ufuk açıçı değerlendirmeler vardır. Zihin konforunuzu ise mutlak anlamda sarsar.
Geçmişin izinde geleceğin muhasebesini yapar. Bu yönüyle eser, yalnızca bir çeviri kitap olmanın ötesine geçiyor; Türkiye'de din, düşünce ve entelektüel miras üzerine yürütülen tartışmalara da doğrudan temas ediyor. VakıfBank Kültür Yayınları'nın bu eseri Türkçeye kazandırması, İslam düşüncesini savunma refleksiyle değil, anlama ve yeniden düşünme çabasıyla ele alan metinlere duyulan ihtiyacı da hatırlatıyor.