Efendim, malumunuz, Zülfü Livaneli, bir dönem solcuların diline pelesenk olmuş
Özgürlük şarkısını bir GSM şirketine reklam müziği olarak sattı. Ardından da tartışma patladı. Barış Yarkadaş, başında bulunduğu gercekgundem.com adlı haber sitesinde ağır bir yazı kaleme aldıktan sonra
LeMan dergisinde de, "
Özgürlük'ü GSM şirketine sattıysan, 'Yiğidim aslanım burada yatıyor'u da yatak şirketine verebilirsin," diye bir yazı çıktı. Sonra bir televizyon programında Rana Elik, Barış Yarkadaş'ın ve
LeMan'ın yazdıklarını okuyunca, Zülfü Livaneli telefona sarıldı, yaklaşık 20 dakika, küfür de dahil olmak üzere acayip bir konuşma yaptı. Livaneli, kendisini eleştirenleri, özellikle de internet medyasını 'işsiz güçsüz serseriler' olarak tanımlayıp, "Bunlar iş bulamadıkları için internet sitesi kurdu, büyük medyaya giremedikleri için kompleksli davranıyorlar," gibi laflar etti. Tabii bir yandan da internet medyasına açıklamalar yapıyor,
Özgürlük şarkısını reklamdan geri çektiğini ilan ediyordu. Aslında bu tartışma küllendi ama Britanyalı GSM şirketi
Özgürlük'ü kullanmaya devam ediyor. Tartışmayı başlatan gazeteci Barış Yarkadaş'a hâlâ söz düşüyor anlayacağınız. Biz sorduk, o yanıtladı...
- 'Her şey' nasıl başladı?..
- Sanırım 5 ya da 6 Ağustos gecesiydi. Yarı uykulu bir halde televizyona bakarken, kulağıma tanıdık bir melodi geldi. Ekranda bir GSM şirketinin reklamı dönüyor ve 3G adı verilen yeni teknolojiyi tanıtıyordu. Fonda çalan müzik ise Zülfü Livaneli'nin
Özgürlük adlı bestesiydi. O gece epey bir süre uyumadım. Reklamın yeniden yayınlanmasını bekledim. Reklam birkaç kez daha yayınlandı. Sabah haber toplantısında durumu arkadaşlara anlattım. Bir muhabirimiz hemen Livaneli'yi aradı. Ancak GSM kapalıydı. Ardından Livaneli'nin asistanına ulaşıp, 'Besteyi sattınız mı?' diye sorduk. Asistanı bu konuda konuşmak istemediklerini, bestenin haklarının başka bir şirkette olduğunu söyledi. Bu sırada,
Hürriyet'te Mevlüt Tezel,
Milliyet'te Sina Koloğlu ve bianet'te Berat Günçıkan da bu konuya ilişkin yazılar yazdı. Aynı gün, ben de 'Her şey satılık mı Zülfü Livaneli?' başlıklı bir yazı kaleme aldım. Diğer arkadaşlarımız bu konuya bir daha değinmedi. Biz ise ısrarla takip ettik. Tartışmanın fitili de böylece ateşlenmiş oldu.
BİR SOLCUNUN YAPMAYACAĞI ŞEYLER
- Neden 'Her şey satılık mı?' diye başlık attınız. Satamaz mı?
- Livaneli, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra bir beste yapmıştı. Adı,
Her Şey Satılık'tı. Livaneli, sözlerini kendisinin yazdığı şarkısında kapitalizmi eleştiriyor ve sosyalist ülkelerden gelen kadınların pazarda bir 'mal gibi' satıldığına vurgu yapıyordu. Biz de Livaneli'nin o haklı eleştirisinden yola çıkarak, sanat eserini bir 'mal gibi' satmasına dikkat çektik. Çünkü Livaneli, hep solda durduğunu söylüyordu. Solda duran bir kişinin doğal olarak solun etik değerlerine sahip çıkmasını beklersiniz. Temel itiraz noktamız buydu. Zira sol değerler, sanat eserinin bir mal gibi satılmasını ve 'karşıtına dönüşmesi'ni kabul etmez. Livaneli işte tam da bu noktadaydı. Bir yandan solda durduğunu söylüyor, öte yandan ise kapitalizmin temsilcilerinden olan bir şirkete
Özgürlük adlı bestesini 300 bin dolara satıyordu!
- Peki, Özgürlük solun malı mı?
-
Özgürlük, 1940'lı yılların sonunda Nazilere direnen Fransız sanatçı Paul Eluard tarafından kaleme alınmış. Komünist Eluard'ın baskı altında olduğu bir dönemde yazdığı şiir, elden ele dolaştırılarak günümüze dek ulaştırılmış. Sanatsal içeriğinden çok, simgesel önemi var. 'Özgürlük' kavramı sanatsal bir dille ifade ediliyor. 'Senin için doğmuşum hayata' deniyor. Reklam ise, özgürlük kavramını 'telefonda olabildiğince çok konuşma'ya ve 'tüketebilme'ye indirgiyor. Livaneli, kitlelere mal olmuş bir eserin içeriğini tersine çevirerek, kapitalizmin ideolojik taşıyıcısı olma misyonunu üstleniyor. Livaneli, 1980 yılında bu şiiri besteledi, 1984'te ise kasede okudu. O dönemi bir hatırlayalım. 12 Eylül cuntası, 'sivil görünümlü' bir iktidara programını uygulatıyordu. Cezaevlerinde yatan siyasi tutuklular, 'tek tip kıyafet giydirme' politikalarına direniyordu.
Özgürlük işte böyle bir ortamda Türkiye'ye yayıldı. 12 Eylül karanlığını yırtmaya çalışan binlerce kişi,
Özgürlük'ü sahiplendi. 1940'larda faşizme karşı direnişin sembollerinden olan şiir, 1980'lerin Türkiyesi'nde yine aynı misyonu üstlendi. Biz de kapitalizme karşı sembolleşmiş bir şiirin, bizzat kapitalistler tarafından kullanılmasına haklı bir itirazda bulunduk. Livaneli'ye, 'Sol değerlerin içini boşaltma,' dedik.
- Yani Livaneli artık 'solcu' değil mi?
- Livaneli belki de hiçbir zaman solda değildi. Biz onu solcu sanıyorduk. Yurda döndükten sonra, "Solcular benim şarkılarımı yanlış anladı," demişti zaten. Bunlar 'dönüş'ün ilk işaretleriydi. Livaneli sonra, Dinç Bilgin döneminde SABAH'a yazar oldu. Turgut Özal'a övgüler dizmeye başladı. Özal'ın TEM Otoyolu yaptığını, evine rahat gidip gelebildiğini anlattı. Yalısının problemlerini çözebilmek için DYP'li Tansu Çiller'le ilişkilerini hep iyi tuttu. Bunlar bir solcunun yapmayacağı şeylerdir. Zaten Livaneli, artık 'sağ'a yelken açtığını, Rana Elik'in programında, 'Sattıysam ben sattım, size ne it oğlu itler!' diyerek ilan etmiştir. 'Mal benim değil mi, satarım,' diyor. Bir solcu böyle konuşmaz. Bize de bu yüzden küfür ediyor. Çünkü biz ona, geçmişini ve ona bugün rahatça yaşamasını sağlayan sol değerleri hatırlatıyoruz.
- Peki, neticede Özgürlük reklamdan çekildi mi, çekilmedi mi?
- Eğer Livaneli'nin dediği gibi olsaydı, reklamlar şu an dönmezdi. Livaneli, köşesinde gerçeği söylemedi. Çünkü en başta, 'Satmadım, edisyon şirketi vermiş,' dedi. Ardından, 'Sattık ama dediğiniz kadar para almadık,' savunmasına geçti. Bir sonraki yazısında, 'Sattıysam ben sattım, size ne?!" demeye başladı. Rana Elik'in programında, çıtayı yükseltti, 'Siz de üretin siz de satın it oğlu itler!' dedi. İşin içinden çıkamayınca, 'Geri çektim, artık reklamda kullanılmayacak,' ifadesini kullandı.