2009'da ne kadar çok kötü Türk filmi izledik! Geleneksel yıl değerlendirmelerini hatırlayın, sinema yazarlarının ortak düşüncesi Türk sinemasındaki kötü filmlerin 2009'da zirve yapmasıydı. SABAH sinema yazarı Atilla Dorsay'ın "40 yıldır severek yaptığım mesleğimi son dönemlerde piyasaya çıkan filmlerden dolayı bırakmayı düşündüm. Bu, durumu ne kadar vahim gördüğümün göstergesidir sanırım!" demesi de olayın vahametini ortaya koyuyordu. Ama, 2009'da aklımızda kalan filmler listelerinde âdet olduğu üzere hep iyi filmlerin adı geçti. Eee, bu kadar kötü filmin cirit attığı bir yılda kötü filmleri listelememek objektiflik geleneğine uyar mı, kötülerin canı yok mu! Ki bizce kötü filmlerin gücü ciddiye de alınmalı, malum sinema seyircisi bu kadar kötü film bolluğunu kaldıramıyor. 2009'da Türk sinemasının 5 milyon seyirci kaybetmesinde bu filmlerin hatırı sayılır etkisi var. Sinema yazarlarına "Bu kadar kötü filmin arasında en kötüsü hangisidir?" diye sorduk biz de. Hemen cevap verdiler. İşte aldığımız cevaplara göre hazırladığımız 2009'un en kötü 10 Türk filmi listesi...
KONAK
Atilla Dorsay (SABAH): Bu yıl hakikaten kötüler arasında kötü seçmek zor. Ben
Konak'la,
Kampüste Çıplak Ayaklar arasında duraksıyorum. İlki, korku-gerilime görülmemiş bir beceriksizlikle yaklaşıp bütün o Batılı örnekleri gözümüzde başyapıt haline getirdiği için... Ötekiyse, kötü olmakla yetinmeyip, işin içine Hindu felsefesi, mistisizm, Doğu kültürü gibi şeyleri sokuşturmaya da kalkıştığı için.
Uğur Vardan (Radikal)
: İzlediğim kötü filmler arasından
Konak'ı ön plana çıkarmak istiyorum. Bu, aslında biraz da bu filme olan sempatimden.
Konak, elinde olmadan
ZAZ filmi sınırlarına yaklaşan ve bu mantıkla izlediğinizde de zevk alabileceğiniz bir yapım olmuş! Ayrıca filmin ismi "Geçen Partide Ne Halt Ettiğinizi Biliyorum!" olsaymış, 'kült' mertebesine erermiş... Önümüzdeki yıl daha bilinçli
Konak'larda buluşmak dileğiyle.
Banu Bozdemir (Cinedergi)
: Filmi sinir krizi geçirmeye yakın bir havada izlediğim. İzledikten beş dakika sonra yazdığım yazıda bütün kötü filmlere olan sinirimi
Konak'tan çıkardım. Daha önce böyle bir üst düzey patlama yaşamamıştım. Ayrıca kötü bir çakma, orijinallikten uzak ve özensiz olduğu için
Konak'ı yılın en kötü filmi seçtim.
Murat Erşahin (Sinema dergisi): Berbat bir kolaj çalışmasıydı. Şaka gibi bir deneyimdi. Salonda bir yerde gizli kamera var mı diye düşündüm... Bırakın korku türünü filan, insanı Safranbolu'dan ve o nefis lokumlardan bile soğutan bir filmdi. Para kazanmanın yollarından biri değil sinema yapmak. Safranbolu'da tursit rehberliği yapılarak da para kazanılabilinir. Filmin tanıtımında, 'herkesin bir günahı vardı, en masum olanın bile' yazıyordu. Oysa ben salona girerken tamamen masumdum...
GECENİN KANATLARI
Cüneyt Cebenoyan (Birgün): Gecenin Kanatları yılın en kötüsü. En temel nedeni, sinema olarak çok kötü olması. Ama bu konuda onla yarışabilecek başka filmler de var.
Gecenin Kanatları'nı bir adım öne çıkaran özelliği, 'mış gibi' yapıp başka bir şey olması: 12 Eylül'ü eleştiriyor gibi yapıp 12 Eylülcü ve depolitizasyona hizmet eden bir film oluşu, Beren Saat'in memeleri üzerinden erotik bir film gibi pazarlanıp, erotik olmayışı... Kısacası tüketicisini her açıdan keleğe getiren bir film olması nedeniyle...
Elif Tunca (Mostar)
: Hidayet klişeli filmlerden beri bu kadar kör gözüm parmağına bir anlatım görmemiştik. Ailesi gözünün önünde katledilen bir kızın canlı bomba olup olmamasındaki tek etken, hayatında bir erkek olup olmamasıymış meğer! Hükümet, açılım politikasına acilen bu maddeyi eklemeli! Ayrıca halen '68 ağzıyla konuşan 'yoldaş'lar da aniden 'eylem'den vazgeçebilirmiş. Hayat bu kadar kolay olsa, bayram olsa keşke...
Şenay Aydemir (Referans)
: Bir filmin her aşamasının klişelere boğulmuş olabileceğini göstermedeki başarısından ötürü... Bir de o muhteşem şarkıyı,
Aşk Her Şeyi Affeder mi?'yi hatırlattığı için.
Erman Ata Uncu (Radikal)
: Büyük sözler söyleme isteğinin, öyküye nasıl zararlar verdiğini gösteren filmlere bu senenin katkısı
Gecenin Kanatları. Zira Mahsun Kırmızıgül'ün senaryosunda, en çok da, Yavuz Bingöl'ün canlandırdığı örgüt liderinin payına düşen hamasi laflar, ne bir intihar bombacısının çıkmazlarını inandırıcı kılabildi, ne de hedeflediği kadar etkileyici olabildi. Film bittikten sonra ise kafaları meşgul eden, karakterlerin açmazları değil, "Asıl amacın hikâye anlatmak mı, yoksa bu büyük sözleri sıralamak mı" olduğu sorusuydu.
KANAL-İ-ZASYON
Esin Küçüktepepınar (SABAH): İbret-i âlem olsun, adına! Esasen oyumu; memleket meselelerini eleştirir gibi yaparken sorunun bizzat kendisi oluvermiş benzer ideloloji yoksunu filmlere, sinema lezzeti üzerine hiç kafa yormayan kopyacı-kolaycı romantik komedilere adıyorum.
Murat Özer (Arkapencere.com): Televizyon dünyasındaki dejenerasyonu eleştirme iddiasıyla yola çıkıp, daha beter bir yüzeyselliğin içine düşen bu film, çıkış noktasını hiçe sayıp 'tuzak'a kendini kaptırmakla kalmayıp, ısrarla ve inatla 'çürüme'ye çanak tutuyor. Herkesin dert yandığı bir 'durum'u eleştirmeye bir adım bile yaklaşamamış olması bu filmi yılın en kötüsü yapmaya yetiyor benim için.
ADINI SEN KOY
Ceylan Özçelik (SkyTürk): Senaryosundaki 'çabasızlık' ya da en dürüst tanımıyla 'ben istedim oldu' hali sebebiyle aşkı 'aşk'lıktan çıkarıyor
Adını Sen Koy. Gelgitli oyunculuklardaki, potpuri karakterler ve 'tutar mı tutar' tavırlı yönetimdeki samimiyetsizlik nedeniyle biz seyirciye kibir dışında bir şey geçiremiyor. Zira filmin kritik finali akıldan çıkacak gibi değil. En önemli an: Nikâh kıyılıyor, üç karakterin ruh hallerini görmek gerek ama perdeye en çok yansıyan kişi nikâh memurundan başkası değil... O halde, biz neden zahmet edelim bir şeylerin adını koyabilmek için.
KUTLAR VADİSİ GLADiO
Burçin S. Yalçın (Digiturk dergisi): Eğer yıl içerisinde bir
Kurtlar Vadisi filmi gösterime giriyorsa, daha kötüsünü aramanıza lüzum yoktur.
MEZUNİYET
Nil Kural (Milliyet): El kamerasıyla rastgele çekilen görüntülerin bu filmden daha başarılı olma olasılığı yüksek. İzlediğimden beri lise mezuniyetiyle ilgili bir şey duyunca kanım donuyor.
MAZİ YARASI
Sadi Çilngir (sadibey.com): İleride kült bir film olacağını düşünüyorum!
NO OFSAYT
Tunca Arslan (Arkapencere.com): Yılın en boş, en şapşalca, en sevimsiz yapımı. 2009'un en kötüsü olmanın yanı sıra tüm zamanların da en berbat futbol filmi. Reklamcı Ali Taran'ın filme meşrubat, boya ve banka reklamlarını boca etmesi ise sinema sanatına karşı büyük bir saygısızlık ve terbiyesizlikti. Neyse ki seyirci yutmadı ve yapımcısının deyimiyle, film "tutmadı"... Sanırım gişede de yılın en kötüsü.
SARI SATEN
Janet Barış (Taraf): Mevcut hikâyeyi anlat(a)mama konusunda neredeyse sınırları zorluyor, hikâyenin kendisini sorarsanız o zaten soğuk çorba... 'Alamancı kadından
Taxi Driver'cı olmuyormuş onu gördük, bir de dublajlı halini görmüşseniz satene basıp kayabilirsiniz.
AYAKTA KAL
Cumhur Canbazoğlu (sinemamuzik.com): Fakir ama yakışıklı, bir o kadar da gururlu liseli Ali'yle zengin kolejli Yasemin'in akıllara zarar maceralarını izlerken, acaba kamera şakası mı diye sık sık etrafı kesip arka koltuktakilerle papaz olduğum, darbe üstüne darbe vuran diyaloglar karşısında kendimi 'anaokulu terk' bir durumda hissettiğim doğrudur. Başa gelmeden kestirmek mümkün olmuyor tabii bazı acıları.