Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

'Vicdan' yalanı

Seksenli yıllara kadar İstanbul'da doğru dürüst trafik ışığı yoktu. Araç sayısı nispeten az olduğundan, düzeni trafik polisleri sağlardı.
Hafızam beni yanıltmıyorsa... Kenan Evren Cuntasının yaptığı en olumlu işlerden biri, trafik ışıklarını yaygınlaştırmak oldu.
Direkler dikildi, yaya geçitleri boyandı, uyarı levhaları asıldı... Peki, sonra ne oldu?
Yavaş yavaş artan araç sayısıyla birlikte giderek karmaşıklaşan trafik, doğru dürüst akmaya mı başladı?
Ne gezer! Türkler eski alışkanlıklarını sürdürdüler, hem yeşilde geçtiler, hem de kırmızıda! Böylece karmaşa daha da artmış oldu.
İşte "dikta yönetiminin faydalı yanı" o zaman devreye girdi. Trafik ışıklarının yakınına polisleri diktiler. Kırmızıda geçtin. Düüüt! Ceza... Yeşilde durdun. Düüüt! Ceza...
Böylece birkaç kere ceza yiyenler pabucun pahalı olduğunu anladı ve kırmızıda durmaya başladı da ışık sistemi oturdu. (Ben bugünlerde aynı yaptırımı yersiz yere klakson çalanlara karşı bekliyorum.)
İki kere iki dört: Pabucun pahalı olduğunu göstermediğiniz sürece Türkler kuralları çiğner.
Adam Avrupa'da melek gibi araba kullanıyor: Hız yapmıyor... Yayalara yol veriyor... Camdan dışarı kâğıt filan atmıyor. Ancak Kapıkule'den Türkiye'ye girdiği an canavarlaşıyor.
Almanya'ya gittiğimizde 10 kere teksiye bindiysek, 9'unun şoförü Türk'tü... Sohbet ettiğimizde şu ortaya çıktı: O dokuz Türk'ten en az beşi, trafik kurallarını çiğnemeye hazırdı. Ama Alman polisi çok katıydı, gözlerinin yaşına bakmıyor, anında cezayı yapıştırıyordu.
Türklerin vicdanlı olduğu, koca bir yalandır...
Soma faciası patronların işçilere nasıl davrandıklarını herkese gösterdi. Şimdi de benzeri bir durum asansör faciasında karşımıza çıktı.

Hani bunun yaptırımı?
Toplam maliyet
içinde baktığınızda gayet cüzi bir miktar tutan tedbirleri dahi almıyorlar. İşçiler ölmüş, umurlarında değil. Sorarsanız, vicdan azabı çektiklerini söyleyeceklerdir.
Ne zaman? Kazadan sonra!
Halbuki gerçek vicdan, "Aman kaza olmasın" diyerek tedbir alan vicdandır.
O halde işi vicdana bırakmayacaksınız. Yasa ve yönetmelik çıkartacak, etkin bir denetleme ağı kuracak ve kaza olduğunda müteahhidin ve denetçinin canına okuyacaksınız.
Biter! İş kazaları anında binde bire düşer...
İşte veriler: İnşaat sektöründe, son beş yıl içinde, 35 bin 846 iş kazası meydana gelmiş... 1.754 inşaat işçisi ölmüş, 1940 işçi sakat kalmış.
Yaptırımı olsa... Ceza göreceklerini, kamyonla para kaybedeceklerini bilseler... Müteahhitler ve denetçiler böyle mi davranır sanıyorsunuz?
Mesela diyorlar ki: "Mecburi olmasına rağmen şuursuz işçiler baret takmıyor."
Müteahhitler olayı saptırıyor: O işçiye, o bareti taktırmak da müteahhidin sorumluluğunda olduğunda iş biter. Müteahhit ve yönetici ekip, "Baret takmayan çalışamaz" dediği gün, işçi o bareti takar.
Bu düzeni nasıl kuracaksın? Elbette öncelikle yasa ve yönetmeliklerle... Onların kaynağı da Yasama, yani Büyük Millet Meclisi... Anlamıyorum: Hükümet, "Bu konuda şu yasayı çıkartalım" dedi de milletvekilleri karşı mı çıktı?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA