İhtilalden sonra "bazı CHP'liler" içeri alınmışlardı.
Deniz Baykal telefonun başına geçmiş "içeri alınanların ailelerini" aramaya başlamış:
- Üzülmeyin... Askeri idareler böyledir... Bir sorununuz olursa beni arayın... İhtilaller ülkeyi hep geriye götürür.
***
Tabii, telefonların dinlendiğini anlatmaya gerek yok.
Hemen "askerler" Baykal'ın evinin önüne gelmişler.
Başlarında bir teğmen.
Teğmen, o sırada "otomobilini yıkayan bir CHP'liyi" görmüş, tanımış.
O CHP'li Hikmet Çetin.
***
- Teğmenim bir durum mu var?
- Deniz Baykal'a tebligatta bulunacağız.
- Ne tebligatı?
- Saat 17.00'de Merkez Komutanlığı'na teslim olsun.
Hikmet Çetin "Ben söylerim" demiş.
Askerler de "Apartmana girip ortalığı ayağa kaldırmayalım" diye kabul etmişler.
***
Sonra Baykal'ın evi bir anda ana baba günü olmuş.
Eşi "İşini bırakıp koşmuş."
Çocukları okuldan gelmişler.
Deniz beyin "hiç unutamadığı" olay ise şu:
- Kızım Aslı sorup duruyordu "Baba neden sen" diye... Şakaya vuruyordum... Devlet benim devletim, asker benim askerim gibi sözler söylüyordum... Ama Aslı yine soruyordu: Baba, neden sen..." O ses hâlâ kulaklarımda.
***
"Valiz" hazırlanmış.
Saat 17.00'ye doğru "yola çıkılmış."
Prof. Turan Güneş demiş ki:
- Deniz... Benim otomobilime gel.
Direksiyonda Turan Hoca, yanında Baykal, garnizonun kapısına yaklaşılmış.
Otomobilden inilmiş.
Baykal "valizini alıp, içeriye girecek."
Turan Güneş:
- Deniz... Valizini bana bırak.
- Aman hocam.
- Hayır, kapıya kadar valizini ben taşıyacağım... Bunu görsünler... "Bak, askerin gözaltına aldığı kişinin valizini Prof. Turan Güneş taşıyor" desinler... Bundan gerekli dersi alsınlar.
***
Sonrası malum.
1 ay süreyle "Sorgusuz sualsiz gözaltı."