Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

"Bakan olmak ya da olmamak" arasındaki fark...

Vehbi Koç Ankara'da Özen Apartmanı'nda kiracısı olan Saffet Arıkan'ın iyi ve kötü günlerini anlatırken gözleri dolardı.
Asker kökenli Saffet Arıkan, Tek Parti döneminin önde gelen bir siyasetçisiydi.
Önce 1'inci Dünya Savaşı'nda sonra da Kurtuluş Savaşı'nda çeşitli cephelerde komutanlıklar yapmış, Cumhuriyet döneminde de 1925'te CHP'nin Genel Sekreteri olmuştu.
Arıkan'ı 1935-38 arasında Milli Eğitim, 1940'ta da Milli Savunma Bakanı olarak görürüz. Daha sonra milletvekilliğinden ayrılır ve 1942-44 arasında Berlin'de Büyükelçi olur.
1947'de vefat ettiği güne kadar da milletvekiliydi.
Vehbi Koç Cumhuriyet'in ilk döneminin bu önemli siyasetçisinin bakan olmadığı veya Şef'e uzak göründüğü günlerdeki yalnızlığını anlatırken, "Aman sakın siyasete heves etme, dünyanın en nankör mesleğidir" diye öğüt verirdi bana.
Saffet Arıkan'ın güç sahibi olduğu dönemlerde evi dostlarıyla dolu olurmuş.
Bakan olmadığı dönemlerde ise, zaten bekâr olan Saffet Arıkan evinde tek başına kalırmış.
Her yeni bakanlar kurulu listesi açıklandığında Vehbi Koç'un siyasete bakış açısını hatırlarım.

Hep aynı oyun
Mesela bir dönemde Atatürk ve İnönü'den sonra 3'üncü Adam konumuna gelen, 1936'ya kadar CHP Genel Sekreteri olarak "Rejim"in ideolojisini şekillendiren, Atatürk sonrasında da 1946-47 arasında Başbakanlık yapan Recep Peker (1889-1950) iktidardan düştükten sonra, çocuklarından biri bir otomobil satın almak için Vehbi Koç'a gelir.
Koç ona "Siyasetçilerin mali durumları istikrarsızdır" der ve sağlam bir kefil getirmesini söyler.
Başbakan Erdoğan bazı bakanları kabine dışında bırakır ve bazı milletvekillerini bakan olarak atarken, ezelden ebede sürecek olan bu oyunun yeni bir sahnesinin de perdesini açmış oldu.
Düne kadar merkeziyetçi yönetimin küçük kralları olan bakanlar, şimdi sadece milletvekili olmaya nasıl alışacaklar acaba?
Aslında sade bakanlığın değil, yaşamanın bile geçici olduğunu bilenler için pek sorun yoktur. Eğer çevrelerini iktidarlarına değil kendi kişiliklerine ve dostluklarına göre oluşturmuşlarsa, bakan olsalar da olmasalar da yalnız kalmayacaklardır.
Bakanlıkları süresinde yaptıkları hizmetin çok çabuk unutulacağının bilincinde oldukları takdirde, gelecek yaşamlarında hayal kırıklıkları da yaşamayacaklardır.
Bu söylediklerimize uyan "eski bakan" açıklamalarından biri dün internet sitelerine yansımıştı.

Hüseyin Çelik
Milli Eğitim Bakanlığı'nı Nimet Çubukçu'ya devreden Hüseyin Çelik şöyle konuşmuştu dün:
- Bugün olmazsa bir yıl, olmazsa iki yıl sonra yine bırakılacak makamlar. Kimseye kaim değil. Dün biz bu görevi yürütüyorduk, bugün bir başkası yapacak. Bunlar normal şeyler. Sayın Başbakan 360 milletvekili arasından bizi seçip bakan yapmıştı, şimdi de bir başkasını tercih etti. Bunlar son derece normal. Bugüne kadar okumaktan vazgeçmedik, ama yazmaya fırsat olmuyordu. Belki yazmaya yeniden başlarız.
İleride pek az kişi Hüseyin Çelik döneminde Milli Eğitim bütçesinin Milli Savunma bütçesini geçtiğini, bütün öğrencilerin her yılın başında bütün okul kitaplarını hiç para ödemeden sıralarının üzerinde hazır bulduklarını hatırlayacaktır.
Yazının başında adını geçirdiğimiz Saffet Arıkan'ın Milli Eğitim Bakanlığı döneminde köy öğretmen okullarının açıldığını kim hatırlıyor ki?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA