Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

Daldan dala

OSMANLI VE MATBAA... Osmanlı'ya desteksiz methiyeler düzenlere, Attila İlhan merhumdan ilham alarak "Hangi Osmanlı?" diye sormak gerek. Matbaanın mucidi Gutenberg ilk kitabı 1455'te yayınlamıştı. Bizim İbrahim Müteferrika ise ilk kitabı 1729'da bastı. Arada var 274 sene.
Merak etmeyin, Kemalistlik yapıp, "Gericiler matbaayı engelledi" filan demeyeceğim. Sadece Osmanlıcı arkadaşlara soracağım: Osmanlı'nın hangi devrini tercih edersiniz; matbaalı mı, matbaasız mı?
Cevapları almadan önce geçen gün öğrendiğim bir bilgiyi ilginize sunayım: Hesaplamışlar. Elle yazılan kitapların o günkü piyasa değeri, günümüzün 20 bin dolarına (60 bin lira) karşılık geliyormuş. Matbaayla basmak bunun miktarını ilk ağızda 70 dolara (210 lira) düşürmüş. Böylece Avrupa orta sınıfları kitap okuyabilir hale gelmiş.
Diyorum ki: Biz Osmanlı'nın mirasçısıyız, onun torunlarıyız ama Osmanlı değiliz.
HEMEN ÇEVRİLMELİ... Kitap deyince aklıma geldi. Türkiye'de Gen Çeviktir, Genom, Erdemin Kökenleri adlı kitaplarından tanıdığımız, İngiliz bilim yazarı Matt Ridley, şimdi de The Evolution of Everything başlıklı çalışmasıyla gündemde. Ridley genlerden teknolojiye, ahlaktan dine, paradan hükümetlere, her şeyin evrimleşerek değiştiğini söylüyor.
Devrimlere meraklı solcuların veya "Din değişmez" diyen ilahiyatçıların hesaplaşması gereken bir iddia bu... Fikir çölü ülkemizde bir vaha olabilir umuduyla acilen çevrilmesinde yarar var.
YENİLMEYE MAHKUMUZ... IBM tasarımı Deep Blue, 1997'de Gary Kasparov'u yenmişti. İlk kez bir bilgisayar, dünya satranç şampiyonunu deviriyordu.
Biz satranç severler, rövanşı alınamayacak bu tarihi yenilginin hüznünü yaşarken... Çinliler, milli masa oyunları go ile gurur duyuyorlardı. Gonun kuralları basit ama iyi oynaması çok zor bir strateji oyunu olmasından hareketle, "Deep Blue gelsin de go ustalarımızı yensin bakalım" diyorlardı.
Halbuki temel ilke şu: Olasılıklar ne kadar fazla olursa olsun, 'kuralları değişmeyen sınırlı bir sistemde' insan, makineye yenilmeye mahkumdur.
Ve beklenen oldu: Habere göre Google DeepMind şirketinin geliştirdiği AlphaGo yazılımı, ilk kez bir go ustasını, Avrupa Şampiyonu Fan Hui'yi tam boyutlu (19'a 19) tahtada yenmiş. Geçmiş olsun!
PARDON NECE DEDİNİZ?... Bir okurumuz, Mustafa Koç'un ardından kaleme aldığım yazıların birinde geçen "obituary" kelimesinin, "İngilizce değil Latince" olduğunu belirtmiş. Hem doğru, hem de yanlış...
Doğru, çünkü kökeninde Latince "ölmek, ölü" kelimeleri var. Aynı zamanda yanlış, çünkü Latince "Obire" veya "Obitus" kelimeleri olduğu gibi alınmamış, dönüşmüş, İngilizceleşmiş, "Obituary" olmuş (Fransızcada, "Obituaire").
"Vefat" kelimesi köken olarak Arapçadır ama Türkçeleşmiştir. Fransızcadan dilimize geçen "istasyon (station) kelimesinin kökeni Latincedir. Ancak kelime artık Türkçedir.
Öte yandan Latinceden alınma bazı tabirler var. Mesela "gününü yaşa, hayatın tadını çıkar" anlamındaki "Carpe Diem"... Buna İngilizce, Fransızca veya Türkçe demek yanlış olur. Çünkü birçok dilde aynen bu şekilde, yani Latince haliyle kullanılıyor. Sanırım bu cevap tatmin etmiştir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA