15 Temmuz darbe girişimi sonrasında koca koca paşaların, generallerin nasıl olur da bir meczuba inandığı ve kendi halkına ateş açma emri verdiği, o pilotların nasıl insanlar üzerine bomba yağdırdığı şaşkınlığı yaşanmıştı. İşte bu şaşkınlığın cevabı Bahadır Yenişehirlioğlu'nun yeni romanı Kara Güneş'te gizli.
Yenişehirlioğlu, Timaş Yayınları'ndan çıkan Kara Güneş'te, 15 Temmuz'u ilk defa bir romana konu ediyor. Anadolu'nun bir köyündeki iki arkadaş üzerinden FETÖ'nün 40 yıl önce başlayan örgütlenmesini anlatıyor. Çocuklardan biri FETÖ'cü olup 15 Temmuz gecesi halka kurşun sıkanlardan olurken diğeri her şeye rağmen örgütün tuzağına düşmüyor. Bu iki arkadaş 15 Temmuz'da tankların yürüdüğü köprüde karşı karşıya geliyorlar.
Yenişehirlioğlu'nun 15 Temmuz üzerine roman yazmasında aslında pek de şaşılacak bir şey yok. Çünkü yazar Türkiye'nin önemli toplumsal olaylarına yönelik yazdığı romanlarıyla tanınıyor. 12 Eylül (Beyaz Usta Siyah Çırak), 1915'teki Ermeni Tehciri de (Kanaviçe) kitaplarına konu oldu. O aynı zamanda bir hukukçu. Ailesiyle birlikte 12 Eylül mağdurlarından... 2007 ve 2011'de Ak Parti'den milletvekili adayı olmuştu. Çok az oyla seçilememişti. Bir özelliği de Çin'den İspanya'ya, Bosna Hersek'ten Suriye'ye, İran'dan Suudi Arabistan'a birçok ülkeyi gezerek toplumlar ve halklar üzerine araştırma yapması.
Yazarla Taksim'de bir kahvaltıda buluştuğumuzda önce kitap üzerine konuştuk. Kitap darbe girişimine yönelik ilk edebi metin olduğu için biraz kaygılıydı. Kaygısı da romanı yazma amacının anlaşılmayıp ticari bir girişim olarak algılanması. Lakin bu kaygısını bastırıp yazmış kitabı. Ama biraz da yaşanan süreç yazdırmış, "15 Temmuz gecesi sokağa çıktığımda kafamda yazmaya başlamıştım zaten" diyor. Sonrası uzun bir muhabbet ama sıkı ve ezber bozan çıkışların olduğu bir muhabbet...
- Kara Güneş 15 Temmuz ile ilgili ilk roman. Olay çok sıcak olduğu ve travması hâlâ devam ettiği için soruyorum, bu tür büyük bir olayla ilgili bir roman yazmanın nasıl riskleri vardı?
- Vardı tabii. Başta 15 Temmuz'dan
sonra çıkan kitaplarla
aynı düzlemde değerlendirilme
ve ticari bir iş olarak algılanma
riski vardı. Bu esas korkumdu.
Böylesi kaygıların, bu tür eserlerin
ortaya koyulmasının önüne
geçmemesi gerektiğini düşündüm.
Ayrıca Kara Güneş sadece
15 Temmuz'a odaklanmıyor,
FETÖ yapılanmasının 40 yıllık
geçmişine gidiyor. Nasıl toplum
içinde yapılandıklarını, riyakarlıklarını
anlatıyor. Açıkçası
bu roman benim bir çığlığım.
Canım yanarak, yürekten yazdığım bir
roman. Okuyanların sahiciliğini anlayacağını
düşünüyorum.
- Romanı ne zaman yazmaya karar verdiniz?
- 15 Temmuz darbe girişimine tepki
verip sokağa çıkanlardan ve o süreçte bir
daha da eve girmeyenlerdenim. O gece
karar verdim. Zaten FETÖ ile ilgili bir
eser yazmayı istiyordum. Yaşadığımız
o travma bu düşüncemi tetikledi. Daha
sokaktayken kafamda kitabı yazmaya başlamıştım.
- Kitapta FETÖ yapılanmasının, sadece fakir insanların çocuklarını değil hali vakti yerinde insanların çocuklarına da musallat olduğunu anlatıyorsunuz. Aklını kullanmayanları ve iradesi olmayanları FETÖ'nün ele geçirdiğini söylüyorsunuz.
- Anadolu'ya baktığınız zaman, FETÖ'nün
sadece fakir ailelerin çocuklarını
değil, ekonomik olarak iyi düzeyde olan
ailelerin ve onların çocuklarının da akıllarını
aldığını, köleleştirildiğini görüyorsunuz.
Bu anlamda dediğiniz de haklısınız,
tek kriter fakirlik değil.
- FETÖ'nün gerçek yüzünü ne zaman gördünüz, tehlikeli olacağını hissettiniz?
- En başından beri, FETÖ yapılanmasının
doğru olmadığını söylüyordum. Ya
Türkçe Olimpiyatları'nı düşünün. Evlendirsen
çocuğu olacak yaşta siyahi kızlar,
koca koca öğrenciler Üsküdar'a Giderken
şarkısını söylüyor, sahnede horon tepiliyor
yani kültür festivali düzenleniyor
ama Peygamber Efendimiz zuhur etti diye
insanlar salya sümük ağlıyor. Bu İslami bir
şey mi? Amerika'da da var böyle yapılar,
toplu halde intihar ediyorlar. Komik, manasız
geliyordu bana. Toplumsal bir histeri
kriziydi. Burada başka bir şey vardı. Tabii
bunun 15 Temmuz gibi bir hadiseye varacağını
kimse bilemezdi. Ama bir yanlışın
ayak seslerini hissediyorduk. Toplumda,
devlet içinde bu yapılanmanın giderek bu
derece büyümesinden kaygı duyuyordum.
Ben şuna inanırım. Devleti idare edenler
şu ya da bu cemaati veya şu din bu din
mensubunu özellikle tercih sebebi yaparak
siyasi erkin içine almamalı. Ama asla bu
tür dini yapılanmalara da hor gözle bakmamalıdır.
Toplum hareketi, ihya hareketi
deyip önlerini açabilmeli ama tercih sebebi
yapmamalı. Bir dini yapılamayı devlet
bünyesine dahil edip, devlet imkanları ile
var ediyorsanız o yapı bir süre sonra azgınlaşır
ve siyasi erki idare etmeye çalışır.
- Bu tür yapılanmalara karşı uyanık olması gerekenlerin devletle beraber aileler olduğunu da çıkarıyoruz romandan. - Aile çok önemlidir. Çünkü ailelerin
güçlü olmasıyla bir devlet ayakta kalabilir.
Kadim Anadolu'yu var eden de
budur. Bir anne-baba nasıl olur da kendi
evladını başka bir insana, yapıya teslim
eder ve onu ihya etmesini ister? Çünkü
bir evladı anne-babasından daha çok kim
düşünebilir ki? Bu yüzden ailelerin donanımlı
olması gerekiyor ki, evlatlar da
zayi olmasın. Bu romanı yazmamım sebeplerinden
biri de buydu. Yarının anne
babaları, bize büyük bir travma yaratan
15 Temmuz tecrübesinin kodlarını çözerlerse
evlatlarına sahip çıkar. O zaman da
bu tür yapılar palazlanamaz.
Aileleri, dostları ayırdılar
- 15 Temmuz travmasını atlatabildik mi, üzerinde serinkanlılıkla düşünebiliyor muyuz?
- Henüz değil. Bazı şeyleri gözden kaçırıyoruz. Mesela neden bu noktaya geldik? Bir toplum içinden bu kadar kahramanı çıkarıyorsa, bu kadar haini nasıl çıkardı? O zaman bir yerde sakatlık var. Olayın sıcaklığı ile kahramanlarımızı anıyoruz, onları el üstünde tutuyoruz. Bu böyle olmalı zaten. Ama hainlerin nasıl ortaya çıktığını da sorgulamalıyız. Görmezden geldiğimiz bir şey var. Aslında hiçbirimiz masum değiliz. Çünkü neden akılsız hale geldik, aklımızı kiraya verdik, şunun bunun tuhaf hırslarına köle olduk, bunu sorgulamamız gerekiyor. Eğer ülkemizde bir daha böyle bir şey yaşanmasını istemiyorsak bunu yapmak zorundayız.
- Travma ne kadar büyük?
- Aileleri, kardeşleri, arkadaşları, dostları birbirinden ayırdılar. İnsanları köleleştirip, mankurtlaştırdılar. Bütün bir toplumu zehirlediler. Zaten bunun için ben bir yazar olarak bir çığlık atıyorum. Eğer aklın önemini idrak edersek, bir insanda aklın varlığının olmazsa olmaz olduğunu, toplumun bütün katmanlarına yayarsak, yaşadıklarımızdan ders çıkarır, yara açmak yerine yaralarımızı sararsak, gerçekle yüzleşirsek, bu suçtan bir parça pay almayı göze alırsak o zaman düzelir, 15 Temmuz travmasını atlatabiliriz.
Müslümanlığa hizmet ettiğini sanırsın ama sen zavallı bir kölesin
- İnsanların akıllarını kiraya verdiğini söylüyorsunuz. Bunu sizce neden yaptılar?
- Yunus Emre'nin bir sözü var: Peygamber yerine geçen zamanın hocaları yük oldu bu milletin sırtına. Bu insanlığın en büyük problemlerinden biri. Eğer kaynaktan uzaklaşır, aklı dışarda tutup bir okuma gerçekleştirirsen, hakim de, pilot da, hekim de olsan köle olursun. Birinin oyuncağı olursun. Muhafazakarlar ve dindarlar için söylüyorum: ana kaynaktan, saf, pür, ilahi kelamdan beslenmek istiyorsanız aklı içeri alın. Akılsız okuma sizi bambaşka noktalara sürükler. Zaten toplum olarak İslami algımızda da büyük hatalar ve yanlışlar var.
- Ne gibi?
- Daimi birilerinin anlatımı ve onların söyledikleri üzerine yaşam planlayan insanlar haline geldik. Oysaki Cebrail'in, peygamberimize ilk söylediği kelam "Oku, seni yaratan Allah'ın adıyla oku." Aslında Cebrail o noktada oku derken, aklında, duygularınla bak, arz üzerinde böyle bakarsan kendini ihya edebilirsin, okuyanlardan olursun demek istiyor. Biz bunu gözden kaçırdık. İyilerini, güzellerini tenzih ederim ama "Müslümanız" dedik, hocaefendilerin yolundan gittik. Müslümanım diyen biri Kuran-ı Kerim'in Türkçe mealini baştan sona okumaz mı? Nebevi sünnet nedir merak edip öğrenmek istemez mi? Caminin içinde alışverişle ilgili bir ayet okunurken gözyaşı döküyor, dışarı çıkınca bambaşka bir adam oluyorsan sen Müslümanlığı yaşamıyorsun demektir. İşte birileri bunu görür, bu alanı okur, o boşluğu tespit eder ve öyle bir kurgular ki, sen hayatın boyunca İslam'a hizmet ettiğini sanırsın ama sen zavallı bir kölesindir. 15 Temmuz'da bunu da gördük...
- Nasıl?
- Adam pilot, biraz sonra halkını bombalayacak ama abdest alıp uçağa biniyor. Aynı adam yakalanıyor, sorguda susayınca su getiriyorlar, çömelip üç yudumda içiyor. Güya dini bir argümanı yerine getiriyor. Ama biraz önce yüzlerce insanı öldürdün. Katilsin sen. Ya da adam okumuş, hakim ya da savcı olmuş, inandığım dediği efendisi Fetullah'ın, Peygamber Efendimiz'le görüştüğünü ve HSYK'da kullanacağı oyu ona söylediğine inanıyor. İşte zavallı köleliktir bu...
Allah'ın oku dediği kitabı bile okumuyoruz
- Roman, FETÖ yapılanmasının bir köy ortamında çocukları nasıl ele geçirip yıllar sonra halkına silah sıkan insanlara nasıl dönüştüğünü anlatıyor. Hani darbe sonrası, "O koca paşalar nasıl bir meczuba inandı" şaşkınlığı vardı. Bunun cevabını mı aradınız biraz?
-15 Temmuz nihai bir sonuç. Darbe köprüde tankların yürütülmesiyle başlamadı aslında, 40 yıl önce başladı. Darbe akılların kiraya verilmesiyle, insanların iradesiz birer köleye dönüşmesiyle başladı.
- Nasıl oldu bu sizce?
- Aslında karşımızda karmaşık bir durum var. Peygamber ocağı denilen askeriyeyi, aşırı seküler bir hale sokuyorsunuz. Daha sonra toplumun karşısına bir başka dinamik çıkarıyorsunuz. O da "Peygamber ocağını inanmayanların elinden alacağız, o yüzden evlatlarınızı bize verin" diyor. Ya da üniversitelerin kapılarında insanlar inançları yüzünden mağdur oluyor, dışlanıyor, ikna odalarına sokuluyor. Adamın biri çıkıp diyor ki: Dinsizlik kapısı olan buralardan evlatlarımızı koruyalım... Sistem ve plan öyle komplike çalıştırıldı ki insanlar yağmurdan kaçarken doluya tutuldu. Tamam ilk etapta FETÖ fakir ailelerin çocuklarını hedeflerine almıştı ama sonra harıl harıl insanlar evlatlarını bunlara teslim etti. Hadise kontrol edilemez duruma geldi. Devlet bu konuda ciddi zafiyet gösterdi.
- Zafiyet devletle mi sınırlı sadece?
- Toplumda da bir zafiyet oldu. Muhafazakar insanımız, "Hiç akletmez misiniz" emrini yok saydı. Gassal önünde meyyit olmayı, yani ölü yıkayıcısının eline ölü gibi teslim olmayı maharet saydı. İnanıyorsak, inandığımız değerler uğruna omurgalı olmalıyız. Biz toplum olarak okumuyoruz. Allah'ın oku dediği kitabı bile okumuyoruz. Onun bize ne söylediğini anlamıyoruz. "Hocaefendi söylüyorsa doğrudur", "Hocaefendi yanlış yapsa bile vardır bir hikmeti" türü tavırların sonu 15 Temmuz'dur.
İslam'la uğraşıyorlar
- Siz dünyayı da dolaşmış bir insansınız. İslam coğrafyasındaki durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- İslam coğrafyasının genel hali ortada. Amerika Irak'ı işgal ettiği sırada, birçok Iraklı yıllardır giremediği Saddam'ın sarayına Amerikan askeriyle girip onun salonundaki naylon çiçeği evine götürme derdindeydi. "Hani ülkem? Amerikan askerleri ülkemi işgal ediyor" diye düşünmüyordu. Peki nasıl bu noktaya geldik. Evet, küresel güçler, küresel sömürü düzeni İslam coğrafyasıyla uğraşıyor. Evet, İsrail, ABD, İngiltere, AB uğraşıyor. Ama olup bitende hiç mi senin bir payın yok? Hiç mi kendine dönüp bakmazsın, nerede hata yapıyoruz diye. Hep yanlışı başkalarında ararsan sağlıklı bir sonuç alamazsın. Şam zamanının ilim kapısıydı. Şimdi ne halde? O yüzden bu dünyanın akletmesi, o kadim referanslarını alması, tekrar kodlarına dönmesi gerekiyor. Allah bize akıl vermiş. Hangi zihin yapısında olursa olsun, hangi zeka seviyesinde olursa olsun onun bana gönderdiği kainat prospektüsünü anlayabileceğimi biliyor. Anladığım kadarıyla yaşadığım taktirde akıllı bir adam olarak yaşayacağımı da biliyor. Çünkü bilgisayar programımı o yazdı. Hocaefendiler mi biliyor?