Trablusgarp Savaşı, Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatında önemli bir yer tutmasına rağmen onunla ilgili birçok anlatıda buradaki mücadelesinin üzerinde pek de durulmaz. Hatta bir gözünün bu savaşta yaralandığı bilinmesine rağmen bu olay da biraz flulaştırılır. İşte yazar Mustafa Çevik'in Turkuvaz Kitap'tan çıkan Çöldeki Bozkurt kitabı tam da Mustafa Kemal Paşa'nın Trablusgarp günlerine odaklanıyor. Kitabın bir belge- roman olması ise bir başka önemli durum. Çünkü ilk defa Mustafa Kemal Paşa bir roman kahramanı olarak ele alınıyor. Çevik ile bir araya geldik ve romanını Atatürk'ü konuştuk.
- Genel olarak Mustafa Kemal Paşa'nın Çanakkale'de tarih sahnesine çıktığı söylenir ama siz onun kahramanlaştığı ilk yerin Trablusgarp olduğunu ortaya koyuyorsunuz.
- Evet, Trablusgarp, Mustafa Kemal Paşa'nın ilk savaştığı ve kahramanlığını gösterdiği yer. Mustafa Kemal denilen kişilik Çanakkale'ye öyle gökten zembille inmedi. Elbette Çanakkale'deki başarıları, Kurtuluş Savaşı'ndaki dehası tartışılmaz. Ama onun kahraman olarak kendini gösterdiği ilk yer Trablusgarp.
- Atatürk'ü Trablusgarp'a götüren, onun kahramanlaşmasını sağlayan neydi?
- Atatürk'ün çok önemli bir sözü var. "Ben vatanıma bir halel gelecekse eğer ölmeye karar vermiştim" diyor. Trablusgarp'a giden bir avuç Osmanlı subayı gibi o da orayı vatanın bir parçası olarak görüyor. Ve vatan için kendini feda etmeye hazır olarak mücadele ediyor. Onu kahramanlığı işte bu ruh halinde ortaya çıkıyor. Zaten onun lider kişiliği, cesareti, doğru bildiğini her şeye rağmen söyleyebilme gücü olduğu biliniyor. Çünkü onun hayatında tereddüte yer yok. Tehlikeyi sezdiği anda doğru yerde, doğru zamanda doğru karar veren bir kişilik. Ne yapmak istediğini çok net biliyor. Trablusgarp'ta olması gerektiğini düşünüyor ve tereddüt etmeden oraya gidiyor ve mücadelesini veriyor.
- Trablusgarp Savaşı'na gidenlerden biri de Enver Paşa. Ve Enver Paşa ile Mustafa Kemal Paşa arasında evveliyatından beri gerilimli bir ilişkisi olduğu anlatılagelir. Siz kitapta da bu gerilimi hissettirmekle birlikte birbirlerine çok saygılı olduklarını da gösteriyorsunuz.
- O dönemin kurmay heyeti çok iyi yetişmiş. Hepsi bir kaç dil biliyor. Hem Doğu'yu hem Batı'yı çok iyi algılıyorlar. Dünyaya açıklar. Aydınlık bir kafaları var. Ayrıca olabildiğince o dönemin insanının nezaketine sahipler. Bu nezaketi birbirlerine gösteriyorlar. Evet ikisi de rakip, olaylar karşısında farklı düşünüyorlar. Ama birbirlerinin hakkına asla taarruzda bulunmuyor, asla birbirlerine karşı saygıda kusur etmiyorlar.
- Aralarındaki gerilim neden kaynaklanıyor?
- Enver Paşa dönemin yıldızı. İttihat Terakki'nin en önemli üç isminden biri. Padişah damadı, hürriyet kahramanı. Ama Mustafa Kemal de daha öğrenciliğinden beri zekasını, yeteneğini fark ettiren bir subay. Gümbür gümbür geliyor. Enver Paşa bunu görüyor. Mesela kitapta var. Mustafa Kemal de İttihat Terakki'nin içinde. Ama askerin siyasete girmesine bağıra bağıra karşı çıkıyor. Bunun için de Selanik'ten 1908'de Trablusgarp'a gönderiliyor. Sürgün bir görev, neden gönderildiğini de biliyor ama o yine de gidiyor ve oradaki isyanı kontrol altına alıyor. Dönüp geliyor. Ama tüm bunlara rağmen bir ülke toprağı işgal edilince yine Enver Paşa ile tekrar Trablusgarp'a gidip orada savaşıyor. Çünkü vatan her şeyin üzerinde bir mesele onun için.
ÖLÜMÜNE SAVAŞIYOR
- Bu savaşta Mustafa Kemal Paşa gözünden yaralanıyor. Ama bu hadise çok da anlatılmaz. Neden?
- Biraz saklanan, saklandıkça
da üzerinde tevatürlerin
üretildiği bir yaralanma.
Şimdi ölmeye karar veren bir
asker, ölümüne savaşır ki öyle
de savaşıyor. Bunun için
girdiği onlarca savaştan birinde
yaralanması gayet normal.
Ayrıca bir asker için savaşta
aldığı yara şeref madalyası gibidir.
Ama sanırım onu gibi
bir askerin yaranabileceğine
kimse inanmak istemiyor.
- Kitapta bu yaralanma hikayesini açık açık yazmışsınız?
- Trablusgarp'ta Mustafa
Kemal Paşa ateş hattının
en önünde savaşıyor. Ve
Trablusgarp bilindiği üzere
uçağın kullanıldığı ilk savaş.
Uçaktan atılan bir bomba
sonucu duvardan kopan kireçli
bir taş gözüne çarpıyor.
Tozun da etkisiyle iki gözü
de iltihaplanıyor. Savaş ortamında
tedavisi imkansız.
Ama gözlerini kaybetme
uğruna cepheyi
bırakmıyor. Çünkü
onun için Trablusgarp
bir vatan
toprağı. Enver
Paşa'nın emriyle
zaten tedaviye
gönderiliyor. Tedavisi
bitince de hemen
geri dönüyor.
MUSTAFA KEMAL ORTAK BİR DEĞER
- Sizce nasıl bir Atatürk algımız var?
- Herkesin bir Mustafa Kemal Atatürk algısı var. İnsanlar ideolojisine, yaşam görüşüne göre, görmek istediği Mustafa Kemal'i yazıyor, anlatıyor. Bunun için birden fazla Mustafa Kemal algısı oluşmuş durumda. Onun bir evlat, bir abi, bir iş arkadaşı yani bir insan olduğu çoğu zaman unutuluyor. Evet, özel bir insan, zeki, yetenekli... Ama nihayetinde insan. Açıkçası ben bizim coğrafyamıza gönderilmiş özel bir insan olduğunu düşünüyorum. Mesela Mustafa Kemal'in Trablusgarp'ta irtibat kurduğu Şeyh Ahmet Sunusi döneminin dünyasında İslam coğrafyasının en itibarlı Müslüman otoritelerinden biri. Atatürk'le sıkı dost oluyorlar. Hatta Kurtuluş Savaşı sırasında İstanbul'dan Mustafa Kemal ile ilgili ölüm fermanı çıkınca reddiye yazıyor. Padişah Vahdettin, Şeyh Sunusi'ye nedeni soruyor. O da "Müslümanlığımızı yaşamamızı ona borçluyuz. Hepimiz onun yanında yer almalıyız. Cihadı tarif etmek gerekirse işte Mustafa Kemal'in yaptığı cihattır" diyor. Ama maalesef onun çok yönlü bakışı algılanmıyor.
- Peki ya sonraki dönemde onu anlayabildik mi?
- Mustafa Kemal Atatürk ortak bir değer. Herkes iyi de olsa kötü de olsa yaptığı her şeyi ona sırtını dayayarak yapmaya çalışıyor. Mesela Kenan Evren bile darbe yaparken Atatürk'ü kullandı. Oysa Evren'in ilk yaptığı şey bu ülkeyi satmaktı. Lakin artık durum değişti. İdeolojilerin saplantılı tarafları törpülendikçe, insanlar olması gerektiği gibi Atatürk'ü anlamaya başladı ve bunun için ona olan saygı günden güne artmaya başladı. Hatta yeni neslin ideolojik bagajı olmadığı için gençlerin onu daha iyi anladıklarını düşünüyorum.