Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

Türkiye büyüdükçe saldırılar sürecek

Gelişmeler teoriye uygun: Türkiye'nin büyümesi bölgede hem memnuniyete, hem de rahatsızlığa yol açıyor.
Başbakan Erdoğan, geçen yıl İsviçre'nin Davos kentinde, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'e "One minute!" diye başlayan bir söylev çektiğinde...
Sadece Türkiye'de değil, Ortadoğu ülkelerinde de halk sokağa dökülmüştü.
Ertesi gün Arap gençleri üstünde "One minute!" yazan tişörtlerle dolaşmaya başladı.
Bu önemli bir olaydı. Çünkü çok kritik bir değişime işaret ediyordu.

***
Yakın tarihlere kadar şartlar şöyleydi:
1) Arap milliyetçileri, Osmanlı döneminde yapılan yanlışları halklarına unutturmamıştı.
2) "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesi, Turgut Özal dönemine kadar Batıcı bir pasiflik olarak uygulandı. Özal'dan sonra da etkisini sürdürdü.
3) Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği'nin hegemonyası altındaki Ortadoğu ülkeleri ile ABD'nin etki alanındaki Türkiye arasında uçurum vardı.
Kemalist zihniyetin "Arap eşittir Din eşittir Gericilik" denklemi uçurumu daha da genişletiyordu.
4) Batı ve ABD yanlılığı (bazı kara kedilere rağmen) beraberinde "... ama tabii İsrail'in de haklı gerekçeleri var" cümlesiyle özetlenen bir hoşgörü getirmişti.

***
Ancak 20 yıl önce şartlar değişmeye başladı.
1) 1989'da Berlin Duvarı yıkıldı. Orta Avrupa ülkeleri üzerindeki Sovyetler Birliği hegemonyası kalktı. 1991'de Sovyetlerin kendisi de çöktü.
2) Önce âlemin dayısı ABD olacak sanıldı. Ama iki kutupluluk çözülünce, ortaya çok kutupluluk ya da kutupsuzluk çıktı.
3) Küreselleşen dünya ekonomisi yeni fırsatlara yol açarken, ulus devleti aşan bölgesel işbirliklerini zorunlu kılıyordu.
4) Bu şartlarda Türkiye, Avrupa Birliği kapısında beklemek yerine, kendi ekonomik ortaklıklarını oluşturma yoluna gitti: Vizeleri kaldırdı. Anlaşma üstüne anlaşma imzaladı. Hindistan'a, Orta Asya'ya, Afrika'ya, hatta Güney Amerika'ya uzandı...

***
Ancak, Türkiye'nin hamleleri yeni kızgınlıklar da yaratıyordu.
"One Minute" çıkışı bazı Ortadoğu ülkelerinin yöneticilerini fena halde tedirgin etmişti.
"Tehlikeyi" hemen fark ettiler: Türkiye'nin girişimleri onları koltuklarından edebilirdi. Çünkü dönüşüm, taze kadrolarla yapılırdı.
Asıl tedirginlik ise İsrail yönetici sınıfında baş gösterdi: Amerikan ipiyle atılmış olan Türkiye- İsrail dostluk düğümü çözülüyordu.
Ekonomik büyümesini, yeni siyasi ortaklıklarla pekiştirmek zorunda olan Türkiye...
Doğu'daki en sıcak siyasi madde olan Filistin sorununu gündemine alıyordu ister istemez.
Filistin meselesini ön plana çıkarmadan, Arap dünyasında söz sahibi olmak imkânsızdı çünkü...
Ama bu hamle, aynı zamanda İsrail ile kapışmayı gerektiriyordu.
Ve Ankara bunu göze almıştı!

***
Nüfus ve coğrafya açısından küçük bir ülke olan İsrail'in, etki alanını artırması mümkün değildi.
İsrail ancak büyümekte olanı engelleyerek kendini güvende hissedebilirdi. "Türkiye eksen değiştiriyor..." ya da "Türkiye 10 yıl içinde İran'a benzer..." gibi iddialar, aslında İsrailcilerin Batı'ya yaptığı, "Türkiye'yi hizaya sokun" çağrılarıydı.
Ama sözler yetersiz kalınca İsrail açık saldırıya geçti.
Buna cesaret etti. Çünkü nihayetinde Batı'nın kendi safında yer alacağını düşünüyordu.
Özetle: Türkiye artık hep açık ya da maskeli saldırılara maruz kalacak.
İsrail kurşunuyla barış şehidi olanların yakınlarına başsağlığı dilerken, ironik bir noktayı belirtelim:
Bu tip saldırılar Türkiye'nin büyüdüğünün işareti.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA