- Dönmenizin önünde hâlâ engeller var mı? Dönmek istemez misiniz Türkiye'ye?
- Hukuksal sorunlarım bir yana bırakılırsa sürekli dönüş içindeyim aslında. Yurtdışındaki siyasi mültecilerin geri dönmeye başladıkları 1990'lı yılların başlarında, yargılandığım davada hukuksal bazı tuhaflıklar yaşandı. Eşimle beraber şimdi artık tarihe karışmış 141/5. maddeden yargılanmış ve ceza almıştık. Bildiğiniz gibi bu madde sol örgütler ve onların üyeleri için uygulanır. Toplam altı kişilik küçük ve önemsiz bir davaydı. Eşimle ben, 6 yıl 8 aylık cezaya itiraz ettik. Dava aleyhimize bozuldu. Tahliye olduktan sonra başka bir dava emsal gösterilerek, 168/1'den 20 yıl ceza aldığımı öğrendim. İtiraz dilekçesi vermeyen arkadaşlarımızın cezası 141/5. maddeden kesinleşti. Şimdi onlar sabıkasızlar ve kamusal hakları da iade edilmişken, eşimle ben kendi aleyhimize bir girişimde bulunmuş olduk. Ki bu, kişinin kendi aleyhine hukuksal girişimde bulunamayacağı şeklindeki hukuk ilkesiyle çelişir. Davaya ilişkin zaman aşımı 28.12.2008 tarihinde doldu. Geri dönüşümün önünde engel kalmadı. Geri dönüşümün önündeki tek engel benim. Benim korkularım. Sürekli sıla özlemi çeken, aradığı yurdu yeniden bulamayacağını bilen, buna rağmen aramaktan vazgeçmeyen birinin korkuları.
- Gurbette olmak ve gurbette kalmak yaratıcılığınızı tetikleyen bir şey mi?
- Sanmıyorum. Gurbette olmak yazarlığa katkı değil, yazarlığı ketumlaştıran, bazen de felç eden bir olgu. Bunu Orhan Pamuk'un, Masumiyet Müzesi'ni okurken fark ettim ve 'fildişi kulesi'nde yazıyor gibi eleştirilerin, onu küçümseme çabalarının haksızlık olduğunu düşündüm. Çünkü romanda politikaya ilgisiz birinin bakış açısından anlatılan 70'li ve 80'li yılların edebi anlatımı, o yılları sokaklarda yaşamış bizlerden daha gerçekçi ve objektif yansıtılmış geldi bana. Hadiselerin aktörü olmamak, roman için dezavantaj değil, avantajdır, yazarı propagandadan korur. Hayat deneyimleri yazı için önemli olanaklar sağlar ama sorun bu olanaklardan nasıl yararlanacağınıza bağlıdır. Gurbet çok ağır, taşınması omuzları çökerten bir histir. Türkiye ya da Almanya ile özdeşleşen bir yer değil, yürekte taşınan bir engerek gibidir. Ne zaman başını kaldıracağını, ne zaman zehrini akıtacağını hiç öngöremezsiniz. Yazmak, gurbet duygusunun küllendiği, sılaya varışın geçici durağıdır bir bakıma. Yazı bittiğinde gurbet duygusu yeniden kıvılcımlanır, tutuşur, alev alır.
- 'Türkiye' desem, neler dökülür kaleminizden?
- Yara, sürekli kanayan... Aşkına karşılık bulamamış birinin sarhoşluğu, çırpınışı...