Türkiye'nin en iyi haber sitesi

ESRA EZMECİ

Herkese iyi davranırken kendini unutma

Uyumlu, anlayışlı ve “idare eden” olmanın arkasında çoğu zaman fark edilmeyen bir yorgunluk, bastırılmış ihtiyaçlar ve görünmeyen bir yalnızlık var. İyi olmanın nerede tükenmişliğe dönüştüğünü ve kendine karşı adil olmanın nedeni bencillik değil

Toplum olarak "iyi insan" tanımımız nettir. Uyumlu olacak, anlayışlı olacak, idare edecek, kırmayacak, yük olmayacak. Sesini yükseltmeyecek. İhtiyacını çok dillendirmeyecek. Bu özellikler ilk bakışta erdem gibi görünür. Ama terapi odasında bu "erdemlerin" arkasından çoğu zaman aynı cümle gelir: Ben çok yoruldum ama bunu kimse fark etmiyor. İyi Olmak Ne Zaman Soruna Dönüşür?
İyi olmak, kişinin değerleriyle uyumluysa sağlıklıdır. Ama iyilik, kişinin kendi sınırlarını sürekli ihlal etmesine yol açıyorsa artık bir erdem değil, bir baş etme biçimidir. Birçok insan için "iyi davranmak" seçilmiş bir tutum değil, öğrenilmiş bir zorunluluktur. Çocuklukta huzurun bozulmaması için susmak, ergenlikte sevilmek için idare etmek, yetişkinlikte terk edilmemek için katlanmak...
Zamanla kişi şunu öğrenir: Ben geri çekilirsem sorun çıkmıyor. Sorun çıkmaz. Ama kişi de görünmez olur. Herkese iyi davranan bireylerin büyük bir kısmında ortak bir iç düzenek vardır: Başkalarının duyguları, kendi duygularından daha önce gelir. Bu kişiler çoğu zaman; kendi ihtiyaçlarını fark etmekte zorlanır, "hayır" demeyi suçlulukla eşleştirir, sınır koymayı bencillik sanır, ilişkilerde yük alan tarafta kalır. Dışarıdan güçlü, içeriden yorgundurlar. Ve bu yorgunluk genellikle "depresyon" kelimesiyle değil, "içimde bir şey kalmadı" cümlesiyle ifade edilir.


BASTIRDIKLARIMIZ YOK OLMAZ
Herkese iyi davranan insanların çoğu, fark edilmesi zor bir yalnızlık yaşar. Bu yalnızlık kalabalıklar içinde olur; konuşurken, gülerken, iş yaparken. Dışarıdan bakıldığında sosyal, uyumlu ve güçlü görünürler. Ancak iç dünyalarında, kendileriyle temasları giderek zayıflar. Çünkü yıllar boyunca başkalarının ihtiyaçlarına odaklanırken, kendi iç seslerini kısmayı öğrenmişlerdir. Bu kişiler çoğu zaman "anlaşılmıyorum" demek yerine "zaten anlatamam" noktasına gelir. Anlatmanın bir karşılığı olmayacağına inanırlar. Oysa sorun anlatılmaması değil, anlatılan şeyin uzun süre ertelenmiş olmasıdır. İnsan kendi ihtiyacını ne kadar geç fark ederse, o ihtiyaç o kadar sert bir şekilde ortaya çıkar. Bu noktada sıklıkla şu yanılgı görülür: Kişi kendini yorgun hissettiğinde bunu kişisel bir zayıflık sanır. Oysa bu yorgunluk, bir karakter kusuru değil; uzun süredir ihmal edilmiş bir iç dengenin işaretidir. Ruh da beden gibi çalışır. Sürekli veren, dinlenmeden devam eden her sistem bir gün alarm verir.
İyi davranmayı bir yaşam stratejisi haline getirmiş bireyler, genellikle çatışmadan kaçınır. Çatışmayı ilişkilerin sonu gibi algılarlar. Bu yüzden rahatsızlıklarını dile getirmek yerine içlerinde tutmayı tercih ederler. Ancak bastırılan her duygu, yok olmaz; sadece biçim değiştirir. Söylenmeyen öfke içe döner, ifade edilmeyen kırgınlık mesafeye dönüşür. Tam da bu nedenle, sağlıklı ilişkilerin temelinde uyumdan çok dürüstlük vardır. Sürekli uyum, ilişkiyi sakinleştiriyor gibi görünse de zamanla içten içe aşındırır. Oysa dürüstlük, kısa vadede zorlayıcı olsa bile uzun vadede ilişkiye gerçek bir zemin kazandırır.


HER İLİŞKİ İKİ KİŞİLİKTİR
İyi insan sendromu diye bir şey var mı? Bu bir tanı değildir ama klinikte çok tanıdıktır. İyi insanlar: Daha fazla tolere eder, daha az talep eder, daha geç vazgeçer, daha çok kendini sorgular. Bir ilişkide sorun varsa önce kendilerine dönerler: Ben mi abartıyorum, ben mi yanlış anladım, ben daha anlayışlı olsam düzelir mi?
Oysa her ilişki iki kişiliktir. Ama yük çoğu zaman tek tarafta taşınır. Fedakarlık Nerede Biter, Kendini Silmek Nerede Başlar? Fedakarlık geçicidir. Kendini silmek süreklidir. Fedakarlık bilinçlidir. Kendini silmek alışkanlıktır. Fedakarlık sonrası insan kendini hala "ben" olarak hisseder. Kendini silen insan ise zamanla şunu sorar: Ben ne istiyorum? Ve soruya cevap veremez. İyi İnsanlar Neden Daha Çok Tükenir? Çünkü iyi insanlar durmayı bilmez. İş bitse de devam eder. İlişki yorulsa da taşır. Karşılık gelmese de verir. Bir noktadan sonra bedel bedende ödenir: Sürekli yorgunluk, tahammülsüzlük, nedensiz ağlama, içsel boşluk. Ve kişi kendine kızar: "Ben nankör müyüm?" Hayır. Sadece çok uzun süredir kendini ihmal ediyorsun.


SINIR KOYMAK KİŞİLİK DEĞİŞİMİ DEĞİLDİR
Danışanlardan sık duyduğum bir cümle var: "Böyle olursam ben ben olmam ki." Hayır. Sınır koymak seni kötü yapmaz. Sınır koymak seni net yapar. Netlik, ilişkileri bozmaz. Belirsizlik bozar. Sınır koyduğunuzda gidenler, zaten sınırın olmadığı bir alanı seviyordur. Kendine iyi davranmak öğrenilebilir. İyi haber şu: Bu bir kader değil. Kendine iyi davranmak; yüksek sesle konuşmak değil her şeyi reddetmek değil, sertleşmek hiç değil. Bazen sadece: Durmak, cevap vermemek, ertelemek, "Buna şu an gücüm yok" diyebilmek bu kadar. İnsanlar başkalarına fazla iyi davrandıkları için değil, kendilerine uzun süre iyi davranmadıkları için kırılıyor. İyilik, kendini yok ettiğinde anlamını kaybeder.
Sağlıklı olan; başkalarını gözetirken kendini unutmamaktır. Bu yazıyı okuyan herkes için küçük ama önemli bir hatırlatma olsun: İyi olmak zorunda değilsin. Ama kendine karşı adil olmak zorundasın. Hayat, herkesi memnun edebilenler için değil; kendini inkar etmeden ilişkide kalabilenler için daha sürdürülebilir. Başkalarına gösterdiğin anlayışı bir gün kendine de gösterebildiğinde, iyilik gerçekten iyilik olur.


İYİ KALABİLENLER GERÇEK BAĞ KURAR
Kendine alan açabilen, ihtiyacını ifade edebilen bireyler bencil değildir. Aksine, ilişkide kalabilmenin sorumluluğunu alan kişilerdir. Çünkü insan ancak kendisiyle temas halindeyken başkalarıyla sağlıklı bir bağ kurabilir. Bu yüzden iyilikten vazgeçmek değil, iyiliğin yönünü biraz olsun kendine çevirmek gerekir. İyi olmak, kendinden eksilterek değil; kendini koruyarak sürdürülebilir hale gelir. İnsanın kendine yer açması, ilişkilerden çekilmek değil; ilişkilerde var olabilmektir. Sürekli veren ama kendini dışarıda bırakan herkes, zamanla tükenir. Oysa ruhsal denge, başkalarıyla kurulan bağlarda değil, kişinin kendisiyle kurabildiği temasın sürekliliğinde korunur. Kendini unutmadan iyi kalabilenler hem daha sağlam hem de daha gerçek bağlar kurar. İyilik, kendini feda etmekle değil, kendini inkar etmeden ilişki kurabilmekle anlam kazanır. Kişi kendi sınırlarını tanıdıkça, başkalarına sunduğu varlık da daha sahici, daha dengeli ve daha sürdürülebilir hale gelir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.