Son dönemde yaşananlar, toplumun güven algısında derin bir kırılmaya işaret ediyor. İnsanlar artık söze değil kanıta, yakınlığa değil veriye inanıyor. Bu yüzden operasyonlar, gizli testler, fısıltıyla konuşulan iddialar ve ani yurt dışı seyahatleri gündemde. Eğitimli görünmekle etik yaşamak arasındaki mesafe açıldıkça, herkes birbirine aynı soruyu soruyor. Kim gerçekten temiz, kim sadece iyi saklıyor? Uzun süredir etik diye ezberlediğimiz ne varsa, ya içi boşaltıldı ya da vitrin süsüne dönüştü.

Bugün yaşanan operasyonlar, yalnızca bireyleri ya da kurumları değil, raydan çıkan kavramları da yerinden oynatıyor. Ve evet, tüm bu sert sarsıntının içinde toplum adına umut veren bir taraf var. Her şeyin yeniden yerine oturma ihtimali. Çünkü artık kimse kimseye koşulsuz güvenmiyor. Güven, romantik bir refleks olmaktan çıkıp delil isteyen bir sözleşmeye dönüştü. Bazı masalarda konuşulanlara göre bu operasyonların ardından insanlar çalışanına, sevgilisine, hatta damadına bile gizli gizli test yaptırmaya başlamış. Söylenenler, fısıltılar, kulaktan kulağa yayılan iddialar... 90 günden sonra saçtan çıkmıyormuş cümlesi, neredeyse bir şehir efsanesi gibi dolaşıyor. Gerçek mi, abartı mı, manipülasyon mu belli değil. Ama belli olan bir şey var: Toplum, masumiyet karinesinden çoktan şüphe karinesine geçmiş durumda. Yeni yıl bahanesiyle üç aylık çocuğunu, ailesini, yakın çevresini yurt dışına gönderenler konuşuluyor. Kim, neden, hangi telaşla neyi saklıyor, bunların hepsi soruya dönüşüyor. Bu noktada mesele ahlaki bir linç değil tam tersine ahlaki bir yüzleşme ihtiyacı. Kim ne yapıyorsa çıksın ortaya. Şeffaflık artık erdem değil, zorunluluk. Suskunluk ise masumiyet değil, gri alan.

Asıl çöküş de burada başlıyor zaten, eğitimli olmakla bilinçli olmak, kültürlü görünmekle etik yaşamak arasındaki farkın görünür hale gelmesinde. Diplomalar var ama feraset yok. CV'ler dolu ama vicdan boş. Kendine yatırım söylemi, kişisel gelişim raflarında kalmış, gerçek hayatta karşılığı yok. Özetle bu dönem, tüm sertliğiyle bir arınma süreci. Acılı, gürültülü, rahatsız edici ama gerekli. Çünkü kavramlar yerinden oynadığında, hakikat de kendine yeni bir yer arar. Ve bazen umut, tam da bu rahatsız edici açıklıkta filizlenir. Bakalım önümüzdeki günlerde gizli testler, 90 günlük yurt dışı seyahatlerinden başka neler duyacağız. Bu arada gizli testi onlinedan almış birçok insan var, yalnız çalışanına yapıp bunu delil olarak gösterip kişiyi kovamıyor ama damadına yaptıran kayınvalide benim çok ilgimi çekti, belki damadını 90 gün yurt dışı gezisinden sonra hastaneye uyuşturuyucu bırakması için yatırabilir. Fransız Lape hastanesinin telefonu da çok çalıyormuş, zaten kötü alışkanlığını bırakmak isteyenler var, bu operasyon sonrası bu taraftan bakarsak birçok insan iyiye sevk edilip sağlıklı yaşama geçiş yapıyor.
'ATOMİK ALIŞKANLIKLAR'
Tüm bu iddiaların ardından benim de fark ettiğim bir detay şu günlerde yazar James Clear'in Atomik Alışkanlıklar kitabının da çok satın alınması. Ben keyifle okumuştum, bu çağı anlamak için birçok insana yardımcı bir kitap. İyi alışkanlıkları kaçınılmaz, kötü alışkanlıkları ise imkansız hale getirmek için anlaşılır bir kılavuz yaratmak amacıyla biyoloji, psikoloji ve nörobilim alanlarında doğruluğu kanıtlanmış fikirlerden faydalanıyor. Yoldan çıktığınızda kendinizi nasıl toparlayacağınızı öğretecek bir kitap.
AVUKATLAR DAVAYI NEDEN BIRAKIYOR?
Avukatlar davayı bırakıyor. Bir değil, iki değil. Birer birer. Ve kimse çıkıp "Neden?" diye sormuyor. Çünkü herkes cevabı biliyor. Kimi korktuğu için bırakıyor. Kimi, müvekkiline söz dinletemediği için. Kimi ise ifade sürecinde kontrolün tamamen elinden alındığını fark ettiği an masadan kalkıyor.

Bu bir tesadüf değil. Bu, sistemli bir kopuş. Operasyon davalarında avukatların ardı ardına çekilmesi, bireysel tercihlerle açıklanabilecek bir durum değil. Burada mesele hukuki strateji değil; hukukun sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiğinin belirsizleşmesi. Avukat savunur. Ama savunma, savunulacak bir zemin varsa mümkündür. İfade verilirken kelimelerin yönü değişiyorsa, cümleler bağlamından koparılıyorsa, savunma değil uyum bekleniyorsa... Avukatın orada kalması sadece bir formaliteye dönüşür. Ve hiçbir avukat, figüran olmak istemez.