Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERHAN AFYONCU

Bizim tarihimizde ve değerlerimizde Ortaçağ yoktur

Günümüzde kendi tarihine ve değerlerine “Ortaçağ zihniyeti” diye hakaret edenler, tarihimizde böyle bir dönemin olmadığından bihaberler. İslam’ın “Ortaçağ”ı yoktur. “Ortaçağ zihniyeti” o dönemin Avrupa’sında ve bugün kendi değerlerinden utananların kafalarındadır

İslam dünyası, Batı'nın Ortaçağ'ı yaşadığı dönemde çok parlak bir medeniyete ve entelektüel hayata sahipti. Muhittin Macit, İhsan Fazlıoğlu, Mahmut Kaya, Yavuz Unat, Hüseyin Gazi Topdemir ve Bekir Karlığa'nın İslam medeniyetinin Avrupa'ya tesirleri konusunda önemli araştırmaları vardır. Ayrıca Thomas Bauer, "Neden İslam'ın Ortaçağ'ı Yoktu?", Frederick Starr ise "Kayıp Aydınlanma" isimli eserinde bu konuyu teferruatlı olarak anlatırlar.



TERCÜME DÖNEMİ

İslam medeniyeti, fetihlerle Bizans ve İran medeniyetleriyle karşılaştı. Komşu medeniyetleri anlama ve onlardan faydalanma yoluna gitti. İslam dünyası böylece o dönemdeki Hıristiyan dünyasından çok farklı bir yolda ilerledi. Avrupa'nın rağbet etmediği ve gündeminden düşürdüğü Antik Yunan'a ait bilgiler Arapça'ya aktarıldı.
İslam dünyasında ilk çeviriler, Emevi halifeleri döneminde başlasa da sistemli bir tercüme faaliyeti Abbasiler zamanındadır. Beytü'l-Hikme'nin kurulmasıyla önemli âlimler ve mütercimler burada toplandı. Aristo'nun, Öklid'in, Batlamyus'un, Galen'in ve Hipokrat'ın eserleri çevrildi. Beytü'l- Hikme'de yapılan tercüme ve bilimsel çalışmalar, İslam dünyasında bilimin ve düşüncenin gelişmesini sağladı.



BİLİMİN PARLAK GÜNLERİ

Tıp alanında parlak bir dönem yaşandı. Bağdat, Şam, Kahire ve Kurtuba'da hastaneler kuruldu. Hastalıkların türlerine göre ayrılan hastaneler aynı zamanda tıp okuluydular. Binalarda dershaneler ve kütüphaneler de mevcuttu. Derslerde Hipokrat'tan İbn Sina'ya kadar önemli âlimlerin eserleri okutuluyordu. Eğitimin sonunda yeterli olanlar hekim diploması alıyordu
İbn Sina'dan Ebu Bekir Razî ve İbn Nefis'e kadar birçok büyük hekim önemli buluşlara imza attılar. İbn Sina bütün tıp tarihinin en önemli ismiydi. İbn Nefis, Galen'i eleştirerek kalbin anatomisi konusundaki eksikliklerini ortaya koyup küçük kan dolaşımını keşfetti.
İslam dünyasında tıp eğitimi ve hastanelerin yanında ilaç yapımı da gelişti. Razî ve Birunî gibi âlimler, mineraloji ve farmakolojiyle uğraştılar. Endülüslü İbnü'l-Baytar'ın üç kıtayı gezip, bitki toplayıp inceleyerek yazdığı eserler ilaç yapımı ve kullanımı alanında başucu kitapları oldular.
Muhammed bin Musa el-Harizmî, "cebir"i müstakil olarak ele aldı. Cebir, Harizmî ile denklemler bilimi oldu. Harizmî dışında da İslam dünyasında geometri ve aritmetik alanında birçok önemli âlim önemli buluşlar yaptı.



Modern kimyanın oluşumunda İslam âlimleri öne çıktı. Cabir bin Hayyân, teorik ve deneysel araştırmalarıyla modern kimyanın kurucularından oldu. Birçok kimyasal bileşiğin, kimya aletinin, kimya sürecinin uygulayıcısıydı. Minerallerin oluşumuyla ilgili teoriler geliştirirken, kimya sanayiiyle ilgili önemli çalışmalar yaptı. İbn Hayyân, tabiat bilimlerinde deneyin önemini kavrayıp araştırmalarında uygulamıştı. Batı'da "Geber" ismiyle tanındı. Batılı araştırmacılar, İbn Hayyân'ın Boyle, Priestley ve Lavoisier gibi kimyacılarla birlikte ele alınması gerektiğini söylerler.
Ortaçağ'ın büyük fizikçisi, matematikçi ve astronom olan İbnü'l- Heysem, optik alanında bir devrim yaptı. Deneysel çalışmalarıyla optiğin ilkelerini ve problemlerini ortaya koydu. Gözün yapısını ve görmenin mahiyetini inceledi. İslam dünyasında Aristo sistemini temel alan "Meşşâiyye" adı verilen felsefe hareketi ortaya çıkmıştı. Farabi, İbn Rüşd, İbn Sina ve Kindî gibi âlimler, felsefe, mantık, ahlak ve siyaset düşüncesinde önemli fikirler geliştirdiler.
İslam âlimleri, mekanik, makine yapımı, metallerin işlenmesi, cam yapımı tekniklerinin geliştirilmesi, rüzgâr ve su değirmeni, saat, çeşme ve kaldıraç yapımı konusunda önemli çalışmalara imza attılar. Mekaniğin yasalarını ve birçok cismin yoğunluklarını incelediler. Alkol, gliserin, soda, nitrik, asetik, sülfürik ve hidroklorik asit gibi birçok kimyasal maddeyi keşfettiler.



GÖKLERİ KEŞFETTİLER

Halife Memun zamanında 9. yüzyılda Bağdat'ta Şemmâsiye Rasathanesi'nin inşa edilmesinin ardından İslam dünyasının birçok yerinde gözlemevleri kuruldu. İslam âlimleri gözlem aletleriyle gökyüzünü izleyip hem pratik hem de teorik çalışmalar yaptılar. Yeni gözlem araçları ve teknikleri geliştirdiler. Ayrıca yer ölçümü çalışmaları da yapıldı. Rasathanelerde ekliptik düzlem ile ekvator düzlemi arasındaki eğim hesaplandı. Bettanî, güneş, ay ve gezegenlerin hareketlerini izleyerek mevsim sürelerini ve güneş yılını büyük bir doğrulukla (365 gün 5 saat 46 dakika 24 saniye) hesapladı. Bîrûnî'nin çalışmaları astronomi alanındaki en önemli ve kapsamlı eserlerdendi. İslam astronomları, Batlamyus'un teorilerindeki eksiklikleri ortaya koyup birçok yeniliğe imza attılar. Nasiruddin-i Tusî'nin 1259'da Meraga'da kurduğu rasathanenin benzeri Avrupa'da ancak 16. yüzyılda kurulabildi.
Uluğ Bey'in Semerkand rasathanesi ve medresesi ise büyük bir bilim merkezi oldu. Yapılan çalışmalar "Uluğ Bey Zici" adlı eserde toplandı. Astronominin temel kitabı oldu. Eserde 48 takımyıldızı ele alınıp 1028 yıldızın yeri tespit edilmişti.



İSLAM MEDENİYETİNİN BATI'YA TESİRLERİ
AVRUPA'DA Hıristiyanlık'tan sonra düşüncenin dini alana yönelmesiyle Antik Yunan bilim ve kültürü dışlanmaya başlandı. Bizans İmparatoru Jüstinyen, 529'da Atina felsefe okulunu kapatınca buradaki âlimler İran'a sığındılar. Batı, Ortaçağ adı verilen dönemde düşünce alanında karanlık bir devre girdi. Aynı yıllarda Ortadoğu, İran ve Maveraünnehir'deki Araplar, İranlılar ve Türkler ise gelişmiş bir medeniyet dönemindeydiler. Müslümanlar, düşünce, bilim ve teknoloji alanında parlak günler yaşadıkları bu dönemde askeri açıdan rakipsizlerken ekonomi ve ticareti de yönlendirdiler. Nitekim Thomas Bauer, "Doğu'nun Antik şehirlerinde büyük taş binalar ayakta kalırken, o dönemin Avrupa'sında bunlar harabe haline gelmişti. Oysa Doğu'da hekimler Galen'in tıbbını devam ettirmişler, doğa bilimleri ve edebiyatta birbirinden eşsiz eserler kaleme alınmıştır. Doğu'nun günlük hayatında bakır, sirke, kiremit, cam gibi gündelik hayatın unsurları yaygın bir şekilde kullanılırken, Avrupalılar bunları ancak Yeniçağ'ın başında tekrar keşfetmişlerdir" der.
Batı'da İslam bilim ve düşüncesine karşı ilgi 10. yüzyılın sonunda başladı. İslam bilim ve felsefe mirasının büyük bir kısmı Arapça'dan Latince ve İbranice ile Kastilce ve Katalanca gibi yerel dillere çevrildi. İspanya, Fransa, İngiltere, Sicilya ve Portekiz'de tercüme faaliyetleri oldu. Avrupa kralları, Müslüman halifelerini örnek aldı.



İngiliz düşünürü Abelard de Bath (öl. 1142), İslam'ın etkisini şahsında taşıyan ilk aydındı. Toledolu Gerard de Cremone, 71 çeviri yapmıştı. Cremonalı Gerard, Arapça'ya çevrilen Aristo külliyatının büyük bir kısmını Latince'ye tercüme ettiği gibi, Kindî, Farabî ve İbn Sina'nın eserlerinden çeviriler de yaptı. İbn Rüşd'ün ölümünün üzerinden yarım asır bile geçmeden eserleri Batı dillerine çevrilmişti.
İslam âlimlerinin Avrupa'ya tesirleri konusunda ciltlerle kitaplar yazılmıştır. Tesirlerin çok az bir kısmı şunlardır:
Harizmî'nin matematik alanındaki önemli eseri, Latince'ye 12. yüzyılda Chesterli Robert ve Cremonalı Gerard tarafından çevrilirken, kitabın adında yer alan "el-cebr" kelimesi de "algebra" oldu. İbn Sina'nın "el- Kanun fi't-Tıp" adlı eseri yüzyıllar boyunca Avrupa'da başlıca başvuru kaynağı oldu. 13. yüzyılda yaşayan İbnü'l-Baytar'ın ilaçlara ilişkin eserleri Avrupa'da 15. yüzyıla kadar okutuldu. Nitekim, Paris Tıp Fakültesi'nde Grand Amphitheatre'daki dünyanın en büyük hekimlerini temsil eden resimde İbn Sina ve Ebu Bekir Razî de bulunur.
George Sarton, Avrupa'da Al-Haytham ya da Alhazen gibi isimlerle tanınan İbnü'l- Heysem'i "bütün zamanların en büyük optikçisi" olarak tanımlar.
Farabî'nin Aristo fiziğini eleştirdiği "Boşluk Üzerine" adlı çalışmasındaki tezler 13. yüzyılda Bacon aracılığıyla Avrupa'da yaygınlaştı.
Farabi'nin felsefesi Avrupa'daki düşünce sistemine önemli etkiler yapmıştır. Robert Hammond, 13. yüzyılda yaşayan Batı'nın büyük teolog ve düşünürlerinden Aquinolu St. Thomas felsefesinin Farabî sisteminin bir tekrarı olduğunu söyler.
İbn Sina'nın tıbbi ve felsefi görüşleri, 17. yüzyıla kadar Avrupa'da üzerinde en çok tartışılan görüşlerdendi. İbn Sina'nın üslubu, felsefesi ve bilim düşüncesi, Batı dünyasında birçok düşünür için kılavuz ve model oldu. İbn Sina'nın Batı düşüncesi ve bilim geleneği üzerinde derin bir etkisi oldu.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA