Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Bazı yalanlara evet ama bazıları da kabul edilemez

Ruhbilimcilerin dünyadaki en güvenilir yayın organı olan "Journal of Psychology"de Amerika'dan Çin'e uzanan alandaki 200 aileyle görüşülerek yapılan bir araştırmanın sonuçları yayınlanmış.
Buna göre anne ve babaların çocuklarına yalan söylemeleri çok yaygın ve doğal görülen bir durummuş.
Mesela çocuğunun sevmediği yemeği yedirmek isteyen anneler "Bu yemeği yersen boyun hemen uzar" yalanını, Amerika'da da, Çin'de de kolayca söylerlermiş.
Hıristiyan dünyasında çocuklara söylenen "Uslu durursan sahip olmak istediğin oyuncağı Noel Baba sana getirecek" yalanının yaygınlığını Amerikan filmlerinden bilmez miyiz?
Çocuklar bilinç sahibi olup da ebeveynlerinin yalanlarının farkına vardıkları zaman, acaba bunun ruhsal etkileri neler oluyor?
Ruhbilimcilere göre bu yalanlar çocuğun davranışlarını doğru olana yönlendirdiği ölçüde, dünün çocukları da büyüdükleri zaman, kendi çocuklarına aynı yalanları söylerlermiş.

Büyüklere yalanlar

Aslında yalanlar, sade çocuklara değil büyüklere ve hatta toplumlara da söylenmez mi?
Ortaokul ve lise tarih derslerinde duvara asılan haritalardaki Orta Asya'dan çıkıp tüm coğrafyalara uzanan okları hatırlamaz mısınız?
Değişen rejimlere göre üretilen "İdeolojik tarih" yazımları, kitlelere söylenen yalanları içermez mi? "Kendi tarihiyle yüzleşme" süreçleri, toplumları bu yalanlardan arındırma girişimleri değil midir?
Veya günümüz televizyon izleyicisi için Kanuni'nin Mohaç'ta zafer kazanması mı, yoksa İbrahim Paşa'yı iftara davet edip gece boğdurması mı, daha ağırlıklı bir niteliktir.
Bazı toplumlarda ve mesela bizde, yalanlara tehditler de iliştirilir.
"Bir daha yaramazlık edersen seni gebertirim" diyen ebeveynler yok mu sanki?

Çetin Altan'ın tahlili
Büyük usta Çetin Altan dün Milliyet'te dilimizdeki "Gebertme edebiyatı"ndan örnekler vermişti:
"Baba, pazar günü top oyunundan kan ter içinde eve dönen 14 yaşındaki oğlunun üstüne yürür:
- Ulan neredesin bu saate kadar, hani ders çalışacaktın. Ayağımın altına alırsam, şimdi gebertirim seni...
Gelin, komşunun kızına, yatalak kaynanasından dert yanarken, dişlerini gıcırdata gıcırdata mırıldanır:
- Bir türlü geberemedi gitti cadı...
Daktilo kız, kendisine evlenme teklif eden gencin, başkasıyla nişanlandığını öğrenince, yastıklara kapanır ağlar:
- İkisi de geberir inşallah...
Hizmetçi balığı kapan kedinin peşinden bağırır:
- Geberesice..."
Yaşatmayı
becerebilmek
Çetin Altan yazısını şöyle bitiriyordu:
"Türkçe'de en çok kullanılan fiillerin başında gelir gebertmek... Acaba neden 'gebertmek' günlük konuşmamızda dil pelesengi haline gelmiştir? Yaşamasını da, yaşatmasını da henüz beceremediğimiz için mi?"
Sonuç olarak şunu söylemek mümkün.
Zararsız yalanlara razı olabiliriz.
Ama içinde tehdit olan ya da geçmişteki gebertmeleri gizlemek için üretilen yalanlara artık razı olmamalıyız.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA