Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

Dış siyasette AB’nin çaresizliği

Son bir haftada, AB ülkelerinde dış siyaset alanında çok hızlı gelişmeler yaşandı. Ukrayna'da, daha önce bahsettiğimiz ateşkes anlaşması, büyük ölçüde Almanya ve Fransa'nın ortak girişimiyle imzalandı. Şimdilik ciddi bir ateşkes ihlali gerçekleşmemiş olması, bu atılan adımın önemini vurguluyor. Ancak Rusya ile ilişkiler konusunda, henüz Merkel- Putin gerginliği aşılmış durmuyor. Almanya, Rusya'ya uygulanan kısmi ambargonun hem sürmesi, hem de AB üyesi olmayan ülkelerin (mesela Türkiye'nin) de bu ambargoya iştirak etmelerini hedefliyor. Rusya ile ilişkiler konusunda, AB içinde daimi Rusya taraftarı olan Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, diğer AB ülkelerine "Rusya'ya bir şans daha verilmesi" yönünde girişimlerde bulundular, ancak sonuç alınamadı. Ne Yunanistan'ın ne de G. Kıbrıs'ın girişimleri AB içinde ciddi bir ağırlık oluşturmuyor.
İtalya, Almanya ve Fransa ikilisinin son girişimlerinden ve göreceli başarılarından etkilenerek, çok ciddi bir öneriyle AB gündemini sarstı. Libya'da, IŞİD militanlarınca öldürülen ve videosu sosyal medya aracılığıyla tüm dünyaya yayılan cinayetten sonra, AB'nin Libya'ya askeri müdahalede bulunması gerektiğini öne sürdü. İtalya'ya göre, bu müdahale, Kaddafi'nin devrilmesiyle sonuçlanan dönemde olduğu gibi yalnızca hava saldırıları değil, kara güçleri de kullanılarak gerçekleştirilecek ve Libya'da istikrar sağlanana dek caydırıcı güç olarak Kuzey Afrika'da konuşlanacak.
IŞİD militanlarının sahada yaşadıkları yenilgilere rağmen, bütün devletleri ciddi biçimde endişeye sevk edebilecek bir acımasızlık ve propaganda yeteneği sergilediğine hiç şüphe yok. Ancak Libya fiilen ikiye bölünmüş durumda, Trablus ile Derne arasında hiçbir ilişki yok. IŞİD ise, AB sınırlarına ve İtalyan toprağı olan Lampedusa adasına yaklaştığı için de daha tehlikeli olmuş değil. Ancak bu kez AB ülkeleri, ABD olmaksızın dış siyaset ve askeri güç kullanma konusunda yeniden keşfettikleri becerilerine güven duymaya başladılar. Bunun yaratabileceği ciddi sorunlar, şimdilik AB'nin böylesi girişimlerden uzak durmasını sağlıyor. Ne var ki, Arap Devrimi ile başlayan büyük toplumsal ve siyasi dalganın, zorla ve kan dökerek geriletilmesi, tüm demokrasiler açısından son derece zor bir sorun yarattı. Bu sorunun geriletilmesi için, geçmiş dönemin istikrarı demokrasinin önüne koyan siyasetinden de vazgeçilmesi gerektiği ortada. Oysa Mısır'da halkoyuyla seçilmiş devlet başkanını devirip, yerine geçen ve uydurma seçimler düzenleyerek kendisine meşruiyet yaratan Abdülfettah El Sissi rejimi, gene "müsaadeye mazhar" statüsü kazanmış görünüyor. Sissi, rejimini kalıcı kılmak için çeşitli girişimlerde bulundu. Son haftalarda Putin dâhil çok sayıda lider ile görüştü ancak siyasi destek bulamadı. Bunun üzerine, Fransa'nın 1985'te ilk ortaya çıkardığı, 1996'dan itibaren Fransız Hava Kuvvetleri'ne verdiği Rafale tipi savaş uçaklarından 24 adet sipariş ederek yeni bir açılımda bulundu.
Rafale'ler, eski Mirage'lardan sonra Fransa Dassault firmasınca büyük umutlarla yapılmış, ancak bugüne dek hiçbir ihale kazanamamış ve Fransa dışında satılamamış, başarısız bir sınai yatırımı simgeliyor. Mısır, 24 uçak siparişi vererek, buna bir de firkateyn alımı ekleyerek Fransa'da adeta bir bayram havası yaratmayı başardı. Toplam 5.2 milyar euro, yani yaklaşık 6 milyar dolar tutarındaki bu siparişi, Mısır hangi kaynaklardan bulacak sorusunu Fransa'da kimse sormamayı tercih ediyor. AB, bir yandan eski "realpolitik" tepkilerini veriyor, diğer yandan IŞİD'i durdurmak, ABD'nin desteği olmadan dış siyaset yürütmek, demokrasi ihraç etmek gibi bir hedefi benimsiyor. İkisinin bir arada yürümeyeceği çok belirgin, ancak değişim muhtemelen uzun sürecek.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA