- Yeni kitabınızın türü bu kez öykü. Farklı kahramanlarıyla bir bütünlüğe sahip öyküler. Hikâyesini anlatır mısınız?
- Bu küçücük kitap üzerinde uzun süredir çalışıyorum aslında:
İstilâ öyküsünün taslağını,
İşgalciler adı altında
İktidarsız dergisinde üç yıl önce yayımlamışım. Arkasından, aynı dergide
Yaratık öyküsünün çıkış noktasını oluşturacak bir deneme geldi. Sonra da
Ateşlenme öyküsünün ilk hali... Böceklerle insanların ilişkisini, benzerliğini, çatışmasını ele alan öykülerden oluşan bir kitap hazırlama fikri o süreçte gelişti. Peyderpey yazıp biriktirdim. Şu an tamamlamakta olduğum yeni romanımla at başı giden bir çalışma oldu bu. Çünkü ana tema ortak: 'Öteki' ya da 'farklı olma'... Kâh birine kâh ötekine odaklandım, bazen iç içe geçti. Öykülerin geneline hâkim olan ikili dil ve anlatım yapısı ise, ilk olarak
Sokulmak öyküsünü yazarken ortaya çıktı. Son dönemde zaten ağırlıklı olarak öykülerin dilini işlemeye yoğunlaştım. Sanırım kitaba bütünlük hissini veren unsur, dil ve anlatımdaki bu ortak yaklaşım. Bir de elbette içerik ve konu paralelliği, eklembacaklılar ortak paydası...
- Haşerelerden korkar mısınız?
-Yok, tam tersine: Böceklerin dünyası çocukluğumdan beri hep ilgimi çekmiştir. Bence gizemli, büyüleyici, ama biraz da tekinsiz bir dünya bu... Sevmediğim tek bir böcek türü var: Hamamböceği! Ondan da korkmam, hatta incelemeye değer de bulurum... Gelgelelim, çalışma odamda ya da mutfağımda misafir etmekten pek hoşlanmam!
- Öykülerdeki tüm böceklere nefretle bakılıyor! Halbuki bakın önümüzde tam da Gregor Samsa örneği dururken! Bu tezat neden?
-Yoksa siz de mi böcekleştiremediklerimizdensiniz? Aslında hepimiz bir sabah, bunaltıcı düşlerden bir böcek olarak uyanabiliriz, tıpkı Kafka'nın öyküsündeki Gregor Samsa gibi. Yani her an bir başkası bize böcek gözüyle bakabilir... Bizi ötekileştirebilir. Böceklerse, malum, genelde pek sevilmezler. Korkularımızı, hatta fobilerimizi, iğrençliği simgelerler. Nefret ederiz onlardan. Hatta görür görmez hemen ezeriz, sorgusuz sualsiz infaz ederiz, toplu olarak katleder, köklerini kurutmaya çalışırız. 'Öteki' olarak damgaladıklarımızdan da bazen bu derece nefret ettiğimiz oluyor... O zaman onlara da böceklere yaptığımız muamelenin aynısını yapabiliyoruz galiba... Sanırım bazen kara mizahı da kullanarak, biraz bunu anlatmaya çalıştım.
- Necatigil'den dörtlükle başlıyor kitap. Kana vurgu yaparak hikâyelere giriliyor. Sonra böcekler birer metafora dönüşüyor, kanla hesabını bitiremeyen bir dünya eleştirisi ortaya çıkıyor, katılır mısınız?
- Bu öyküleri yazarken çıkış noktalarımdan biri, ülkemizde giderek yaygınlaştığına tanık olduğum nefret söylemiydi. Bu beni çok endişelendiriyor. Çünkü son yıllardaki siyasi tartışmalarda, hatta gündelik yaşamda, sürekli olarak toplumun 'öteki' kesiminin tiksinç böcekler olarak algılanmasını kışkırtan bir dil kullanılır oldu. Bu söylem her kesimde sıradanlaştı. Örneğin kimisi, başörtülü kadınlara 'karafatma' gözüyle bakıyor; diğerleri örtünmeyen kadın gördüğünde kabuksuz sümüklüböcek görmüş gibi suratını ekşitiyor; bazıları için zaten tüm kadınlar akrep! Kürtleri tahtakurusu, Ermenileri çıyan, Türkleri ise eşekarısı sürüsü olarak gören de az değil! Siyasetin bir kanadı diğerini zehirli örümcek, onlar da öbürlerini çıyan ya da sülük olarak algılamaya alıştı. Nefret dilini, onun temelini oluşturan şiddeti bu kadar sıradanlaştırır, kanıksar, benimsersek, bunun sonu felakettir. Çünkü insanları böcek gibi görmeye başlayınca, kolaylıkla onlara böcek muamelesi de yapabilirsiniz ya da bu muameleyi onaylar hale gelirsiniz. Ülkemizde zaten 25 yıldır kanayan bir yara var: 40 bin ölü! Eğer bu kanı gerçekten durdurmak istiyorsak, daha da yayılsın istemiyorsak, herkesin herkesi öldürdüğü topyekûn bir iç savaşa sürüklenmek istemiyorsak, nefret söylemine mutlaka set çekmeliyiz.
- Kıskacı olan haşereler kahramanı öykülerin. Kıskaçlarını insana farklı şekillerde gösteriyorlar. Dünyanın kurtuluşu 'yılkı' haşerelerin istilasıyla mı olacak yoksa?
- Eğer insanlar birbirleriyle savaşmaktan ve kendi varlıklarını bile tehdit edecek düzeyde doğayı tahrip etmekten vazgeçmezlerse, olacağı bu. Bu dünyanın kurtuluşu olur mu, bilemem. Ama insan türünün sonunun böyle gelmesi olasılığı yüksek! Bu gidişle, insanların yerini radyasyona bile dirençli böcekler alacak. Kim bilir, belki gezegenimiz için öylesi daha hayırlı olur. Bu kadar gaddar, sevgiden yoksun, nefret dolu yaratıklar olarak, yerkürenin efendileri olmayı hak etmiyor olabiliriz...
- Öykülerin sonundaki lekelerin, 'kara' böceklerin hikâyelere olan izdüşümleri nedir?
- Fatma Tülin'in olağanüstü güzel tablosunun kapaktaki kesiti ve Funda Özgürel'in böcek desenleri bence metni gayet güzel tamamlıyorlar. Neden derseniz, Levinas'ın vurguladığı gibi, ötekiyle ilişki, yüzleşmeyle başlar. Ötekinin farkına varmak için, önce yüzünü görmek, görebilmek gerek. Ben de anlatmakla yetinmek istemedim, okur ötekinin yüzünü de görsün istedim: Görsün ki, ötekiyle ilişkilerimiz kâbusa dönmesin...