Ferman
Toprak, 15 yıldır her gece Etiler'de sahne alıyor. Gece 02.00'de sahneye çıkıyor ve 07.00'ye kadar şarkılarını söylemeye devam ediyor. Tarzı; arabeskfantezi arası. Ama o Karadeniz türküsü de söylüyor, pop da. Müşterileri arasında Aziz Yıldırım da var Serdar Bilgili de. Pek çok futbolcu, işadamı hatta siyasetçi gece onu dinlemeye gidiyor. Üniversite öğrencileri arasında da fenomene dönüşmüş durumda. Bilgi'den, Bahçeşehir Üniversitesi'nden gençlerin en büyük eğlencesi Ferman'a gitmek. Gece Scotch'tan, Şamdan'dan çıkanlar bile son durak Mecidiyeköy'deki Face Club'ta soluğu alıyor. Camiayı fethetmiş durumda anlayacağınız. Kimisi damar şarkılar dinleyip efkâr dağıtmak için, kimi halay çekip oynamak için, kimi ise türkülere eşlik etmek için gidiyor. Ama saat kaçta giderseniz gidin içerisi hınca hınç dolu. Halay çekenler, göbek atanlar... Tabii bir de şampanya açtıranlar var. Ama 18 yaşında Adana'dan Unkapanı'na albüm yapmak için gelen Toprak'ın hayat hikâyesi çok da eğlenceli değil. Çocukluğu kan davası ve ölümlerle geçmiş. Annesi Şanlıurfa'nın İzol, babası ise Adıyaman'ın Bezik aşiretinden. Kan davası yüzünden üç dayısını, dedesini ve anneannesini aynı gün kaybetmiş. Annesiyle otomobilde giderken üzerlerine 167 adet mermi sıkılmış. Ama onun içinde tek bir arzu varmış: Kan davası, töre gibi şeylerden uzaklaşıp şarkıcı olmak. Unkapanı macerası hüzünle bitmiş. Ama o, çok özendiği Etiler sahnesinde kendine yer bulmayı başarmış. Kolay değil, haftada yedi gün sahne alıyor. Biz röportaj için buluştuğumuzda saat 17.00'ydi. Önünde çayı, balı, ekmeği kahvaltı ediyordu. Geçtiğimiz hafta kendi imkânlarıyla çıkardığı
Saygılarımla albümüne ne kadar emek verdiğini anlatarak röportaja başladı. Yarın akşam da albüm tanıtımını yine kendi imkânlarıyla Günay Restaurant'ta yemek vererek yapıyor. En büyük dileği de 'İdolüm,' dediği İbrahim Tatlıses'in yemeğe gelmesi. Etiler'in en popüler şarkıcısı Toprak'la aşiretini, kan davalarını ve sahne hayatını konuştuk.
- Babanız Adıyaman'ın Bezik, anneniz Şanlıurfa İzol aşiretinden. Siz ise İstanbul'un en çok iş yapan şarkıcılarından birisiniz. Bu tezatlık nasıl gerçekleşti. Aşiret, oğullarının şarkıcı olmasına nasıl razı geldi?
- Çocukluktan beri şarkı söyleme merakım vardı. Babam ve aşiret, sanatçı olmamı, bu mesleği yapmamı elbette önce kabul etmedi. Ama içimdeki müzik aşkı devam etti. Liseyi bitirdikten sonra babamın yanında, tıbbi malzeme işinde çalışmaya başladım. Şirketin adı da Ferman'dı. Erkek çocuk olduğum için benim adımı Ferman koymuşlardı. Ben işten kaçmak için babama bahaneler üretiyordum. 'Bir gün ben kendi işimi yapacağım,' dedim. Ama bana kiraladığı iş yerinden bir sürü şikâyet geldi. Çünkü bir odayı stüdyo yapmıştım. Gece sazcılar çağırıp, kendi kendimize kayıt yapıyorduk.
- İstanbul'a gelmeye ne zaman karar verdiniz?
- Bir demo yaptım ve Unkapanı'na pardon 'kurt'kapanına gönderdim. Demomu beğendiler ve beni İstanbul'a çağırdılar. Babama 'Bak beğendiler. Bir albüm yapmama izin ver. Söz sonra memlekete geri dönerim,' dedim. Eh tabii masrafları falan firma karşılayacak sandım. Unkapanı'na bir geldim, albüm yapabilmek için üç tane daire sattım.
- Hiç anımsamıyorum sizin albümünüzü. Ne oldu, tutmadı mı?
- Nasıl tutsun? 'Klip yok,' dediler çektim ama yayınlanmıyor. Sonra 'Albümün tutmadı,' dediler. Klip yayınlanmadan, promosyon yapılmadan insanlar rüyasında mı görecek Ferman Toprak albüm çıkarmış diye. Ama hırslıyım ya, inat ettim İstanbul'a ismimi yazdıracağım diye. En sükseli yer de neresi: Etiler. Etiler'de sahneye çıkmanın yollarını aradım.
- Genelde o dönemde arabeskçiler Tarabya taraflarını tercih eder. Etiler'de pop dinlenirdi. Siz neden taktınız Etiler'de sahneye çıkmaya?
- Etiler canlı müziğin can damarıydı. Ama o dönem bana 'Sen sakallısın, doğulusun ve erkeksin. Üstelik de arabesk okuyorsun,' dediler. Daha çok popçular ve geyler vardı. Ama şimdi onlar gitti, ben kaldım. İlk başlarda iki masaya söylüyordum. İki dört oldu. Orkestrayı bile kendi cebimden ödüyordum. Ama dayandım, hırsımı iyi yönde kullandım ve kazandım. Artık haftada yedi gün sahne alıyorum ve Allah'a şükür her gün müşterim oluyor.
- Ailenizin tepkisi nasıl oldu? Hiç izlemeye geldiler mi sizi?
- Baktılar yanlış yola sapmadım. Aynı yolda ilerliyorum, onlar da desteklemeye başladı. Çünkü her yola sapabilirdim. 18 yaşında tek başıma geldim buraya. Ama bu metropol şehirde yenilmedim, ayaktayım. Ailem de izlemeye geldi tabii. Çok beğendiler. Hatta babam 'Hadi oğlum albüm ne zaman yapıyorsun? Ne zaman klibin olacak?' diye sormaya başladı.
GECEDE 185 ŞİŞE ŞAMPANYA PATLATAN OLDU
- Gecede yüzlerce şişe şampanya açıldığı da oluyormuş. Etiler geleneklerine çabuk alışmışsınız.
- Bir gecede 185 şişe şampanya açtıran müşterimi bilirim. Sevgilisinden ayrılmış, kız da yan masada. Kendini ispatlayacak, havasını atacak ya, 185 şişe patlattı. Ben de espri yaptım, 'O şişelerin parasını bana verseydin, gider kızın evinin önünde serenat yapardım,' diye.
- Kimler geliyor size?
- Sağ olsunlar her kesimden geliyorlar. İşadamlarından tutun da başbakan yardımcılarına, futbolculardan mankenlere kadar her kesimden geliyorlar. Pascal Nouma da geliyor, Serdar Bilgili de Aziz Yıldırım da. Nouma çok eğleniyor, halaylar çekiyor.
VAN DAMME BİLE GELDİ
- Aziz Yıldırım nasıl bir müşteri?
- Çok mütevazıdır. Dostlarıyla gelir ve hep en arka masada oturur. Sabahın ilk ışıklarına dek programı izler. Sonra da kalkar gider. Dans falan etmez. Ama çok değerli bir insandır. Asla kendisine özel muamele edilsin istemez.
- Özellikle özel üniversitelerde okuyan gençler de sizi yalnız bırakmıyor?
- Onlar sık sık geliyor. Beykent, Bilgi, Bahçeşehir üniversitelerindeki gençler kalabalık gruplar halinde geliyor. Hatta geçen Beykent Üniversitesi'nde Radyotelevizyon bölümünde okuyan öğrenciler tez konusu olarak Ferman Toprak'a klip çekmek istemişler. Tez konusu olmak da çok gurur vericiydi doğrusu.
- Neden size geliyorlar hiç düşündünüz mü?
- Ben insanlara karşı sahte olmadığıma inanıyorum. Bu piyasaya girmeden önce ailem benim gözümü doyurmuştu. Sonradan bir şeyler görmedim. Benim yanımda rahatlar. Kaliteli, 'A plus' eğlence sunuyorum. Ne mutlu bana ki bazen çok önemli işadamları arıyor, 'Fermancım eşim ve kızlarım akşam gelecek. Ben yurtdışındayım, ilgilenir misin?' diyorlar.
-
Hiç görüp de çok şaşırdığınız bir müşteri oldu mu?
- Evet bundan yıllar evvel Van Damme gelmişti. Hatta benim
Mavi Mavi şarkımda kalktı halay çekti. Bir de Suzuki'nin Japonya'dan gerçek sahipleri gelmişti. Japonlar kravatları kafalarına bağlayıp sabaha kadar halay çektiler.
- İnsanlar diğer mekânlardan çıkıp gece size geliyor. Peki siz hiç merak edip popüler mekânlara gittiniz mi?
