Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Türkiye bir "muhaberat devleti" olmamalıdır

Son gözaltılar ve tutuklamalar dolayısıyla, "Gizli dinlemeler" ve bunlara ilişkin olarak "Kimler kimlerin talimatı ile kimleri ne maksatla dinlediler" sorusu gündemimize ağırlıklı biçimde girdi.
Bu tabloda hem çarpıcı hem de üzücü olan durum devlet yetkisi ile dinleme yapabilen güvenlik bürokratlarından bazılarının, bu yetkilerini devletin güvenliği için değil de, devleti ele geçirmeyi amaçlayan bir örgütün çıkarları için kullanmış olabilecekleri ihtimalidir...

Türlü çeşitli darbeler

Seçilmiş ve demokratik meşruiyete sahip iktidarların "askeri darbeler"le nasıl devrildiklerini yaşadığımız deneyimlerden biliyoruz... Bunun dışında mesela başbakanların doktor raporu ile devrilmelerini amaçlayan "Rapor darbesi" girişimlerini de gördük... Çok yakın zamanda da seçilmiş bir iktidarın "Yargı darbesi" ile devrilmesi girişimini, AK Parti'ye açılan kapatma davasında gördük.
Son dönemde tanık olduğumuz "Dost -modern darbe" girişiminde ise devletin güvenli bürokrasisinde görevli elemanların "Dinleme"yi, meşru iktidara karşı bir silah olarak kullandıkları ortaya çıktı. Bu durumda şimdi de önümüzde bir "İstihbarat darbesi" girişiminin bulunduğunu herhalde söyleyebiliriz.

Şeffaflık darbesi
Bu durumda olaya geniş bir çerçeveden bakmakta yarar vardır. Neticede güvenlik açısından "İstihbarat" her devlet için hayati önemdeki bir faaliyet alanıdır... "İstihbarat"ı devletin ve toplumun güvenliği için değil, bir rejimin, bir iktidarın, bir çıkar grubunun veya bir oligarşinin güvenliği veya güç savaşının aleti haline getirmekten kaçınma noktasında, tartışmalar başlıyor.
Gelişmiş dünya bu sorunu "Güvenlik sektörü"nün denetimi ve şeffaflık alanına güvenlik sektörünün de dahil edilmesi gibi arayışlarla ele almakta... Bu arayışlar "Güvenlik bürokrasisi"nin kapsamı ve yetkileri gibi sorunsalları da gündeme getirdi.

Güvenlik bürokrasisi

Bildiğimiz gibi "Güvenlik bürokrasisi"nin içeriğinde, askerler, istihbarat birimleri, jandarma, polis, sahil koruma ve gümrük muhafaza birimleri bulunmaktadır. Bu açıdan bakılınca polis akademileri uzmanları da, harp akademileri uzmanları da, "Güvenlik sektörü"nün bilgi üreten beyinleridir...
İstihbarat birimleri yanında güvenlik bürokrasisinin tüm öğeleri, dokunulmazlıklarını, yasalardan çok "Devlet sırrı" kutsalına dayarlar... Ancak gelişmiş demokrasilerde bu kutsalın etki alanı giderek daralmakta... Savaş halinde bile, orduların hukuk dışı eylemleri ya da askeri harcamalardaki aşırılıklar veya istihbarat örgütlerinin özel yaşama tecavüzleri de artık yasama organları dışında, sivil toplum örgütleri ve medya tarafından da olabildiğince irdelenip, eleştirilebiliyor.

Muhaberat devleti modeli

Bütün bu meseleler tartışılırken Türkiye'nin önündeki tercihler belli... Türkiye ya eskisi gibi Ortadoğu'da çok geçerli olan modeli, yani "Muhaberat devleti" olmayı yeğ tutacak... Ya da bir demokrasi projesi olan Avrupa Birliği üyesi olmaya aday bir ülke konumunda, güvenlik bürokrasisinin demokratik denetimi konusunda kararlı adımlar atacak.
Şimdi Adliye'ye intikal etmiş olan iddialar yargı sürecinde irdelenirken, herkesin olaya daha geniş açıdan yaklaşmayı denemesi gerekiyor. Dileriz kendilerini "Gülen örgütü"nün görevlileri olarak görenler de, daha şeffaf ve denetlenebilir bir yapının kurulmasından yana tavır alırlar... Çünkü kapalı istihbarat, iki tarafı keskin bir bıçak gibidir... Kimin ne zaman kimi dinleyeceği hiç belli olmaz...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA