Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ATİLLA DORSAY

Geyikli parkın sonu ne olacak?

Daha önce de yazmıştım. On yaşında bir çocuk olarak İzmir'den artık yaşamaya geldiğim İstanbul'da beni ilk büyüleyen şeylerden biri, Taksim Parkı olmuştu. O semtte hiç oturmadım, park da günlük hayatımın parçası olmadı. Ama ana-babamın beni o parka getirdiğini ve o koca ağaçlara hayran hayran baktığımı, o zamanlar var olan bronzdan kocaman geyik ve boğaların üzerine çıkıp resim çektirdiğimi hatırlıyorum. Kim bilir kaç ailenin albümlerinde o resimlerden vardır.
Sonra birçok güzellikle birlikte o geyik ve boğalar da kayboldu. Heykel sevmeyen bir ülke için doğal... Boğa bir süre eski Spor ve Sergi Sarayı'nın önünde kaldı, sonra galiba Kadıköy Altıyol'a gitti. Geyikse sanırım TRT bahçesinde görüldü. Şimdi tam olarak nerede olduklarını bilmiyorum.
Ama gönlüm hep onları aradı. Günün birinde kafa dengi bir yerel yönetici gelse de onları yeniden o parka salabilsek diye hayal ederdim. Bu arada mimar Prost'un tasarladığı o güzelim yeşil vaha da sürekli kemirilmeye başlandı: Taksim Gazinosu'nun yerine devasa Sheraton, sonraları Süzer'in Gökkafes binası filan yapıldı. Şimdiyse parkın tümü elden gidiyor. Bilmem hangi koruma kurulunun oybirliğiyle reddettiği Topçu Kışlası projesini, bilmem hangi öbürü bozmuş. O daha 'yüksek' bir kurulmuş, onun için karar artık kesindir diyorlar.
Ama kimse kusura bakmasın, benim kalbim de bu onaylamayı reddediyor. Elbette benim kendi küçük ve kişisel reddimin sayın başbakanın reddi gibi değeri yok. O koca bir ülkeyi yönetiyor, onun reddi veya kabulü esas.
Ama izin verilirse şunu söyleyeyim: Gezi Parkı'nın yok edilip yerine herhangi bir bina yapılmasını aklım asla almayacak. Üstelik bu konuda tümüyle yalnız da değilim. 70 küsur bin imza toplamış bir sivil örgüt (Taksim Platformu) girişimi var, birçok kuruluşun karşı çıkmaları, birçok gazetecinin yazıları, birçok bilim adamının eleştirileri var. En son Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyiİcomos da bu kararı eleştirdi. Kışlanın bir 'Taksim Disneyland'i' olacağını söyledi.
Bu yalnızca benim ve bir/ birkaç kuşağın nostaljisi değil. Birçok akılcı gerekçesi de var. Taksim gibi betona boğulmuş ve sayısız otelle kentin önemli bir turizm merkezi olarak gelişen bir bölgedeki tek nefes alma sahası gözden çıkarılır mı? Üstelik yok olmuş eski yapıları ihya etmek gibi aslında ilginç bir uygulamanın da yozlaşması değil mi? Bu gidişle Üsküdar Paşalimanı'ndaki nefis parkın yıkılmış bir yalıyı ayağa kaldırmak için yok olması veya Rumelihisar'ın içine operet dekoru gibi 'eski evler' yapılması da gündeme gelmeyecek ki? Merak etmeyin, geldi bile!..
Dolayısıyla, bu projeye sonuna dek karşıyım, hep öyle kalacağım. Ama iyi, doğru ve güzelin eninde sonunda galip geleceğine inanan tedavi kabul etmez iyimserliğimle bekleyeceğim: kenti yönetenlerin bu kez kamuoyuna kulak vererek bu yanlış karardan dönmesini. Olmazsa, kendimce gereğini yapacağım. İnandığınız bir şey uğruna direnmenin sonu yok.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA