Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

Katliamı seyretmek...

Dünya Gazze'ye odaklanmış durumda. Bütün medya mecralarında ilk haber olarak Gazze'de yaşanan dram gözler önüne seriliyor. Filistin halkıyla dayanışma için kampanyalar düzenleniyor, saldırıların durması için gösteriler bütün ülkelerde birbiri ardından patlak veriyor. Ciddi biçimde şiddetli tepkilere dönüşüyor.
Bu denli gergin bir ortamda, uluslararası camia ve kurumlar, neredeyse hiçbir şey yapmıyorlar. Gazze sanki dünyadan uzak bir gezegende imiş ve kimse oraya uzanamıyormuş gibi, sivil halkın katledilmesine duygusuz biçimde seyirci kalınıyor. BM Güvenlik Konseyi, neden sonra bir araya gelerek "acil ateşkes" çağrısı yaptı. Tabii ki ateşkese uyulmadı, Gazze halkı hem İsrail'in, hem kendi yöneticilerinin büyük restleşmesine kurban edilmeyi sürdürüyor.
Küreselleşen dünyada, görsel malzemelerin tüm dünyayı dolaşması için dakikalarla ifade edilen süreler yeterli oluyor. Batı medyası ne kadar hafife almak istese de, artık gündemi belirleyebilecek milyonlarca aktör var, sadece bir cep telefonu ve internet bağlantısı ile bir anda dünyaya erişebiliyorsunuz.
Bütün bunlara rağmen, Gazze katliamını durdurmak için uluslararası düzeyde bir kıpırdama görülmüyor. Malezya yolcu uçağını düşürdüğünden çok ciddi şüphe edilen Rusya destekli asilere nasıl yaptırım uygulanması gerektiğine dair AB Konseyi toplanabiliyor. Ancak Gazze'deki kanı durdurmak için adım atan bulunamıyor.
Arap devrimi, Latin Amerika ve eski Sovyet sisteminden sonra, dünyada üçüncü büyük devrim dalgasıydı. Komünizm tehlikesi yok olunca ABD; Latin Amerika ülkelerindeki demokratik hareketlerin iktidara gelmesini sabote etmeyi bıraktı. Eski sosyalist ülkeler, AB desteği ve üyeliğiyle demokrasiye geçişlerini gerçekleştirebildiler.
Arap devrimi sonrasında oluşan tablo, kimsenin hoşuna gitmemiş olsa ki, devrilen diktatörlüklerin yerine demokratik yöntemlerle geçen siyasi hareketler ya iktidarda kalamıyorlar, ya da iç savaş çıkartılarak iktidar olmalarına set çekiliyor.
Bugün artık Ortadoğu'da bir "Filistin" sorunu yok; bir "Arap karşı devrimi" ve "İsrail" sorunu var. İsrail, çevresindeki bütün devletlerin iktidarları birbiri ardından değiştiğinde, bu durumdan çok memnun olan bir hükümete sahip değildi. Likud koalisyonu, Suriye ve Mısır'da iktidarların demokratik biçimde değişmesini değil, statükoyu devam ettirecek siyasi hareketlerin ve dikta yönetimlerinin başta kalmasını yeğliyordu. Diğer yandan Rusya da, benzer biçimde bölgede kendisi ile ittifak yapan rejimlerin değişmemesi, hala uluslararası bir aktör kalabilme çabası içindeydi. Bunlara bir de İran eklendi. Arap devriminin açtığı demokrasi yolundan, siyasi hareketlerin ilerlemesi engellendiğinde, meydan mezhep çatışmalarına ve etnik milliyetçiliğin eline kaldı.
Bu gelişmelere kayıtsız kalıp, İsrail'e ciddi bir tepki göstermeyip, ondan sonra da "insan hakları, temel hak ve özgürlükler" ilkesine bağlı olduğunu savunmak, hiçbir demokratik rejim için artık inandırıcı olmayacak. Hâlâ Yugoslavya'daki iç savaşı çok geç engellemiş olmanın, Irak savaşını durduramamış olmanın ağır bedelini ödeyen demokrasi ittifakı, yeni bir Gazze felaketi karşısında bu denli bigâne kalmanın da çok acı bedelini ödemek zorunda kalabilir.
Burada söz konusu olan, Gazze'deki Filistinliler üzerine yağan bombaları durdurmakla sınırlı değil. Kendi demokrasi rejimlerinin geleceği, inandırıcılığı, dünya barışına katkıları artık sorgulanır duruma geldi.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA