Her insanın en büyük sınavı evladı değil mi? Daha anne karnında iken aile olma sınavı başlar, anne baba adayları için... Doğumu, dünyaya gelişi ve sonrasında yaşananlar, anne baba için yeni bir hayatın başlangıcıdır. "Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak." Bunu olumlu ve olumsuz anlamda her iki cinsten de duydum.
Mim Kemal Öke de, çocuğunun dünyaya gelişi sonrası hayatı alt üst olanlardan. Ancak kısa bir savrulma sonrası imanının getirdiği olgunlukla, hayatın altının üstünde daha iyi olabileceğini gösterdi, gösteriyor. TK Yayınları'ndan çıkan Aşkın Ekolojisi kitabının ön sözünde bu durumu şöyle anlatıyor:
"1991'de doğan -çok özel yaratılmışkızımı yetiştirirken kendisine verdiğimiz 'özel eğitim' sürecinde tanıdım ben asıl öz insanı, âdemi, kendimi... İleriki yıllarda ona ve onun gibi özel insanlara müzik terapi verirken Allah'a daha yakınlaştığımı hissettim. Varlık nedenimi buldum.
Mutlu oldum." Nazlı'nın dünyaya gelişi, Mim Kemal Öke'nin tekâmülünde önemli bir basamak olur. Bunu kendisi bizzat ifade ettiği için haddimi aşarak bunu söylemeye cüret edebiliyorum. Profesörlük mertebesine ulaşsa da, o 'babalık' unvanını hepsinin önüne koyuyor. Kızıyla beraber Türk sanat ve tasavvuf musikisi korolarına katılıyor, binicilik sporu yapıyor.
Down Sendromu konusunda yapmış olduğu araştırmalarını, deneyimlerini içeren ve Japoncaya çevrilen 47. Kromozom adlı ailelere yönelik bir el kitabını kaleme alıyor. Lakin okumaya, yazmaya, öğrenmeye doymayan Mim Kemal Öke, uzunca bir süredir çevre bilinciyle de yakından ilgili.
Zaten Aşkın Ekolojisi kitabı da bununla ilgili. Daha ön sözde sarsıyor okuyucu:
"Çevremiz betonlaştıkça, kalbimiz de mi betonlaşıyordu acaba? İnsanoğlu denen âdem, dünyaya neden geldiğini gerçekten de unutmuş muydu? Allah'ın Zâhir esması ille tecelli eyleyeceği o âlem aynasını -ekolojik bağlamda- betonlaştırarak perdelemekteyiz âlemle âdem arasını. Perde(ler) eklemekteyiz... Âdeta Allah'ı unuttururcasına!
Unutturmak istercesine... XXI. yüzyıl (postmodern) insanı mutsuzdur. Hem de neden mutsuz olduğunu bilmeden! Bu kitap, ekoloji ekseni üzerine çevrenin tasavvufi özünü anlatmaya gayret edecektir." Mim Kemal Öke'nin çevre merkezli bir kitap yazmasındaki gaye de modern hayata karşı bir duruş sergilemek ve insanın dünyaya asıl geliş gayesini hatırlatmak. Doğada, alemde, insanda O'nu görebilmek.

BU KİTAP KURŞUN KALEMLE YAZILDI
İlk bölüm biraz sert. Yazar; bahçesi olan gecekondu muhitlerinin, gökyüzüne uzanan gökdelenlerle doluşmasına işaret ediyor. Kendisi o gökdelenlerden birinin 20'nci katında yazıyor bu satırları. Gecekonduların önünde bulunan yağ tenekelerindeki çiçeklere selam yolluyor. Gökdelen balkonlarındaki tekdüzelikten sıkılıyor.
Öyle ya; halı silkeleyemez, balkon demirine saksı koyamazsın. Bir şey gerekirse site yönetimi, bakımı milyonlar tutan bahçeye eker. Muhtemelen o bahçenin de altı otoparktır, ağaçlar saksıya ekilir.
Mim Kemal Öke de hıza, hız çağına karşıdır. Bunun için de yanına bilge insan Mustafa Kutlu'yu alıp bizi adeta bisikletiyle gezmeye çıkarıyor: "Değerli dost Mustafa Kutlu, yavaş şehir yerine (bence daha da uygun olan) 'sakin şehir' başlığıyla karşımıza çıkıyor. Sıfırdan kuruyor şehirleri, 'Evler bahçe içinde. Tek veya iki katlı. Bütün binalar tarihimize, kültürümüze uygun ama taklit değil. Mesela devasa bir cami yok, ama kuş yuvası gibi...' Hayal hanesini öyle bir canlandırıyor ki Kutlu, şehirde araba istemiyor.
Ben de onun gibi bisiklet özlemi içindeyim.
Öğrenciyken Cambridge'te bisikletle üniversiteye giderdim. Herkes öyle yapardı.
Hâlâ da öyledir. Otuz yıl önce de Cambridge'te üç yüz bin kişi yaşıyordu; şimdi de... Demek olabiliyormuş!" Mim Kemal Öke günümüzde yaşadıklarını da tüyler ürperten şu satırlara döküyor: "Gençler iş bulup, çalışmaya başlayınca bir anda yaşlanıveriyorlar! Ciddi tavırlar, gri elbiseler, her dem çalışma hayatı ile muhavereler... Bu gençler aşka da zaman ayıramıyor, aşk nedir tadamıyorlar.
Varsa yoksa para kazanma tutkusu.
Evleniyorlar. Ve hemen boşanıyorlar.
Tekil ebeveynler görüyorum, haftada bir görebildiği çocuğunu parka çıkarmış. Cep telefonu kulağa dayalı, iş konuşuyor...
Televizyonda çocuk programlarına rastlıyorum.
Çocuk bunlar görünümde ama bir konuşmaya başlıyorlar. 'Aman Allah'ım.' diyorsunuz, bu ne ilginç ifadeler! Çocukluğunu yaşayamayan nesiller arasındayız.
İçimizdeki çocuğu, daha çocuk olamadan, bizzat kendimiz öldürüyoruz." Bir ekoloji, çevre kitabına ağır gelecek satırlar mı diye yazımı dönüp tekrar okudum. Hayır, çünkü hoca önce insanın içine düştüğü çıkmazı gösterip, adeta üstat Necip Fazıl gibi sesleniyor: "Durun kalabalıklar, burası çıkmaz sokak." Bakın Mim Kemal Öke isyanını nasıl anlatıyor:
"... insanoğlu toplumla birlikte hayatını sürdürüyorsa ister şehirde, ister kırsalda olsun, çevre bir sosyal entegrasyon alanıdır. Dostluklar burada kurulur, sevgi işte tam da bu alanda -kamusal alanda- yeşermelidir ki birey dinginliğe kavuşabilsin.
İnsanın uygarlaşmasında, tekâmülünde çevrenin önemli hatta vazgeçilmez rolü olduğuna inanıyorum. Öyleyse, insanı buhranlarından, girdaplarından, ruhsal metaforlarından arındırmak için terapiye önce çevreden, çevrenin yeniden tanziminden başlamak gerekmektedir. Ancak, çevreyi 'dönüştürecek' olan da yine insandır." Bitirirken; hocanın kitaplarını kaleme alırken 3B Faber Castell kurşun kalem ve marjinli çizgili Cambridge bloknot kullandığının da altını çizelim: "Elbette bilgisayara karşı değilim ama kökeni ta öğrencilik günlerime giden bir nostaljik takıntım var."