Düne "damgasını vuran" olaylardan biri İstanbul'daki "ayakkabı fırlatmaydı" elbette. Ancak;
"Taklit/çakma" bir protestoydu.
"Patenti" Bush'a ayakkabı fırlatan Iraklı gazeteci Muntazar El Zeydi'ye ait.
Protesto "saygın bir demokratik hak."
"Hoşgörüyle" karşılamak gerek. Tabii işin içinde "vurup kırmak... Cam çerçeve indirmek... Silaha sarılmak" olmadıkça.
***
Zaman tünelinde neler görüp, yaşamadık ki...
"Biri" Başbakanlığın önünde
"Başbakan İnönü'ye kurşun sıktı."
Bereket İsmet Paşa'ya bir şey olmadı... Kurşun,
"makam aracına" isabet etti.
"Diğeri" Başbakanlık koridorunda
"Başbakan Demirel'e yumruk attı."
"Öteki" parti kongresinde silahını
"Başbakan Özal'a boşalttı."
Çok şükür
"olay, ucuz atlatıldı."
1960'lı yılların ikinci yarısında, parti kongresinde bir delege
"Genel Başkan/Başbakan" Demirel'i eleştirmişti:
- Her gün yollarda yürüyüş yapılıyor... Neden engel olmuyorsunuz?
Demirel yanıt vermişti:
- Vurup kırma olmadıkça isteyen istediği kadar yürüsün... Tabanı şişip/yanana kadar yürüsün... Yollar yürümekle aşınmaz.
***
Bu söz yıllarca aleyhinde kullanıldı ama, Demirel'in söylediği
"dün doğruydu... Bugün yine doğru."