eşiktaş-Porto maçı öncesi önümüzde şöyle bir fotoğraf vardı: Avrupa Ligi L Grubu'nda 6 puanla yoluna devam eden iki takımın liderlik mücadelesini izleyecektik. Yüreğimizde galibiyet ateşini içten içe yaksak da mantığımız bu kadar sakatlığın olduğu, esame listesine 15 kişinin zor yazıldığı bir ortamda kazanmanın çok zor olacağını söylüyordu. Bu yüzden tam kadro gelen Porto karşısında 12. adamın muhteşem desteğinin yeterli olamayacağını herkes tahmin ediyordu. Ancak maç içinde yaşanan öyle anlar, öyle ayrıntılar var ki... Tahminleri yanıltacak, beklentileri aşacak, galibiyete ulaştıracak fırsatlar doğdu: Rakip 1-0 öndeyken ilk yarıda 10 kişi kaldı.
Buraya değinmeden Avrupa arenasında mücadele etmeye hak kazanmış takımlar arasındaki farklılıkları küçük ayrıntıların, minik hataların belirlediğini hatırlatmakta fayda var. Bernd Schuster sakatlıklardan dolayı "Mazeretim var asabiyim ben!" deme hakkına sahip! Ancak ilk golde özellikle yine hatalı çıkış yapan Hakan'ın hatası var. Hakan, Beşiktaş'ın üç iyi kalecisinden biri. Ancak kabul edelim ki, son 4 maçtır formsuz. Sayın Bernd Schuster, elinde Hakan kadar değerli, ayrıca formda bir Rüştü ve Cenk gibi kaleciler varken "Benim 1 numaram Hakan" esprisi nedir?

YILDIZ DİYEREK KENDİMİZİ AVUTURUZ
Hem Hakan'ı hem diğer 1 numaraları, hem de Beşiktaş'ı yıpratmanın mantığı ne? Beşiktaş Hakan'ın ve defansın boy zafiyetinin bir sonucu olarak 1-0 yenik kapattığı ilk yarıda her olumsuzluğa rağmen başa baş bir futbol ortaya koydu. Ancak İspanyol hakemlerin mükemmel olduğu, rakibin 10 kişi mücadele ettiği ikinci yarı Beşiktaş daha üretken olabilirdi. Pozisyonlar bulup atabilirdi. Ancak 59'da sol bek Alvara'nın Zapotocny'nin üzerinden 70 metrelik uzun pasında Hulk'un golünü atması maçın en trajikomik anıydı. İster konsantrasyon eksikliği diyelim, ister fundamental bozukluğu. Bir gerçek var ki, maçın basit hatalarla kaybedilmiş olduğu. Bunları düzelttiğimiz anda Avrupa'da bir yerlerde oluruz. Aksi takdirde bu futbolcularımızla 'yıldız' diyerek kendimizi avuturuz.