Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

Yolculuk ne tarafa? Geleceğe mi geçmişe mi?

Şöyle bir soruyla başlayalım: Geleceği nasıl tasavvur ediyoruz? Nasıl bir gelecek bekliyoruz?
19
'uncu yüzyılın ikinci yarısında yaşayanlar, 100 küsur yıl sonra, yani 2000'lerin dünyasını hayal etmeye çalışmışlar.
O dönem, bilhassa Avrupa'da, bilimin hızla ilerlediği yıllardı. Birçok icat yapılıyordu. Sokaktaki insan da elbette bu icatlara bakarak geleceği gözünün önüne getirmeye çalışıyordu.
Genellikle olanı büyüterek, hızlandırarak, mevcuda eklemeler yaparak düşünürüz. (Veya tam tersi:Küçülterek, sadeleştirerek...)
Tabii bir de "transfer politikamız" var: Bir yerde olanı, başka bir yerde kullanmaya çalışırız.
Örneğin 1900'ün hemen başında balonu, kişilere uygulamak düşünülmüş. Herkesin kendi özel balonu olacak ve bunu kullanarak denizlerin, göllerin üzerinde, ıslanmadan yürüyebilecek.
Bu tahmin, çeşitli planörlerle veya küçük uçaklarla az çok gerçek oldu. Ancak hâlâ pahalı, karmaşık, biraz da tehlikeli olduğu için kitleselleşmedi. Hep beraber bindiğimiz uçaklarla idare ediyoruz.
Bir başka hayal ise yürüyen yollara ilişkin ki bu fikir çoktan gerçek oldu: İstanbul'daki birçok metro istasyonunda, havaalanındaki gibi yürüyen yollar var. Tabii bir de yürüyen merdivenler...
Suçun röntgeni
Diğer bir hayal evleri yürütmekle ilgili. Evlerin, apartmanların özel trenlerle bir yerden başka bir yere taşınması düşünülmüş 115 yıl önce.
Sakın "ne saçma" demeyin. ABD'de aynen yapılıyor! Evinizden ayrılmak istemiyor musunuz? Şirket geliyor, evi devasa treylere bindirip istediğiniz yere götürüyor. Hatta ev büyükse, ikiye bölüp öyle taşıyorlar.
Peki havayı değiştirmeye ne dersiniz? Topu andıran dev araçlarla meteorolojik şartların değiştirilmesi öngörülmüş.
Öyle bir "hava topu" icat edilmedi. Ancak günümüzde uygun bulutlar varsa yağmur yağdırmak mümkün... Kar yapma makinelerini de unutmayalım.
Zekice bir fikir: Röntgen teknolojisinin suçluları takip etmede kullanılması... Polisin bir tür görüntüleme cihazıyla, evlerin içinde suç işlenip işlenmediğini izlemesi düşünülmüş.
Orijinalinden fevkalade uzak olsa da, bu hayal gerçekleşti: AVM'lerin girişine konulan x-ışını cihazları, cepteki 50 kuruşa dahi zar zar öterek hepimizi potansiyel zanlı haline getiriyor.
Emniyetçiler ve istihbaratçılar ise kendilerine verilen (ve verilmeyen) yetkilerle telefondan internete, her şeyimizi izliyorlar. (Suç işleyecek olan yine işliyor, o başka.)
Altın Çağ hayali
Bugün ise dijital ağlar aracılığıyla ölümsüzlük hayalleri kuranlar var. Beyindeki tüm bilgi elektronik ortama aktarılacak. Böylece beden öldüğünde, zihin yaşamaya devam edecek. (Ya elektrikler kesilirse?)
Gelecek düşünceleri böyle... Bir de geçmişe dönmek, daha doğrusu, belli bir geçmişi gelecekte tekrar kurmak isteyenler var.
Örneğin keskin Kemalistler, Atatürk dönemini özlüyor. 1930'lar onlar için Altın Çağ... TV, cep telefonu filan yokmuş; umurlarında değil.
Bir de Asr-ı Saadet özlemi duyanlar var. "Salgın hastalıklar insanları adeta biçiyordu, o devrin 45 yaşı, bugünün 75 yaşına denkti" diyenlere, omuz silkiyorlar.
Hele bir düşünün: Siz hangi sınıfa dahilsiniz?..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA