Bizde ' azınlık' kelimesi, şöyle rahat, kolay, pratik bir biçimde kullanılamaz. Çünkü azınlık sözü Türkiye'de hukukileştirilmiştir . Yani kelimeyi ille de hukuk ve mutlaka Lozan Antlaşması bağlamında kullanacaksınız.
"Çoğunluk olmayana ya da çoğunluk karşısında azda kalana azınlık denir" gibi bir gündelik tanıma başvuranların başına çeşitli dertler gelmiştir.
Olay eskiye dayanır:
Balkanlardaki ve Kafkaslardaki zulümden kaçan milyonlarca Müslüman'ı da işin içine katarak bir millet yaratma hikâyesiydi bizimki.
Yani kendine Müslüman diyenleri Türkleştirme operasyonuydu.
' Türk olmak' ile ' Türkleştirmek' farklıydı.
'Türk' bazı grupların kendilerine verdiği isimdi.
'Türkleştirme' ise devletin, eğitim ve propaganda aracılığıyla o grupları milliyetçi bir ideoloji ve kültürle donatmasıydı.
Anadolu Türkleri de, göçmen Türkler de; Laz, Çerkez, Abaza, Gürcü, Boşnak, Pomak, Arnavut ve benzeri gruplarla birlikte Türkleştirilmişti.
Yeni göçen etnik gruplar, nüfusça az oldukları için nispeten kolay bir biçimde Türkleşmişti.
Ancak iş Kürtlere geldiğinde maya tutmamış; zaten Anadolu'da oturmakta olan Müslüman Kürtler, Türkleştirilme operasyonuna direnmişlerdi.
"Bize Türk demeyin, Türkiye'nin vatandaşıyız ama Türk değiliz" diyorlardı.
İşte problem! Bu hakikat kabul edildiği takdirde, Lozan'da 'azınlık' olarak sayılanlara (yani: Rumlar, Ermeniler, Yahudiler ) tanınan haklara benzeyen kimi hakları, Kürtlere de tanımak gerekecekti.
Böylece Türk devletinin temsilcileri (siyasetçi, bürokrat) ve sözcüleri (medya, üniversite) hep bir ağızdan, "Kürtler azınlık değildir" dediler.
Çok özetle hikâye budur. Her hikâye gibi bunun da sonuna geldik.