Gençlik yıllarım belediye otobüslerinde geçti. Eskiden otobüse arkadan binilir, küçük bir bölmede oturan biletçiden bilet alınırdı. Biletçiler sadece bilet kesmekle kalmaz, bir yandan 'İlerleyelim!', 'Öne yürüyelim!' filan diye bağırken, bir yandan da huzur bekçiliği yapar, bizim gibi şamatacı gençleri uyarırlardı. Sonra şimdiki sisteme geçildi. Artık şoförler arkada olup bitenlerin pek farkında değil. Geçen gün Mecidiyeköy'den gelip Kadıköy'e giden körüklü otobüse bindim. Arkalardaki bir 'yan' koltuğa oturdum. Kitap okuyorum. Ama ne mümkün! Solumda, iki sıra arkada bir kızla, bir oğlan... Kakara kikiri derken... Şap! Bir öpüşme sesi... Ardından kahkahalar... Derken bir 'Şap!' daha... Ama bu kez öpme sesi değil, tokat sesi... Ama kızgınlık değil, cilve tokadı... Oğlan kızın üstüne çıkıyor... Kız kıkırdayarak ittiriyor... Bir an kafamı çevirip baktım: Hani çevreyi iplemeyen, şımarık zengin çocukları vardır... Ya da kavga aranan, bıçkın, serseri tipler... Bunlar onlardan değildi: Hiçbir özelliği olmayan, orta-alt sınıftan bir kızla, bir oğlan. Diğer yolculara baktım: Sinir oldukları belliydi. Köpürüyorlardı; ama içlerinden! Ama bir kişi dahi ağzını açmadı. Dişlerini gıcırdatmakla yetindiler. Eskiden olsa, kıyamet kopardı!