ÖYKÜ fena halde patinaj yapmaya başladı...
Dayak arsızı Mete yine bir araba sopa yedi. Aylin, Murat'ın adamları tarafından yine kaçırıldı. Murat yine karar değiştirdi.
Ahmet ile Berrin yine Arkadaş filmine gittiler. Hakan ile Berrin, Ahmet yüzünden yine kavga ettiler. Cemile, Ali Kaptan'ın iyi mi, kötü mü olduğuna yine karar veremedi. 'Ölümden dönme' nöbetinde sıra yine Mete ve Berrin'e geldi. Hasibe Ana, oğlu Ali'nin durumuna yine üzüldü. Carolin yine oyuna geldi. Falan, filan... Öyle Bir Geçer Zaman ki, kuma saplanmış otomobil gibi.
Lastikleri son hızla dönüyor ama bir metre ilerlemiyor. İşte bizim dizilerimizin sıkıntısı da bu. Bir nefeslik öykülerden, dört sezonluk dizi çıkarma açgözlülüğünün kurbanı oluyorlar. Umarım ilgiyle izlediğim ve televizyonculuk adına her yönüyle takdir ettiğim bu dizi de aynı tuzağa düşmez.
Bu arada son bölümde de birkaç tuhaflık gözüme ilişti.
Grev kırıcılar ile işçiler arasındaki kavgada odunlar, plastik cop gibi esniyordu... Hastane sahnesinde Ali Kaptan pencerenin önünde hayatını temize çekmeye çalışırken; Cemile'nin arkasından yaklaşıp ona dokunmak istediğini nasıl göremedi, anlamadım.
Zira camda kendi yansıması 'tabak' gibi görünüyordu. Yoksa Cemile üç harflilere karışıp görünmez mi oldu?
En garibi de Murat hastanenin önündeki otomobilin içinde kriz geçirdiğinde, adamlarının onu hemen acile kaldırmak yerine eve götürmeleriydi. Bence Murat'ın; Aylin ve Soner'den ziyade, emrindeki adamlardan sakınması lazım!