Türkiye' nin bugünlerde "günü kurtarma telaşı" içinde olduğunu düşünenler varsa, haklılar.
Çünkü ülkeye, devlete, millete, adalete, siyasete apaçık bir saldırı var.
Fakat Türkiye belki ilk kez iki şeyi bir arada yapmaya çabalıyor.
Bir yandan günü kurtarırken, öte yandan on yıl, yirmi yıl sonrasının Türkiye'sini kuracak adımlar atıyor.
Zor mu? Zor! Tartışılacak çok yanı var mı? Var.
Bölgede dengelerin kökten değiştiği bir dönemde Türkiye'nin yapmaya çalıştığı şey büyük bir meydan okuma mı? Evet! Tartışmasız.
Şimdi bu noktayı aklımızda tutup esas konuya gelelim...
***
Cumhuriyet'in seküler kurucu elitlerinin dışarıda bıraktıkları sessiz çoğunluğun ağzına bir parmak bal çalan sağ partiler onlarla "
aynı dili" konuştukları izlenimi vererek iktidar oldular.
Oysa öyle ya da böyle, hepsi de sırtını vesayete dayamış partilerdi.
Yıllar böyle geçti ve sonunda 2002'ye gelindi. Bu tarih milattır ve basitçe
Ak Parti'nin iktidarı meselesi değildir.
Bu tarih milletin çoğunluğunu oluşturan kesimin inanç ve dilinin siyasi vekaletinden siyasi "
cisimleşme"ye geçişinin başlangıcıdır.
***
Fakat kabul etmeliyiz ki, bu dönüşüm toplumun her kesiminde aynı karşılığı bulmuyor. Demokrasimizde bazı tıkanıklıklar var ki, bir türlü giderilemedi.
Bu durum "paralel komplocular" gibi Türkiye üzerinde etkili olmak isteyen birçok odağın iştahını kabartıyor.
Mesela
Aleviler'in tedirgin fakat ısrarlı bir biçimde eski statükonun yanında tavır alması ne anlam taşıyor. Bu problemi hem siyaset, hem devlet daha fazla gecikmeden derinlemesine ele almak zorunda.
Cumhuriyet rejimi bir yandan
seküler ve batıcı Sünnilerden bir seçkin sınıf yaratırken öte yandan da "
Sünni tehdit" endişesini kışkırtarak Alevileri kendi yanında tutmayı hedeflemişti.
Başarılı da oldu. Bu sayede
Dersim 38 Tertelesi gibi olayların bile üzerine "
unutturuş" perdesini çekebildi.
Şimdi bu yapı değişmeden;
Aleviler endişelerinden sıyrılıp
sol partilerin kendi inançlarını istismar eden dillerinden ve soyut ideallerinden kurtulup yeni bir çıkış bulmadan demokrasimiz şöyle güçlü ve büyük bir "
nefes" alamayacak!
***
Ne yapılmalı?
Bir... Devlet Aleviler dersini
öğreten değil,
öğrenen biri olarak yeni baştan çalışmalı.
İki... Mesele özünde sadece "
iktidarın yaklaşımı" meselesi değildir. Alevilerin de üzerine görev düşüyor. En başta da, kültürlerini
siyasi sekülerizm cenderesinden kurtarmaları gerekiyor.
Üç... Toplumun bütün kesimlerinin birbiriyle "
konuşması"nı sağlayacak kanallar açılmalı ve Aleviler hakkında "
Stockholm Sendromu" gibi marazi tanımlar yapmak yerine
tarihsel, sosyal gerçekler üzerinden yol alınmalı.