'Kükreyen Fare' diye çok eski bir Peter Sellers komedisi vardır... Bizim Peter, el kadar hayali bir Avrupa ülkesinin başkanıdır ve savaşta yenilip Amerika'dan savaş tazminatı alabilmek için, bir avuç yarım akıllıyla birlikte ülkeyi zapt etmeye, New York'a gider...
İşte Rock'n Coke'a doğru yol alırken, kendimi aynen böyle hissettim. Bizim kabile üyeleriyle birlikte koskoca bir festivali istila etmeye gidiyoruz sanki... Öyle coşku dolu ve teçhizatlıyız aynı zamanda. Oysa ben, bu festivalin adını bile aklımda tutamam; bir tek kola kısmını bilirim. Ne rock'tan anlarım, ne 'n'den! Sudan çıkmış balığa döneceğiz birazdan ya, haydi hayırlısı... Bizimkiler kendi aralarında konuşuyorlar. Ben de bilgiç bir tavırla bildiğim tek rock şarkısını atıyorum ortaya; "Elvis Presley'in 'Rock Around the Clock' şarkısını hiç unutamam" diyorum. Bizim google aristokratı Sarp, hemen düzeltiyor; "Aman İzzet Bey, o şarkıyı ilk 1954 yılında Bill Haley söylemişti..."
ELEKTRONİK MÜZİĞİN ELEKTRİKLE İLGİSİ VAR MI?
Çocukların anlattığına göre; 400 bin metrekareye dev bir müzik kasabası kurulmuş bu iş için. İçeride 10 bin kişi görev yapıyormuş. 'Metal'den Hardrock'a, Britpop'tan elektronik müziğe' kadar her türlü müziği dinleyebilecekmişiz... "Elektronik müziğin, elektrikle bir bağlantısı var" herhalde diyorum kendi kendime. Ama baştan beri aklımda tek şey var; "Biz ne yiyip içeceğiz yahu bu tarlada?" İşte tam o sırada ağzımdan kaçırıyorum; "Ümit Besen de var mıdır acaba?" Allah'tan kabile reisiyiz de, çıt çıkmıyor. Bir yandan da yazacağım yazıyı düşünüyorum. Nedir bu festivallerin ana amacı? 68 kuşağından gelen bir gelenek bu, onu biliyorum. Annem anlatırdı, (müthiş bir hippi ruhu taşır hâlâ) onlar için en büyük hayalmiş bu festivale gidebilmek...
WOODSTOCK RUHU BANA BİR NUMARA BÜYÜK GELİR
Yazıma bir 'bilirkişiden' de görüş almalıyım. Sartre'dan mesela... Demiş ki üstat; "Özgürlük, bazen kendi adından başka adlar altında görünür. Sanırım 1968 yılı, özgürlüğün bilincine varıldığı ama sonradan yitirildiği bir an olmuştu. Fakat bu an, önemli, gerçeküstü ve gerçekti. Bu öyle bir eylemdi ki, kolektif özgürlüğün, tüm bireysel özgürlüklerin bir araya gelmesinden başka bir şey olduğunun bilincine varıldı!" Yaşımdan dolayı 68' bana bir numara büyük gelir ama bu tür festivallerin ağababasının Woodstock olduğunu da iyi bilirim. İnsanoğlunun aya ayak basmasından bir ay sonra, yani 15 Ağustos 1969'da başlayıp dört gün süren bu konserin; bir festivalin ötesinde bir şey olduğunu da... Kimilerine göre, '20'nci yüzyılda dünyayı değiştiren olaylar' sıralanırken; Woodstock da o listede başı çeker. Boru değil; yarım milyondan fazla savaş ve tahakküm karşıtı genç, o meydanda '68 ruhu' denen o özgürlük rüzgarını yaratmış. Bu bilgiden sonra biz dönelim yerli Woodstock'ımıza...