İstanbul yeme-içme-eğlenme dünyasının eski ve önemli isimlerinden Ahmet Çapa hafta içinde hayatını kaybetti. 20'lerinde hatta 30'larında olanlar için İzzet Çapa'nın abisi, ama orta yaşlardakiler için evvela Şamdan demek Ahmet Çapa. Etiler Şamdan'ı 1975'te o zamanki ortağı Metin Fadıllıoğlu'yla beraber kuruyor. Müdavimleriyse Ercüment Karacan'dan Erol Simavi'ye, Abdi İpekçi'den Çetin Emeç'e medyanın mühim biraderlerinin de içinde olduğu bir krema kalabalık. (Üst katın gece kulübüne dönüşmesine sebep olarak Abdi İpekçi gösterilir hatta. Bir gece bir müşteriden "Volümü aç!" komutu gelir, önce iki kişi dans etmeye başlar, sonra dans edenler artar. Rivayet o ki, komutu veren Abdi İpekçi'dir.) Etiler, o zamanlar dutluk. Fakat Emlak Bankası'nın lojmanlarından biri olan bu iki katlı müstakil ev, afili mutfağıyla (ilk defa kurbağa bacağı ve salyangoz servis eden mekan olarak nam salmış), iyi DJ müziğiyle ve kulüp atmosferiyle İstanbul eğlence aleminin müstesna markalarından biri oluyor. Yıllardır değişmeyen dekorasyonuyla köhne ile klasik, kitsch ile kült arasında yorum farkına gelse de bazı çevrelerde hâlâ revaçta olan bir yer. 70'lerin sonunda Celal Çapa ile Mehmet Tuna da ortak oluyor. Büyükdere Şamdan, Sabancı korusunda Şamsa, Nişantaşı'nda Park Şamdan... Patronlar bölünüyor, başka yerler geliyor. Ahmet Çapa, 80'lerin sonunda Etiler Şamdan'daki hisselerini Mehmet Tuna'ya, 90'ların sonunda da Park Şamdan'daki hisselerini Ersoy Çetin'e devredip çekiliyor. Ama nihayetinde markayı yaratan adam. Sadece o markayı değil, çok daha büyük, memleket çapında popülaritesi çok daha yüksek başka bir markayı da yaratanlardan ayrıca. Ajda Pekkan'ın Ajda Pekkan olmasında payı var. Kimler Geldi Kimler Geçti, Haykıracak Nefesim Kalmasa Bile, Bir Günah Gibi, Yeniden Başlasın, Uykusuz Her Gece... Ajda Pekkan'a bu şarkıları söyleten Fikret Şeneş, Ahmet Çapa'nın annesi. Ve de söz yazarı annesiyle süperstar arkadaşının arasını Ahmet Çapa yapmış! Şöyle anlatıyor Fikret Şeneş, Yeni Aktüel dergisine verdiği bir söyleşide: "Ben oğullarını bir anlamda babasız büyüten bir kadın olarak prensip sahibiyimdir. Gençliklerinde derdim ki: 'Her akşam saat sekizde evde olunacak ve yemeğe yetişilecek.' Bu olmazsa olmaz bir ritüeldi benim için ve oğullarım da buna her zaman riayet etti. Ama bir akşam Ahmet gecikti. Saat sekizi on geçiyor yok, çeyrek geçiyor yok. Neyse kısa bir süre sonra geldi bu. 'Anne arkadaşın teknesiyle adaya gitmiştik, hava bozdu. Zor geldik, o yüzden geciktik,' dedi. 'Kimmiş o arkadaşların,' dedim. Birkaç isim saydı, arada 'Ajda da vardı,' dedi. Ben tanımıyorum Ajda'yı falan. Öyle sinirliyim ki 'Doğru odana geç,' dedim. Ama sinirim had safhada. Arkasından gittim, odasında gitarı var. Gitarı aldığım gibi kafasına geçirdim. Sonra Ahmet'i İsviçre'ye yolladım bir ara. O dönemde, zamanın ünlü müzik kulüplerinden Çatı'da İlham Gencer'in orkestrası çalıyor. Onu dinlemeye gitmişiz arkadaşlarla. Yanıma genç, güzel bir kız geldi. 'Ben Ahmet'in arkadaşıyım. Benim yüzümden sizden azar işitmiş, o Ajda benim,' dedi. Ahmet buna, benim söz yazdığımı söylemiş. 'Ben de şarkı söylüyorum, bana da söz yazar mısınız,' dedi. Ve bizim hikaye böyle başladı." İşte bu sebepten, Ahmet Çapa'ya cümleten teşekkür borçluyuz. Huzur içinde uyusun.