Kürt meselesinin henüz adı konmamıştı. Hakikati söylemek yürek istiyordu. 1939'da Çorum İskilip'te doğan sarışın bir Türk bunu göze alanlardan biri oldu. Türkiye'de Kürtlerin varlığını yüksek sesle söyledi, bunu bilimsel olarak defalarca ispatladı ve karşısına sadece devleti değil, akademik dünyayı almaktan çekinmedi. Bunun karşılığında 72 yıllık ömrünün 17 yılını hapishanelerde geçirdi, işkence gördü, suikast tehdidi altında yaşadı, işinden oldu, kitapları yasaklandı. Araştırmalarıyla Kürt sorunuyla ilgili bilimsel itirazları yapan ve 'sarı hoca' olarak anılan İsmail Beşikçi'ydi bu sarışın çocuğun adı. Öyle ki, kendisine duyduğu hayranlık nedeniyle bir düğün töreninde masasına gelen ünlü kabadayılardan Kürt İdris ona "Hocam, bizim adımız babaya, kabadayıya çıkmış ama asıl kabadayı sizsiniz," demekten kendini alamayacaktı.
KÜRTLERLE İLK KARŞILAŞMA
İsmail Beşikçi liseyi memleketi Çorum'da bitirdikten sonra 1958'de Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni kazandı ve derecesi nedeniyle İçişleri Bakanlığı bursuyla okudu. Çorum'daki maiyet memurluğunun ardından askerliğini bu kez gönüllü becayişle Bitlis'te yaptı. Daha sonra üzerine doktora tezini yazacağı Kürt göçerleri de ilk defa Bitlis'te gördü. 1964 sonlarında Erzurum Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Kürsüsü'ne asistan oldu. 1965'te doktora tezini göçebe Alikan aşireti üzerine yapmaya karar verdi ve yedi ay aşiretle çadırda yaşadı. 1967'de TİP'in Doğu Mitingleri'ni akademisyen olarak izledi ve gözlemlerini
Forum dergisinde 'Doğu'da Şeyhlik, Ağalık' başlığıyla yayımladı. Üniversitede aynı kürsüde çalıştığı Doç. Dr. Orhan Türkdoğan'ın Beşikçi'yi üniversite yönetimine ihbar etmesi de bu dönemde oldu. Türkdoğan mektubunda Beşikçi'yi Marksistlik ve Kürtçülükle, 'körpe dimağlar üzerinde' sulta kurmakla itham ediyordu. 1960'ların ortalarından başlayarak, üretim tarzı tartışmaları Türk solunun en önemli gündem maddelerinden biriydi. Bu hararetli tartışmalarda Bizans'tan, Selçuklu'dan bahsediliyor, ama 'Doğu'nun esamisi bile okunmuyordu.
Doğu Anadolu'nun Düzeni kitabı bu eksikliğe tepkiyle yazılmıştı. Doğan Avcıoğlu ve Behice Boran gibi solcuları etnik sorunlara hiç değinmedikleri için eleştiriyordu.
YENİ BİR TARİH YAZICISI
60'ların sonunda Kürt solcuları Devrimci Doğu Kültür Ocakları'nı (DDKO) kurarak yepyeni bir süreç başlattı. Amaçları Kürt sorunun tartışılması ve legal Kürt siyasetinin oluşturulmasıydı. 1971 başlarında Ankara SBF'de açılan sınavı kazandı ve sosyoloji kürsüsünde asistan oldu. Ancak 12 Mart 1971 muhtırasıyla bu süreç henüz başlarındayken bitti. Beşikçi, 19 Haziran 1971'de Diyarbakır Sıkıyönetim Komutanlığı'nın tutuklama kararı uyarınca Diyarbakır Sıkıyönetim Cezaevi'ne kondu. Cezaevi arkadaşlarından Mehdi Zana, Beşikçi'yi şöyle anlatıyor: "Mahkemelerde Kürtçe konuşmamız için bizi zorluyordu. Cesurdu, cesarete yeni bir anlam katıyordu." Yargılamaları sırasında bir askeri yetkili, "Bu kişi devletin betondan temellerine dinamit koymuştur," demekten kendini alamayacaktı. 1974'teki genel afla tahliye olduğunda ilk cezaevi deneyiminde 3 yıl 27 gün yatmıştı.
HAPİS, İŞKENCE VE İNAT
Artık Kürt sorununun çözümünün 'devrim sonrasına' kaldığı masalları da geride kalmıştı. Beşikçi'nin olay yaratan kitapları bu atmosferin içine doğdu. İlk kitap 1976'da basılan
Bilim Yöntemi'ydi. Bu kitapta yanlışı görmemenin sebebi olarak Kemalist resmi ideolojiyi gösteriyordu. Serinin 1978'de yayımlanan ikinci kitabı, ırkçı Türk Tarih Tezi ve Güneş-Dil Teorisi hakkında oldu. Üçüncü kitabını Cumhuriyet Halk Fırkası'nın (CHF) 1927 Tüzüğü'nün eleştirisine ayırdı. Ona göre Kemalizmin en büyük başarısı kendisini sosyalistlere savundurtmuş olmasıydı. Dördüncü kitap, Dersim üzerineydi. Beşinci kitap, Ahmed Arif'in hakkında
33 Kurşun şiirini yazdığı Mustafa Muğlalı vakasıyla ilgiliydi. Altıncı kitapta ise Alman ve İtalyan faşizmlerinin CHF üzerindeki etkisini inceledi. Beşikçi ilk kitap nedeniyle 1.5 yıl, ikinci kitap nedeniyle ise iki yıl 12 ay hapse mahkum oldu, 1981'de de tahliye edildi. Bu defa 1 yıl 7 ay 6 gün yatmıştı. Arkadaşları Beşikçi'yi yurtdışına kaçırmak istiyordu. Kaçırma planı sürerken, 19 Haziran 1981'de tekrar gözaltına alındı, işkence gördü. Toplam 5 yıl, 11 ay, 7 gündür içerideydi. PKK'nın silahlı mücadelesi 1984'te başladı. Kürt toplumu hızla siyasallaşıyordu. Beşikçi 1987'de tahliye olduktan sonra, asıl olarak PKK hareketi ve devlet politikaları üzerine yoğunlaştı. Bu konudaki ilk kitabı, Japonca, Almanca, İngilizce ve İspanyolcaya da çevrilen, ünlü
Devletlerarası Sömürge Kürdistan oldu. Frantz Fanon'un Cezayir Kurtuluş Savaşı için kullandığı 'ilk kurşun' teorisini PKK'ya uyarlamıştı. 12 Mart 1990-25 Temmuz 1990'da
Devletlerarası Sömürge Kürdistan'dan dolayı 4 ay 3 gün Sağmalcılar Cezaevi'nde, 20 Mart 1991-14 Nisan 1991'de Avrupa'daki PKK'ya gönderilen bir telgraftan dolayı 24 gün Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nde, 1 Ağustos 1991-31 Ekim 1991'de
Ortadoğu'da Devlet Terörü ve
Kürt Aydını Üzerine Düşünceler kitaplarından dolayı üç ay Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nde yattı. Bu dönemde
Yeni Ülke, Özgür Ülke ve
Özgür Gündem gibi yayın organlarında yazılar yazdı. Pek çok açıdan Türkiye tarihinin en karanlık yıllarından biri olan 1993'te devlet; PKK ve Kürt aydınlarıyla mücadelede gayrinizami savaşı temel politika olarak benimsemişti. Beşikçi'nin payına yine hapis düştü: 5 yıl 10 ay 2 gün hapis yattı. Öcalan'ın 15 Şubat 1999'da Türkiye'ye getirilmesinden sonra sergilediği 'uzlaşmacı' duruş, Beşikçi için büyük bir hayal kırıklığı oldu. Öcalan'a yönelttiği eleştiriler, onu Kürt hareketinin dışına itti ve beş yıllık bir inziva sessizliğine gömüldü.
ÖCALAN'A BİR TEK O PARMAK SALLADI
2006'da verdiği bir röportajda Öcalan'ın duruşunun sağlam olmadığını söyledi. "PKK Abdullah Öcalan'ı eleştirebilmelidir." PKK lideri bu sözlere, Beşikçi'nin 'Kürtlerin Ziya Gökalp'i' olduğunu söyleyerek cevap verdi ve Beşikçi'yi pozitivist olmakla suçladı. Beşikçi bu eleştiriyi de yanıtsız bırakmadı: "Öcalan çok konuşan bir liderdir. Kanımca bu kadar çok konuşması gerekli değildir. Böyle ağır bir denetim altında ne konuşabilirsiniz? Ancak devletin istediği gibi, devletin istediği şekilde konuşabilirsiniz." Bu sert ve ağır sözler karşısında, PKK'nin internet sitelerinden 'Beşikçi'ye açık mektup' yayımlandı. Ancak Beşikçi aynı Beşikçi'ydi, susmadı. Hatta yakın dönemde yazdığı bir yazıda, pek çok Kürdün faili meçhullerin hesabını artık devletten sorabildiğini, PKK'nin kurbanı olan faili meçhul yakınlarının ise sessizlik içinde yaşadıklarını söyledi. Ve BDP'nin 2010 Anayasa referandumunu boykot kararını da yanlış buldu. Hakkında pek çok kişinin imzasıyla çıkan
İsmail Beşikçi kitabı İletişim Yayınları tarafından yayımlanan ve haberimiz yayına hazırlanırken 1 yıl 3 aylık yeni bir cezaya daha çarptırılan 'sarı hoca' şimdiye kadar kendisine verilen hiçbir ödülü kabul etmedi, Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterilmesine karşı çıktı, mal-mülk gibi hırslara hiç sahip olmadı ve cesaretinin yanına her zaman şaşırtan utangaçlığını da koydu. Onu sevenlere bir müjde vererek yazıyı bağlayalım: Bazı Kürt işadamı ve aydınların öncülüğünde kurulacak İsmail Beşikçi Vakfı ve Kütüphanesi ise kuruluş çalışmalarının son aşamasına gelmiş durumda.