Odtü
öğretim üyelerinden Yard. Doç. Dr. Cenk Saraçoğlu'nun İletişim Yayınları tarafından yayımlanan
Şehir, Orta Sınıf ve Kürtler adlı kitabı, İzmirlilerin Kürtler karşısındaki tutumunu araştıran bir çalışma. İzmir'de 90 kişiyle yapılan derinlemesine mülakatların üzerinde yükselen kitap, İzmir orta sınıfının Kürtlere bakışını gözler önüne seriyor. Kürt esnaftan alışveriş yapmayan, kent yaşamına dair her türlü huzur bozucu eylemi Kürtlere yakıştıran bu eğilimi yeni tür bir ırkçılık olarak tanımlayan Saraçoğlu, bu yeni duruma 'tanıyarak dışlama' diyor. DTP konvoyuna yapılan taşlı saldırı, onbinlerce insanın katıldığı Cumhuriyet mitingleriyle yeni tür bir ırkçılığın merkezi olacağının sinyallerini veren İzmir, İzmirlilere göre Kürtler yüzünden karakter değiştiren bir kent.
- İzmir son 20 yılda ne kadar Kürt göçü aldı? Daha çok nerelere yerleştiler, ne işler yaptılar ve kentin sosyal dokusunda nasıl iz bıraktılar?
- İzmir'e Kürt göçü yeni değil. Ama 1980-2000 yılları arasında şehre gelenlerin toplamı içerisinde Kürtlerin oranı epey arttı. Kürt illerinin nüfusuna kayıtlı olanların toplam nüfusa oranı açısından İzmir'in, Mersin ve Adana'dan sonra üçüncü sırada gelen batı metropolü olduğu tahmin edilebilir. Neoliberalleşme dalgasıyla kentlerdeki iş ve geçim olanaklarının daraldığı bir şehirde Kürt göçmenler midyecilik, pazarcılık, seyyar satıcılık gibi enformel ve düzensiz işlerde yoğunlaştılar; Kadifekale gibi heyelan tehdidi altındaki çöküntü alanlarına yerleştiler ve şehrin geri kalanından mekânsal ve sosyoekonomik olarak ayrıştılar. '
CAHİL, BÖLÜCÜ, İŞGALCİ' KÜRTLER
- İzmir'i seçmenizde 2009'da DTP konvoyuna aralarında gayet 'uygar' görünümlü genç kızların da yaptığı taşlı saldırının etkisi var mı?
- Araştırmaya 2007'de başladım. DTP konvoyuna yapılan saldırı, İzmir'de belirli karşıtlıkların cisimleştiği bir 'sahne' olarak ele alınabilir ama buradan yola çıkarak bu karşıtlığı sadece İzmir'e mahsus bir şey olarak ele almak doğru değil. Çalışmamda negatif bir Kürt algısının oluşumunu mümkün kılan süreçlere odaklandım.
- İzmir'i, İzmirlilere göre bu kadar 'özel', 'üstün' ve tahammülsüz kılan nedir?
- Benim 'tanıyarak dışlama' olarak formüle ettiğim algıyı ben, tipik bir İzmirli pozisyonu değil İzmirli orta sınıf içerisinde görülen bir eğilim olarak ortaya koymaya çalıştım. İnsanların dışlayıcı söylemleri daha çok kendi sınıfsal konumları üzerinden, şehrin toplumsal hayatında Kürt göçmenlerle kurdukları ilişkiler üzerinden kuruluyor ve savunuluyor. Ama İzmir'in Türkiye'nin steril, modern ve aydınlık yüzü olduğuna dair yerleşik güzelleme, Kürt göçmenlere yöneltilen dışlayıcı tutumu daha da koyultuyor, meşrulaştırıyor ve perçinliyor olabilir.
- 'Tanıyarak dışlama' ne demek, yaşamdaki karşılığı ne?
- 'Tanıyarak dışlama' orta sınıf görüşmecilerin Kürtlere yönelik algısının üç özelliğine vurgu yapıyor: Birincisi; 'Kürtleri' Türk milletinin bir parçası olarak gören 'tanımama' üzerine kurulu geleneksel asimilasyoncu devlet söyleminden farklı olarak, Kürtleri ayrı bir 'halk' ve 'topluluk' olarak tanıyorlar
. İkincisi; Kürt karşıtı insanların anlam dünyasında Kürtler; cahil, bölücü, kent hayatını mahveden, haksız kazanç sağlayan ve işgalci gibi olumsuz özelliklerle ayrıldığından, bu tanıma, kaçınılmaz olarak beraberinde Kürtleri dışlayan bir mantık içeriyor. Üçüncüsü; ancak Kürtleri şehir hayatında tanıdıktan sonra, Kürtlük kategorisinin içini dolduruyorlar.
- Bu kavramın anaakım milliyetçilikten ayrıldığını ve son yılların özgün bir sonucu olduğunu söylüyorsunuz.
- Tanıyarak dışlama, klasik Türk milliyetçiliğinin 'Kürt yoktur; ya da Kürt esasında Türktür ya da hepimiz aynı milletin içindeyiz,' şeklindeki asimilasyoncu projesinin mantığına terstir. Hem söylemsel hem de stratejik olarak bu asimilasyon projesi ile uyumsuzdur. Asırlık asimilasyon projesi sahneyi terk ederken, onun bıraktığı enkazın üzerinden bu tür ırkçı hezeyanlar yükseliyor. Zorunlu göç süreçleri ve neoliberalizmle dönüşen kentsel yaşamda orta sınıf, Kürtlere veya Kürt sorununa bu şekilde reaksiyon verme eğilimi taşıyor.
- İzmir'deki bu tepkinin sadece Kürtlere değil, başörtülülere de yönelik olduğu yazıldı. Bu doğru bir yaklaşım mı sizce?
- Kürt karşıtlığı ile türban karşıtlığı bir ve aynı pozisyonun iki görünümü olarak ele alınabilir mi diye soruyorsanız, benim cevabım 'hayır'. İkisi farklı dinamiklerden beslenen olgular. Bu Kürt karşıtlığının her biçimini Kemalizmin uzantısı olarak görmekten, ona indirgemekten kaynaklı bir yanılgı. Göç almış büyük kentlerdeki orta sınıf içerisinde dindar, muhafazakar veya başörtülü olup da bahsettiğimiz Kürt karşıtı dili taşıyanlara rastlamakta sıkıntı çekmediğimi söyleyeyim. Bu karşıtlık elbette Kemalist duyarlılıklarla pekişiyor, ama ondan mütevellit değil. Son dönemlerde toplumda ortaya çıkan her dışlayıcı ve ayrımcı eğilimi 'milliyetçilik', 'Kemalizm', 'beyaz Türklük' ve 'ötekileştirme' gibi çuvalların içine sıkıştırma eğilimi var. Bu, Kürt düşmanlığının sağlıklı bir şekilde tahlil edilmesini engelliyor.
- Eskiden ırkçılık-milliyetçilik deyince akla sarkık bıyıklı erkekler gelirdi.
- Sizin bahsettiğiniz sarkık bıyıklı erkek imajı daha çok ülkücü milliyetçiliği akla getiriyor. Milliyetçilik; ülkücülük ile sınırlı değil. Milliyetçiliğin dili erildir ve kitlesel bir harekete dönüştüğünde erkekler ağırlıktadır. Bunlar doğru ama bir ideoloji olarak milliyetçiliğin kadınlara daha az nüfuz ettiğini söylemek doğru bir tespit olmaz. Ben, bahsettiğim orta sınıf içinde eğilim olarak ortaya çıkan Kürt karşıtlığının milliyetçilik olarak değil kültürel ırkçılık olarak tanımlanması gerektiğini düşünüyorum. Bir de yaptığım görüşmelerde tanıyarak dışlama söylemini taşıyanlar bölücülükten sadece Kürtlerin siyasi eğilimlerini kastetmiyorlar; aynı zamanda onların kentte tutunma stratejilerinin bir parçası olarak birbirlerini kollamalarını, beraber hareket etmelerini de bir bölücülük emaresi olarak görüyorlar.
IRKÇILIK DOĞALLAŞIYOR
- 90 kadın ve erkek İzmirliyle konuşmuşsunuz. Sizi en çok hangi tepkiler şaşırttı?
- En çok şaşırtan, bu tür ırkçı ifadelerin görüşmeciler tarafından büyük bir rahatlıkla sarf edilmesi ve doğal bir şey olarak sunulmasıydı. Devlet tarafından 'yokmuş' gibi sayılan, medyada üzerinde konuşulmasından imtina edilen bir olgunun gündelik hayatın pek çok alanında rahatlıkla gözlemlenebilmesi ve bunun üzerinde hiçbir çalışmanın olmaması çok şaşırtıcı. Bir de bu dışlayıcı söylemin bazen birbirinin tıpatıp aynısı hikâyeler ve sözcükler üzerinden ortaya çıktığını gözlemledim.
- İzmir, CHP'nin çok uzun yıllardır mahalli iktidar olduğu bir kent. Kentin orta sınıfının bu algısında siyasal tercihleri ne derece etkili sizce?
- Konuştuklarım arasında MHP'ye ve AKP'ye oy vermiş olanlar da vardı. Bir insanın siyasi tercihini ve pozisyonunu sadece tek bir algı belirlemiyor. Bu bakımdan bugünkü durumda bu tepki tek başına belirli bir siyasi pozisyonu ifade etmiyor; ama belirli bir vadede bu kaygının ağırlığı artarsa buradan bir siyasal kimlik de türeyebilir.
- Bir akademisyen olarak çözüm önerilerinizi de bilmek isterim.
- İki şey önemli: Böyle bir algının yayılmasını engellemek ve sahici bir kardeşliğin inşasını sağlayacak çözümler üretmek. Bu ülkede ırkçılık üzerine tartışmalar 'Türkiye'de ırkçılık diye bir şey yok,' yargısıyla sürekli ötelendi. Ne siyasal ne de toplumsal düzeyde ırkçılık; mahkûm edilmesi gereken, ayıp ve tehlikeli bir şey olarak algılanmıyor. İzmir'de Kürt karşıtlığının bu kadar alenen sergilenebilmesinde ve kolaylıkla yayılım alanı bulmasında bunun önemli bir rolü var. Irkçılık kamusal alanda ve medyada toplumu etkileyen figürler tarafından dile getirildiğinde hem kanunen hem de vicdanen yargılanmalı ve ırkçılığın aşağılık bir şey olduğu fikri hakim kılınmalı. Sahici bir kardeşliğin inşası ise ırkçılığı yaratan toplumsal koşulları ortadan kaldırmakla mümkün olabilir. Görünen o ki, Kürtlerin siyasi ve hukuki alandaki tanınmaları tamamlansa bile kentsel toplumsal yaşam içerisindeki konumları onlara yönelen ırkçı tutumları üretmeye devam edecek. Bu bakımdan tam bir kardeşliğin inşası ancak bu eşitsizliklerle birlikte mücadele ederek mümkün olabilir.