"Bu takımın gerçek sahipleri biz değil taraftarımızdır" derler ya... Ben de 'Ceza Sahası' adlı blog'ta "Takımlarımızın gerçek sahipleri biz isek, kongrelerde neden genç yüzleri göremiyoruz?" sorusuna yanıt arayan güzel bir yazı okudum.
İzzet Öztürk imzalı yazıda, futbol kulüplerinin üyelik ücretlerinden örnekler verilmiş. Fenerbahçe ve Galatasaray üyelerinden sadece giriş ücreti olarak 10 bin lira alınıyormuş. Bir de yıllık aidat ücretleri var!
TRİBÜNDE BASKI VAR
Öztürk haklı olarak soruyor: 10 bin lirayı kaç kişi verebilir?
Kulüp başkanları ve yöneticiler, zaten para babaları... Onları kongrelerde seçenler, kürsüde soru soranlar da hali vakti yerinde insanlar.
Taraftara söz hakkı ise sadece tribünlerde tanınıyor ama orada bile baskı var!
Örneğin; Fenerbahçe'de kulübün onayı olmadan hiçbir pankart açılamıyor. Açılanlar da anında toplatılıyor. Oysa pankart açmak taraftarın en doğal hakkı!
Baskı o kadar büyük boyuta ulaştı ki, tezahüratlar bile susturulmaya çalışılıyor.
DİKTATÖR CE YÖNETİM
Ne gariptir ki, baskının kralını da bazı taraftar grupları yapıyor. Örneğin; son Karabükspor maçında 'Aykut istifa' diye bağıranlar engellenmeye çalışıldı. Çünkü bazı taraftar grupları da yöneticiler tarafından yönlendiriliyor, en küçük muhalefet hemen baskı altına alınıyor. Bu son örnekten yola çıkarsak, futbol kulüplerinin yönetim şekilleri diktatörlüktür bile diyebiliriz.