- Fırsat buldukça gidiyorum ama çok sık değil. Zaten ne gerek var ki oradan çıkanlar bana geliyor.
- Haftada yedi gün sahne alıyorsunuz. Ekonomik kriz hiç etkilemedi mi?
- Etkilemez olur mu? Eskiden şampanyalar geliyordu, şimdi kadehte içkiler geliyor. Ama biz yine de eğleniyoruz. Allah'a şükür haftada yedi gün doluyor. İnsanlar 'Krize derman: Ferman,' diyor.
ALBÜME ÇOK PARA GİTTİ, ÇALIŞMAM LAZIM
- Yeni albümünüz Saygılarımla piyasaya çıktı.
- Evet içinde 14 şarkı var. Hepsi arşivlik. Yıllardır canlı müzik yaptığım için artık insanların neden hoşlandığını biliyorum. Yıldız Tilbe, Hüsnü Şenlendirici, Hakan Altun gibi pek çok isimle çalıştım.
-
Albümü de kendi imkânlarınızla mı yaptınız?
- Evet. Bu devirde korsanlar yüzünden firmalar albüm yapmaya korkuyor. Ben de kendi şirketimi kurup yaptım. Ama çok para gitti albüme, çok çalışmam lazım çok.
Ölüm korkusundan kekeme oldum
- Çocukluğunuz nasıl geçti? Ailede kan davası var mıydı?
- Vardı, 1982 yılında kan davası yüzünden bizim aileden 27 kişi öldürüldü. Karşı tarafın da kaybı aşağı yukarı o kadardır. Öldürülenler arasında anneanem, dedem ve üç dayım da var. Hepsi aynı gün öldürüldü. Ben de sekiz yaşındayken annemle arabadayken öldürülmek istendim. Üzerimize 167 adet mermi sıkıldı. Annem 'Allah'a sığındım, Ayet'el Kürsi,' okudum diyor. 12 yaşına kadar korkudan kekeme oldum. Şimdi ise bülbül oldum, şarkı söylüyorum.
- Kan davası sona erdi mi?
- Bitti artık. O zamanlar Erdal İnönü araya girdi. 300 bin kişilik yemek yapıldı Mardin'de. Abartmıyorum beş-altı kamyon pirinç, binlerce koyun geldi. Ama çok kan döküldü o zaman. Geride boşu boşuna dökülen kanlar, ağlayan gözler ve yetim evlatlar kaldı. Kan davası yaşanmaması gereken bir olay.
- Tüm bu kan davası ve töreden kaçmak için mi müziği seçtiniz acaba?
- Benim annem ve babam da hep bizi kan davasından uzak tutmak istedi. O intikamla büyümeyelim diye Adana'ya taşındık ve dört kardeş de okula gittik. Kardeşlerimden biri avukat. Ben de Ankara Üniversitesi dil, tarih ve coğrafya bölümünü kazandım. Ama müziği seçtim.
AHMET TÜRK'ÜN YEĞENİ
- Ahmet Türk'le akrabalığınız varmış?
- Evet teyzemin kocası. Dengir Mir Mehmet Fırat da akrabam. Ailede nerdeyse her partiden bir milletvekili akrabam var. Ahmet Türk de sağ olsun bir gece beni dinlemeye geldi. Hatta tahminimden çok daha fazla beğenmiş.
- Sizin siyasetle aranız nasıl?
- Siyasete girmeyi hiç düşünmedim. Ben din, dil, ırk, cinsiyet ayrımı yapmam. Ermeniye, Süryaniye, Müslümana, Kürde, herkese hitap ediyorum, ben. Siyasetle uğraşamam. Bu güzel ülkede hepimiz kardeşiz.
Dikşın, mekşın, ekşın
- Hep arabesk mi söylüyorsunuz?
- Hayır. Arabesk, Türk sanat müziği, türkü, pop hepsini okuyorum. Pop şarkıyı da arabesk gibi okumuyorum. Elimden geldiğince başka şeyleri denemeye çalışıyorum. RnB ve hip hop'u bile olması gerektiği gibi okuyorum.
- Nasıl hip hop da mı biliyorsunuz?
- Tabii 'Shake it up' diye başlıyorum okumaya. Bu bir şov. İnsanlar sıkılmasın, program zengin olsun diye uğraşıyorum. Program dikşın, mekşın ve ekşın diye üç farklı bölümden oluşuyor.
- Nedir bu dikşın, mekşın ve ekşın?
- Mekşın orta hareketli parçalar. Ekşın ise hareketli. Herkesin kalkıp dans ettiği bölüm. Dikşın ise damar parçalar oluyor.