Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

Türkiye'nin başkanlık sistemine geçişi

Cumhurbaşkanı Erdoğan, uzun yıllar boyunca Türkiye'de siyasi istikrarın perçinleşmesi için bir "başkanlık" sistemine ihtiyaç olduğunu sıklıkla siyasi gündeme getirdi. İlk kez halkın doğrudan oylarıyla Cumhurbaşkanlığına seçildikten sonra ise, bu görüşünü siyasi bir hedef haline getirmek istediğini kamuoyuyla paylaştı. Önümüzdeki seçimler, büyük ölçüde Başkanlık sisteminin de oylanacağı bir süreç haline gelmiş bulunuyor. Türkiye'deki sistemin hukuki altyapısının değişebilmesi için, Anayasa düzeyinde bir dizi reforma gerek var. Bugünkü Meclis aritmetiği ve muhalefetin her girişimi reddeden tavrı göz önüne alındığında, yeni parlamenter seçimler yapılmaksızın yeni bir Anayasa oluşturulması mümkün durmuyor. Ancak, haziranda yapılacak genel seçimler sonrasında, halk teveccühü bir kez daha Cumhurbaşkanlığı seçimi düzeyinde Ak Parti'ye yönlenirse, bu destek yeni bir sistemin hukuki temellerini atmış olacak.
Her şeyden önce, bir tanım yapmak gerekiyor: Türkiye'de tartışılan, demokratik rejimin geleceği ya da halkın açık, şeffaf, çoğulcu seçimler aracılığıyla yönetime kimin geleceğine karar vermesi değildir. Türkiye, demokrasiyle yönetilen bir rejimdir ve bu yönünü, dünyanın en tehlikeli bölgelerinden birinde, son derece olumsuz dış dinamiklere rağmen giderek sağlamlaştıracak adımlar atmaktadır. Gelecekte de demokratik bir rejim olma özelliğinden ödün vermeyecektir, çünkü toplumsal mutabakat bu yöndedir, bunun değişmesi için de hiçbir neden yoktur.
Öte yandan, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu 1923'ten bu yana, siyasi yapısı birçok kez değişmiştir. Ayrıca bu değişikliklerin hiçbiri, halkın doğrudan katılımıyla yapılmamıştır. Tek Parti sisteminden dar anlamda çok partili sisteme, partili cumhurbaşkanı anlayışından, sembolik cumhurbaşkanı ve güçlü başbakan sistemine, genellikle dış dinamikler ya da darbeler sonucunda geçilebilmiştir.
Aslına bakıldığında, Türkiye'de parlamenter sistem, 1970'lerin milletvekili transferleri gibi durumlarda, halkın demokratik tercihine ihanet eden dönemler dahi yaşamıştır. Bugün itibarıyla, on üç yıla yaklaşan bir süredir, halkın giderek artan desteğini alan bir siyasi iktidarın, demokratik meşruiyet sorunu yoktur. Ancak, gelecekte de, istikrarlı bir sistemin kök salması ve halkın demokratik iradesinin gerçek anlamda yansıması için, başkanlık veya yarıbaşkanlık sisteminin oluşturulmasında yarar olacaktır. Böylesi bir sistem, Türkiye demokrasisini dönem dönem girdiği darboğazlardan, darbe girişimi ya da kriz yönetimi yapılmaksızın kurtarabilecektir.
Her demokratik ülkenin siyasi rejimi, tarihi birtakım mecburiyetlerle şekillenir. Örnek vermek gerekirse, Federal Almanya'nın son derece karmaşık eyalet sistemi, savaş sonrası müttefik kuvvetlerce, güçlü bir merkezi yönetim oluşmasını engellemek için oluşturulmuştur. Bugün Almanya'da hem çok federal bir yapı, hem de çok güçlü bir merkezi hükümet vardır. Benzer biçimde Fransa, bugün içinde bulunduğu yarı-başkanlık sistemine, Cezayir Savaşı'nı bitiren Charles de Gaulle'ün sağlam bir yönetim kurma arzusuyla biçimlenmiştir. Zaman içinde de, çok güçlü bir başkanlıktan, yarı parlamenter bir konuma dönmüştür. Bu gelişmelerin nedeni, toplumların ihtiyaç duyduğu siyasi sistemi zaman içinde kendilerinin biçimlemesidir. Benzer gelişmenin Türkiye'de de oluşacağını öngörmek, bunun önünü açacak çalışma, tartışma ve istişarelerde bulunmak, bunu bir siyasi misyona dönüştürmek, Türkiye'de demokrasinin önünü 21. yüzyıl boyunca açacak, rahat çalışmasını sağlayacak dev bir dönüşümün hazırlıklarıdır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA