Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ATİLLA DORSAY

Fikirlere adanmış bir hayat

Halit Refiğ öldü. 75 yaşındaydı. Ama hayat dolu, hep ve hâlâ projeler üreten, fikren genç kalmış bir insandı. Ne yazık ki ihmal edilmiş bir safra kesesi ameliyatının yarattığı komplikasyonlar, onu aramızdan çekip aldı. Son günlerinde ziyaret ettiğimde son derece zayıflamış hali, zaten bu akibeti haberler gibiydi.
Refiğ bizde Ulusal Sinema akımı diye bilinen görüşün önde gelen savunucusuydu. 60'ların başlarında geçtiği sinemada, Kemal Tahir'in çok özetle Batı kültürüne karşı Doğu kültürünü çıkartan ve yücelten görüşlerinin yansımasını gerçekleştirdi. Esin kaynakları Kemal Tahir kadar, kimi büyük batılı ustalardır. Örneğin "Haremde Dört Kadın", "Bir Türke Gönül Verdim" veya "Fatma Bacı" onun Kemal Tahir düşkünlüğünü vurgularken, "Gurbet Kuşları" İtalyan ustası Visconti'nin "Rocco ve Kardeşleri"nin yerli izdüşümü gibidir. Bu nedenle 60'ların sonunda sol görüşü benimseyen ve ulusallığı kulak arkası eden kurum ve kişileerle ciddi tartışmalar başlatmış, bu arada Sinematek Derneği ve başındaki Onat Kutlar kadar, Yılmaz Güney'le de ters düşmüştü. Bu konudaki ateşli yazıları, yakın zamanda yeniden basılan "Ulusal Sinema Kavgamız" kitabında toplanmıştır.

TRT macerası

Ama sonraları herkes biraz yumuşadı, taraflar belli anlaşma zeminleri buldular ve belli bir hoşgörü ortamı geldi. Bizler, yani o yılların ateşli genç sinema yazarları da sonunda Ulusal Sinemacılarla barıştık. Ve Refiğ benim dostlarım arasına girdi. O arada yaptığı "Teyzem", "Hanım", "Karılar Koğuşu", "İki Yabancı" gibi filmleri de genelde beğenmiş ve savunmuştuk.
Onun TRT macerası da anılmaya değer. TRT'nin 1974'te ulusal yayına geçmesinden hemen sonra yönettiği "Aşk-ı Memnu" dizisi, bu alanda bir kilometre taşıdır. 80'lerde Kemal Tahir'in en ünlü romanı olan "Yorgun Savaşçı"dan yaptığı dev diziyse, 12 Eylül sonrası askeri yönetimin tokadını yemiş ve yayınlanması ertelendiği gibi, tüm kopyaları yakılmıştır. Hayat boyunca devletin büyüklüğünü, "Devlet Ana"lığını savunan ve devlete karşı bireyi koruyan modern görüşlere itibar etmeyen Refiğ için bu, kaderin inanılmaz zalimlikteki bir oyunu sayılmalı.
Halit Refiğ sinemamızda sanatını belli bir ideolojinin ve fikriyatın aracı olarak görmüş sayılı sinemacılardan biriydi. Bu açıdan, özellikle sonraki yılların İslamcı sinemacıları ondan çok şey öğrendiler. Ama aynı zamanda, hemen her filmiyle ciddi bir şeyler anlatmaya çalışmış ve bunu başarmış sapasağlam bir sinemacı ve de katıksız bir hümanistti. Yakınları, çocuk gibi temiz ve saf bir ruhu olduğunu, çok çabuk sevinip çok çabuk üzüldüğünü ve de yüreğini kolayca açtığını bilirler. Sanırım yeri kolay doldurulamayacak. Bu arada, son güne dek başucundan ayrılmayan ve bir beyaz melek gibi ona kol-kanat geren eşi, değerli piyanist Gülper Refiğ'e de başsağlığı dilerim.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA